Merdivenşiir dergisinin 10. sayısını okuyorum.Derginin bu sayısında dikkatimi çeken yazılardan biri de Baki Ayhan T. ile yapılmış röportaj. Gerçekten tuhaf bir röportaj. Tuhaflığı şuradan kaynaklanıyor: Hasip Bingöl akademik şairle yaptığı röportajında ısrarla şairimizle alay ediyor sanki. Bay akademik şair de kendisine yöneltilen bu alayları, röportajı yapanın hoş bir şakası olarak anlamaya çalışıyor.Bunda da epeyce ısrar ediyor şair. Hasip Bingöl’ün yönelttiği birkaç soru hariç tüm sorular akademik şairi iğneleyici içerikte. Gerçekten tuhaf bir diyalog.
İlk iğneleyici soru: "Peki, ‘Soylu Yenilikçi Şiir’ anlayışında ‘soyluluk’ dediğiniz şey tam olarak nedir? Yeni bir aristokrat sanat anlayışını mı işaret ediyor? Eğer öyleyse ‘yenilik’le nasıl bağdaştırıyorsunuz? Yani yenilik ve geçmişin kalıntıları birbiriyle çatışmadan nasıl iç içe geçebiliyor? Ya da geçebiliyor mu?" Hasip Bingöl’ün sorusu, ifadelerden anlışlacağı gibi ya da bir şekilde yorumlanacağı gibi, şairin ‘soyluluk’ kavramını anlamaya yönelik değil. Bu, bugün için ‘çok fazla’ olan ‘soyluluk’ kavramının nasıl oluyor da bir şairin manifesto(sanırım manifesto çağı bitmişti.)sunda yer aldığını anlamaya yönelik bir soru. Aynı şekilde ‘nasıl bağdaştırıyorsunuz’ sorusu da bu yorumu daha güçlü kılıyor gibi. Bu sorunun ardından gelen diğer soruda da Hasip Bingöl çelişki arayışını sürdürüyor ve bu sorunun peşine gelen sorunun son cümlesinde ise Bingöl, bu manifesto için şaire
"Bu bir fantezi mi?" diyor. Şair bu soruya, iyi niyetinden olsa gerek "Fantezi kavramına özel bir önem verdiğinizi biliyorum." diyor.
Şair cevabında bu fantezinin o ‘özel bir önem’i aramaya çıkıyor. Yine sıradaki diğer soruyu soran fantezi de ısrar ediyor. "(B)içimsel veya biçemsel farklılık da fantezi değil mi?" Alaylama soruları, şairin ‘Fırtınaya Hazırlık kitabındaki ilk şiirin, manifestoda yer alan ‘yatay simetri’ye(ve gerçekten bu da bir alay konusu, 3-5-2.doğrusu 1+2+3+4+3+2+1. orta saha biraz zayıf gibi) uymadığını dile getirmekle devam ediyor. Röportajda devam eden ‘fantezi’ ısrarları, reddetmeler, 1970 ve 1980 doğumlu şairler için sorulan sorulardan bilinçli kaçışlar ve satır aralarında saklı Baki Ayhan T. boşlukları(çıkarsamalar:en kısa zamanda bu manifestodan vaz geçecek, belki de daha şiir yazamayacak akademi yüzünden(akademik yoğunluk ve az şiirden bahsediliyor), iyi şiiri usta belleme stratejisiyle kamplaşmalardan uzak durabilme uyanıklığı vs.vs.vs.) ortaya ilginç bir diyalog çıkarmış.
"Bu bir fantezi mi?" diyor. Şair bu soruya, iyi niyetinden olsa gerek "Fantezi kavramına özel bir önem verdiğinizi biliyorum." diyor.
Şair cevabında bu fantezinin o ‘özel bir önem’i aramaya çıkıyor. Yine sıradaki diğer soruyu soran fantezi de ısrar ediyor. "(B)içimsel veya biçemsel farklılık da fantezi değil mi?" Alaylama soruları, şairin ‘Fırtınaya Hazırlık kitabındaki ilk şiirin, manifestoda yer alan ‘yatay simetri’ye(ve gerçekten bu da bir alay konusu, 3-5-2.doğrusu 1+2+3+4+3+2+1. orta saha biraz zayıf gibi) uymadığını dile getirmekle devam ediyor. Röportajda devam eden ‘fantezi’ ısrarları, reddetmeler, 1970 ve 1980 doğumlu şairler için sorulan sorulardan bilinçli kaçışlar ve satır aralarında saklı Baki Ayhan T. boşlukları(çıkarsamalar:en kısa zamanda bu manifestodan vaz geçecek, belki de daha şiir yazamayacak akademi yüzünden(akademik yoğunluk ve az şiirden bahsediliyor), iyi şiiri usta belleme stratejisiyle kamplaşmalardan uzak durabilme uyanıklığı vs.vs.vs.) ortaya ilginç bir diyalog çıkarmış.
