Monthly Archives: Temmuz 2006
Modernlik
Modernlik, günün geleneğini-bu her ne olursa olsun-değiştiren polemikçi bir gelenektir, ancak kısa bir süre sonra yerini, gene modernliğin anlık bir tezahürü olan bir başka geleneğe bırakır. Modernlik hiçbir zaman kendisi değildir; o her zaman öteki’dir. Modern olanın ayırt edici özelliği, yalnızca yenilik değil, ötekiliktir. (Octavio Paz, Çamurdan Doğanlar)
Ali Bulaç’ın Vehmi
Ali Bulaç Zaman gazetesindeki üç yazısında(1, 2, 3) edebiyata olan uzaklığını güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Bulaç, İslami alandaki bilgisel duruşuyla, edebiyatın kendi doğasına ait özellikleri, gelişimini, bugünkü dünyasını kavramaktan ne kadar uzak olduğunu, modern edebiyatın doğasını oluşturan krizi ‘vehim’le ifade ederek gösteriyor. Hem bu vehim suçlamasını Kuran’dan alıntıyla destekliyor. Desteklemek ne demek, edebiyatçıların üzerine balyozla ayeti indiriyor. Gazetedeki ifadeler Ali Bulaç’ın modern edebiyatan ne kadar kopuk olduğunu gösteriyor. İnsanın çıkmazda olduğunu, dolayısıyla edebiyatın da çıkmazda olduğunu görmemiyor. Bu yazı aynı zamanda Türkiye’deki belli bir kesimin(islamcıların bir kısmı) modern edebiyata bakışını sergilemesi açısından da dikkate değer. Edebiyat anlayışı modern öncesinde kalmış insanların söylemini oluşturan yazı İslamcı bir aydının ve temsil ettiği kesimin bugünü anlamakta ne kadar aciz olduğunu ortaya koyuyor.
Kültür Şairi Ahmet Oktay Üzerine
"Pek çok alanda kalem oynattı ama daima şair olarak kaldı.” Ahmet Oktay’ı tek cümlede tanımlamanın uğraş gerektirmemiş bir örneği bu. Görüş, Ülkü Tamer’in. Anlaşılan o ki cümledeki vurgu, şair kimliğinde yoğunlaşmayı amaçlamakta. Bir başka ifade ile Ahmet Oktay’ın asal kimliğinin şairlik olduğu imlenmektedir. Ama işin içine Salih Bolat’ın tamamen iyi niyetle kaleme aldığında şüphe duyulamayacak cümleleri eklemlenecek olursa aynı açıklığı bulmak kolay olamayabilir. Salih Bolat diyor ki: “Ahmet Oktay, sanatçı kişiliği, Continue reading
Sanatın Değeri Hakikat’ten Daha Yüksektir
“SANATI DEĞERİ HAKİKAT’TEN YÜKSEKTİR”[1] Metafizikten vazgeçen Nietzsche kültür ve uygarlık sorununu felsefesinin merkezine alıyordu. Üstinsan önce bir filozof ve bir sanatçıdır, yani bir yıkıcı ve bir yaratıcı… Nietzsche’yi tümüyle bir filozof olarak ve sözcüğün tam anlamıyla bir sanatçı olarak görmek olacak şey gibi görünmüyor. Gerçekte, bu tür insanların tanımlamalarında farklı oldukları söylenir genellikle. Filozofta gerçek olan(reel) ve sanatçıda imgesel olan ağır basar. Filozof, hakikati içinde dünyayı betimlemekle yetinirken, sanatçı doğaya Continue reading
Vaad
VAAD
Sonsuz gün batımları oluştur
Sızının o bitimsiz aksinde vadi ve çöl
Büyütüp bir yaranın çoğul otunu
Derinliğinden tenine
Bürün mevsimsizliğine acının
Ve katlarına ererek çığlıksız
Ayırdına gecikmiş bir ulak gibi
Yaşamakla son bulmayan vaadini duy
