"..O her gün kendini öldürerek usu
Kınında saklı bir intihar gibi bırakan.."
(s.a.)
"Açlığı da ölümü de hiç sevmem" diyordu şâir Metin Eloğlu. Yaşamı ve ölümü kolaylaştıran şeylerin bir arada bulunabilirliğine yabancı kalmayacak bir hayatı sırtlamış olmasına rağmen, seküler bir kaymanın dahası bir alışkanlığın kolay terk edilemeyeceğinin eksikliğine yapılan gönderme ve insancıl etkiyle. Kişi yaşamaya meyyâl bir donanımla yaratılıyor olsa da yaşamın ne denli yaşamaya elverişli olduğunu sorgulamak gerekiyor. Bunu başarabilenlerin en başında geleni kuşkusuz Albert Camus. İntiharı varoluşun diğer kutbunda konuşladığı bir anlam kapısı olarak kurmuştu felsefesini. Mezkûr konu bir sistematiği gereksinmediği için tekil ve özgün, ayırt edici ve farklı yaşamlar, bakışlar da zuhûr etmişti daha öncesi ve sonrasında. Continue reading