Böylece bu röportaj bana Türk şiir tarihinin tarihsizliği noktasında(türk şiiri noktasında fazla ciddi olamayız yani) epeyce ipuçları verdi diyebilirim.
baki ayhan t. "soylu yenilikçi şiir" diye modası geçmiş, sloganvari ve nereye hitap ettiği belli olmayan bir şey attı ortaya. ve baki asiltürk imzasıyla yazdığı yazılarda baki ayhan t.yi iyi şairler arasında falan gösterdi. gözümle gördüm. bence sorular gayet etkili olmuş.
bence de sorular gayet yerinde. zaten yazı soruların yerindeliği üzerine kurulu. soru soran baki ayhan’ın boşluklarını ortaya koymaya çalışmış. ama ilginç olan baki ayhan’ın o anda bunları pek sezmemiş gözükmesi.
Edebi Söyleşme Hasip Bingöl’ün soruları çok zekice geldi bana. Baki Ayhan bunu bir imkana dönüştürebilirdi, ama yapamamış. Roportörün soruları şu ana dek edebiyat söyleşilerinin zorlanamayan sınırlarını aşındırmış, yeni bir anlayışın kapısını aralamıştır. Baki Ayhan T. ile yapılmış bir yığın söyleşi var dergilerde. Aynı şekilde Baki Ayhan dosyaları. Bu bize edebiyat dergilerinin ruhsuzluğunu gösteriyor. En azından ne yapmaya çalıştıklarını bilmediklerinin kanıtı olarak. Hasip Bingöl ne sorduğunu bilen bir roportör olarak hayırlı bir iş yapmış. Tebrikler
soylu yenilikçi şiir de merdiven şiir de saçmalamaya devam ediyor. soylu- keh keeeeh soyunuzu sevsinler…
soylu yenilikçi şiir gerçekten seviyeli şiir. baki ayhan iyi şair. kitabını okumadan, bir söyleşinin damarından damıtılmış sözler pek samimi gelmedi bana…
ama soylu yenilikçi şiir diye bir şiir yok türk şiirinde. sadece baki ayhan’ın yazdığı şiirler var. ne yani 6-5-4-3-2-1-0 gibi bir kurgulamayla çıkıp ‘gittikçe azalan şiir’ diye ortaya çıksam, bir iki estetik yama yapsam, bu türk şiirinde ‘bir şiir yolu" mu olacak? hem baki ayhan’ın şiir’i iyi şair de değil hani. son olarak, yazı ‘söyleşinin damarından damıtılma’ üzerine kurulu. söz konusu olan baki ayhan şiiri değil açıkçası. röportajın hal-i pürmelali…
Kanımca şiir bir misyon taşır. Politiktir, taraflıdır, duygusaldır. O’na inanmadan iyi şiir yazmak çok zor ne yazık ki bu böyle! Kendi şiirini harcayarak basamak olarak kullanmaktan çekinmeyen biri elbette popülarizmin büyüsüne kapılabilir. İsim vermenin anlamı yok ama birçok ehl-i vicdan bu çorak topraklar üzerinde şiirin hasını yazanları tanıyacaktır. Ama eğer dergi çıkarıyorsa ve de popülizme ihtiyacı varsa öylece kalakalacaktır ortada. O iyi şiiri popülizmin ışıkları altında kısılmış gözlerle asla göremeyecek zaten görmek de istemeyecektir. İmdi boş boş konuşmanın anlamı yok. Varsa iyi bir tanımınız, teşhisiniz buyurun. Yoksa eğer yalakalığın ya da cehalet gösterisinin hiç anlamı yok. Bir Kemalist her zaman kemalisttir. Eğer bu kişi şairse faşist, romancıysa faşist, editörse dandiktir. Kimse üstüne alınmasın. Böylesi mübarek bir ayda kimse gocunmasın. Sevgili Bülent Keçeli’nin tabiriyle kim ki yüzüğünü çıkarır moderndir.
şiirin ideoloji dandizmine ceket çıkarttığını göreniniz var mı.
