Şiir Ne Şair Kim


“Kendilerini Tanrı sanıyorlar.. ama satıyorlar da.. yaşam herkes için çok zor.” -A.Camus- Yukarıdaki epigraf bizim yüklediğimiz anlamıyla kültür endüstrisinin lokal bir çözümlemesi olarak algılanmamalı.Hatta böyle bir mekanizmanın işlerliğinden bahis açabilmek bile Donkişotvari bir sataşmanın gülünçlüğüne sürükleyebilir iddia sahibini.Yazınsal erk,yazınsal saygınlık,yazınsal ödünsüzlük siyasal olarak da iktisadi olarak da ideolojik olarak da kıvamını bulmuş değil henüz.Hiç kimsenin çözüm öneremeyeceği bir kaostan,sözün sahibi olmayan hizipleşme ve etkin olmayan tekil sivrilmelerden söz edilebilir belki, ancak bu meyanda da mevcut dolaşım adına birkaç tiz sesin kamusallık çığırtısı dışında kurumsallaşmaya dönük hayır hak çaba adımlarını ayırdedebilmek imkansız. Yaygın hengamede şiirin neliğini, değilliğini;şairin kim olup kim olmayacağanı Platon’dan kalma yöntemle okumanın bellekte iz bırakabileceğine inanmak güç.Küresel emperyalizmin son moda yaşayış ve algılayış biçimleri iğreti de olsa bütün toplum katlarınca ram olunmaya yazgılı birer ikon görüntüsü alarak tasvir ediliyor tüketim kültürü açısından.Bu epistemik yanılgının bilinç düzeyindeki yansıması yaşamın tüm alanlarını sistemli olarak kapsadığı gibi yazıyı (şiir)da kuşatıyor.Mezkur durumdan iz sürerek kriter olması açısından şiir ve şair olma ölçüsünü de Adorno’nun ifadesiyle:”Alanında ilerlemeye kararlı yazarlar tıpkı daha eskilerin yayıncılarından söz edişi gibi son derece doğal bir tavırla ajanlarından söz etmektedirler bugün,ünlü olmayı böylelikle öldükten sonra da yaşamayı –çünkü tümüyle örgütlenmiş toplumlarda şu an tanınan şeylerin gelecekte de anımsanma şansı olabilir ancak -bir kişisel sorumluluk gibi üstlenmektedirler”, lafzına bağlayabiliriz. Şiir ve şiir eleştirisi bağlamında da hiç de saygın kabul edilemeyecek bu keyfiyet sıralaması aynı muğlak hiyerarşiyi(bizim kültürümüzde algılanmış şekliyle) bir gizil güç olarak takip ediyor.Bağdaşık bir yapı olmadığı için kimin tarafından tartışılmaya açılırsa açılsın şiir adına söylenen her şey boşlukta asılı kalmaya devam ediyor.Bir bakıma Adorno’nun savındaki tutum kendi kendisinin antitezi olma durumun alıyor:”…Geçmişte kiliseden dilenen ölümsüzlük vaadini tröstlerin uşaklarından satın alma yoluna gitmektedirler.Ne ki bunun getirdiği bir kutsanma yoktur.Tıpkı iradi bellekle mutlak unutuşun her zaman birlikte gitmesi gibi örgütlü ün ve anımsama da kaçınılmaz biçimde hiçliğe,yokluğa mahkumdurlar.” Meselenin tali ve yazarken bile rahatsızlık hissettiren bir boyutu bu.Geçmişten bugüne her dönemin kendi gerçeklikleri ölçüsünde ancak nesne ve gidilen yolların farklılığı nisbetinde tekrarlanan bir durum.Söz gelimi 60’lı yılların eleştirmeni Eser Gürson da 40-50 yıl öncesinden şöyle bir göndermede bulunabiliyor:”Bu bulanık su kimin işine yarıyor.Orası da pek belli değil.Bir bakıyorsun yabancı bir sanat şenliğinde içine sinmeyen bir takım adlar Türkiye’yi temsil ediyor.Bir bakıyorsun gedikli bir yeteneksiz,attığı bir çalımla yabancı bir dile çevrilmiş.Bir bakıyorsun yetenekli bir sanatçı bu ortamda yabancılaşmaya itilmiş,bir başkası yazmaya küsmüş”,gibi aynı buyurgan döngünün taraflarından birine işaret ederek. Ancak bu benlik kumkumasının şiire (yazıya)sirayeti bir takım büyük sözler sıralayarak anlaşılabilecek gibi görünmüyor.Ekonomik yeterliliğin toplum genelindeki güdüklüğü önemli bir ölçüt kuşkusuz.İnsanların yarısından çoğunun temel yaşamsal gereksinimlerini karşılayamaz halinden yansıyan sekirlik ve kayıtsızlıkla, diğer paydadaki kişilerin ellerindekileri muhafaza etme ve çoğaltma hususunda gösterdiği tedirgin çabanın koşulladığı bir hayat algısının, şiirin seçilebileceği bir perspektif bırakmadığına kuşku yok. Meselenin bir yüzü şiir,yazı ve eleştiriye izafe edilen yükün nasıl algılanıp dışavurulduğuyla da ilgili.Bir başka deyişle şiirin kendinden başka hiçbir şey olamayacağını unutmakla da.Yazıldıktan sonra artık işlevini tamamlayıp kendisini zamanın eleğine bırakan bir unsur olduğunu,dış etkilerin artık boyutu ne olursa olsun hepsinin bir kapıya çıktığını bilmemekle ya da. Şiirin iyisinin iyi kötüsünün kötü söz olması gibi kutlu bir hükmü devreye sokmak ortalama şiir okuru için en sağlıklı mantık olarak ortaya çıkıyor bu süreçte.Böylelikle hastalıklı sapma ve beklentilerden de koruyup arındırma imkanlarını ayrımsayabiliyor kişi.Ta ki insani nitelikler açısından tercih edilir toplum düzeyine (ortalama olarak kişisel,maddi,manevi,ahlaki her alanda)bir tekamül düzeyine ulanşıncaya kadar, şair:kimse ; şiir:hiç yaklaşımını benimseyebiliyor.

Bir yanıt yazın