(Aralık dergisinin 17. sayısında (2004 haziran-temmuz-ağustos) yayımlanmıştır. )
Cins Divan
Cins Divan
uvertür
içimden geçen ırmak nerede duruyor nerede
hızlanıyor görmeyi
isterdim kaynayınca kan olmuyor ki
beyazlar kefen rolüne çıkmış aktör manasıyla
kalmak yapayalnız dağdan da öte bir sahipsizlik
durağı
inmek şimdi otobüsten
akabinde yüzü asfalta sürtmek Continue reading
Tutulan Yaz Tutunamaz
Bir şiiri, yazan-özne olarak, şair deneyiminden ayrıdüşünmek imkânsız ise de “deneyim” kavramından anlaşılması gerekeninin ne/nelerolabileceği konusundan şiirlerdeki bulunuş/kullanılış biçimlerine değin olasıdurumlar göz önüne alındığında meydana gelebilecek belirsizlikler bu kanıyamuhalefet edebilmektedir. Deneyimi Irwin Edman’ın ifadesi ile “zihnin uyarılışıve davranışı” olarak tabii bir itki düzleminde düşünmek, kimi şiirlerde şu ya dabu yöntemle değil ise psikoanalitik bir yöntemle olsun teşhisini Continue reading
Şiir ve Diyalektik Materyalizm ve İnanç
Şiir ve Diyalektik Materyalizm ve İnanç Diyalektik materyalizmin şiirle anlaşamayacağını düşündüm. Çünkü materyalizm, idealizm felsefesiyle taban tabana zıttır. Bu felsefeyle anlatmak istediğim şey: “inanç”, salt dini inanç değil ama. Şiiri kuran, onu yaşatan yegane mesele olan inanç. Şiir, kırda açılan bir çiçek ve insanların merhamet duygusu arasında ilgi kurar.* Şiir, cins bir saksı çiçeğinin ancak mutlu ve huzurlu bir aile ortamında gönlünce açıp, tomurcuk verebileceğine inanmaktır. Diyalektik materyalizm bu duruma uzaktan bakar. Hatta görmez. Açıklayamadığı için yoksayar. Şiir; inancın, duygunun, metafizik dalga boylarıyla ilişki halindedir. İnanan insan görmediği şeyleri hissederek ve yüce bir duygunun yamaçlarında dolaşarak yaşar. – Şiir nerede durur? Durmaz. – Şiir, maddenin madeni haline seslenmez. – Materyalizm ‘şairane’ yi anlayamaz. – Şiir, bulutun tarlaya duyduğu sempatiyle açıklar yağmuru. Şiir böyle bir şeydir. İdealist ve hassas. – Diyalektik nerede durur? Diyalektik meteorolojidir. * “Gelincikler, papatyalar açtıysa, senin sevgine, merhametine güvenip de açtı” (Servet Gürbüz)
(Aralık dergisinin 17. sayısında (2004 haziran-temmuz-ağustos) yayımlanmıştır. )
Özel ve Yalnızlık
Mahmut Aydın
Hayata dair ayıklığı arttıkça keyfi kaçan bir insanı anlatabilmek ya da ona dair bir yazı üzerinde çalışmak elbette ki zor bir iş. ÖZEL’in, “Henry Sen Neden Buradasın” isimli kitabının, “mazeret beyanı yerine geçsin diye önsöz” isimli başlığı üzerine birkaç söz söylemek/karalamak gerek diye düşünüyorum. Kitabın tümü üzerine söz söylemek daha geniş kapsamlı bir yazıyı gerektiriyor. Kendini üst bir konuma, ‘karşı bir cepheye yerleştiren’ ÖZEL, o karşı cepheden Türkiye’ye bakışını kendine özgü üslubuyla bize aktarıyor. Türkiye’ye bakarken kendisiyle ilgili bilgiler veren ÖZEL, Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne özün de özü olabilecek bir fotoğraf çekiyor. Continue reading