"Yazılan şiirlerin yüzde doksanının insanlık acılarını izlek edinen, savaş karşıtı, sömürü karşıtı politik şiirler olması gibi; anlamsız, doğaya aykırı, yanlış bir sav değildir burada dillendirilen. Ama insaf, bunca acı, bunca kan hiç mi şairin semtine uğramaz! Bu sonuca şaşmak da yersiz. çünkü her şeyin yan yana gelebildiği, gerçeklik içindeki her aktörün kendi doğruları ve gerçekleri olduğu gibi değişken ahlaklı bir anlayışın benimsetilmeye çalışıldığı; kabileciliğin, cemaatçiliğin ve bu olgulara çakılı geri normların özendirildiği postmodernizm koşulları böyle bir şair tipini gerektiriyor. Genç kuşağın değerlerini de bu yaklaşımın biçimlendirdiğini söylemek çok da yanlış olmaz. Yakın tarihi yaşamaları olanaksızdı ama öğrenmek de istemediler. (Marksist olmak değil) Marksizmin klasiklerini bilmek çok önemliydi, okumak istemediler�?� Böyle bir seçimin, düşünceyle akrabalığı olan şiirle bir ilişkisinin de olamayacağı açıktır. Sorun olarak kendiyle yetinen ve düşünce kaygısı taşımayan bir şiir ise en çok gereksinim duyulan öğe olan derinlik boyutunu kazanamayacaktır" Günay G�?NAER şiiri özlüyorum Sayı:14 ŞİMDİ: Kaldı ki José Martí’den L. Aragon’a, C. Mayakowski’den Bukowski’ye, Andre Breton’dan Joseph Alfonso’ya Nazım Hikmet’ten Kemal Burkay’a bir çok politik şairin yazdıkları ortadadır. Fazla söze hacet yok. Türkiye gibi dandik bir ülkede ve de dandik bir toplumda politik olanın sevilmemesi doğaldır ve toplumun bir yandan Kemalizmle bir yandan gelenek ve militarizmle beslendiği bir diğer tabirle faşize edildiği ortamda farklı seslerin, muhalif kimliğin linç edilmesi gayet anlaşılır bir durumdur. Dünün yani Osmanlının şeyhülislamları beyzadeleri ve köylüleri koşullar değişince bugünün salyalı Kemalistleri oluverdiler. Bu toplum böyle… İbneliğe rahat alışıyor.
şiir kuralları tersinir; merkezileşerek tüm ölçütleri ve yargıları düzenleyeceği varsayılamaz. özel bir örnekten ya da eldeki modelden şiir üretilemeyeceği açık değil midir? Kalıplaşan soyutlama olarak görülmemelidir şiir.Yerleşmiş bir kavrama başvurularak dize oluşturulmasına meydan okur şiir. Statik doğruları, yarı doğru algılamak bile şiirin anlaşılmamasına yardım eder. şiir, yaşamın koşullarını elde edene dek, direnmek yolunda gösterilen kararlılığı onaylamaktır. Dayatılmış ya da yansıtılmış tahammülün enerjisini ne oluştur derseniz şiir derim… Biyolojik ve toplumsal güç olarak algılamadığım şiir, düzme ideolojilerin iyimserliğini yadsıyan, hayatı iyimserlik olarak görmeyen ama insanı, gelişmenin ve yaşamın koşullaması yönünde tek bilinç olarak algılayan, onu, kendine bölünüş olarak görmeyen, öbürünü yeğlemeyendir…şiirin cinsiyeti, dini, milleti, tanrısı ve yalvacı yoktur. şiir, kendinden gebe kalan, doğuran, kendine çeken birleşik tek değil midir? şiir, iman sanatı olmamıştır hiçbir dönemde; kutsal vaade dönüşmemiştir… Bildik uzlaşımların varlığıyla şiir sağlanmaz. şiir bu dünyaya aittir diyor Veysel Çolak şiir sözcüğünün kendisi bile, taşkınlıktır, aşırılıktır ve tüm yasalara açıkça meydan okumadır. Hiçbir kuralın ve sınırın şiiri koruduğu görülmemiştir. şiir yardımsızdır; hiçbir konu yedeğine, biçeme, sese vb. gibi şeylere güvenmez. Olanaklar içinde, belirsizliği ve kuşkuyu önceler; yazarına yaşama tutumunu aşılar böylelikle. şiir, yönünü insan varlığının tüm koşullarına çevirir. Yaşam onun biricik işlevidir şiir sözcüğünün kendisi bile, taşkınlıktır, aşırılıktır ve tüm yasalara açıkça meydan okumadır. Hiçbir kuralın ve sınırın şiiri koruduğu görülmemiştir. şiir yardımsızdır; hiçbir konu yedeğine, biçeme, sese vb. gibi şeylere güvenmez. Olanaklar içinde, belirsizliği ve kuşkuyu önceler; yazarına yaşama tutumunu aşılar böylelikle. şiir, yönünü insan varlığının tüm koşullarına çevirir. Yaşam onun biricik işlevidir şiir kuralları tersinir; merkezileşerek tüm ölçütleri ve yargıları düzenleyeceği varsayılamaz. özel bir örnekten ya da eldeki modelden şiir üretilemeyeceği açık değil midir? Kalıplaşan soyutlama olarak görülmemelidir şiir. işte bu bağlama ideolojiyi sokamıyorum. şiir kendi başına bir şeydir. not: dergileri takip ettiğiniz için sevinçliyim.
ben söyleşiyi okudum, gayet faydalı ve zevkliydi. bunca ileri geri laf nerden türüyor doğrusu anlamak güç. belki de ancak böyle anlayabiliyoruz "kim derunuzda neler var"
1. Veysel Çolak "şiir bu dünyaya aittir." diyorsa şiirin bir ucunun da öteler’e ait olduğu gerçeğini dile getirmesi gerekirdi halbuki. 2. "Biyolojik ve toplumsal güç olarak algıladığım şiir" diyorsunuz, ama biyolojimizi güçlendirmek için pek çok hap kullanıyoruz bugün ve hangi toplum ve hangi güç ya da hani toplum hani güç de diyebiliriz buna. Yani şunu da söylebiliriz tüm bunlardan önce şiir biyolojimizden de toplumdan da kovulmuştur. 3."şiirin cinsiyeti, dini, milleti, tanrısı ve yalvacı yoktur." deniliyor. Bunu bugün söyleme gereği duymak, bir laf oyunudur. Ortada böyle bir problem yokken. Belli ki sorun şiirle ilgili değil, başka şeylerle ilgili. Pekala aynı laf oyunuyla şöyle bir cevap da verilebilir. "şiir erkektir, Müslümandır, Türktür, tanrısı Allah ve peygamberi Hz. Muhammed(sav)’dir. denebilir. Böyle diyerek şiiri sırat köprüsünden mi geçirmiş olduk yani. Eh ne çıkar bunca laftan sonraa….
insanların dini, milliyeti vardır, şiirin yoktur. bunda garip bir şey yok. şiir insanın iç organlarını kemiren mikropları görür ama. deneyin, gerçekten. sevgimle…
değerli tartışmacı arkadaşların yazdıklarını okuyunca şiirimizde her şey halledildi de sıra soylu yeniyikçi şiire geldi gibi bir izlenim doğuyor. devamlı bir merdiven şiir okuyucusuyum ve o roportajı bende okudum. doğrusu, soruları cevaplayan şairin, soruları sorandan daha zeki olduğunu; çünkü tuzaklara hiç düşmediğini düşünmüştüm. ayrıca şekil, biçim filan (3-5-3, vb) bunlar üzerinde durmanızın da faidesi yok; baki ayhan t. bence şiirleriyle de şiir hakkında yazdığı düzyazılarla ve roportajlarıyla günümüz şiirini sürükleyen (olumlu anlamda) bir isimdir. hatta iki sene önce yasakmevyve’de şairlerin eleştirmenliğin ile ilgili bir yazısı vardı; ismet özel’in o yazıdan epey fikir aşırdığını da rahatlıkla söyleyebilirim. baki ayhan t’nin şiirlerinde hem (kendisinin dediği gibi) zamanımızın gerilimini hem de geçmişin derinliğini beraberce görebilirsiniz. bir-iki örnek vereyem mi? "fırtınaya hazırlık" kitabının ilk üç-dört şiirini okuyun, ne dediğimi anlayacaksınız. şairler hakkında bir roportaja göre karar vermek olsa olsa cahilce bir kolaylığın iddiasını yapmaktır, diyorum. bugünden yarına kalacak birkaç isim varsa bunlar arasında mutlaka baki ayhan t olacaktır, türk kültürüne ve türkçeye sahip çıkması bile günümüzde köklü bir bakışa sahip olduğunu gösteriyor.
1- "sıra soylu yenilikçi şiire mi geldi?" deniyor. Edebiyatta sorunların sıraya konulduğunu nereden çıkardınız. Ya da edebiyatımızın çok büyük problemleri var da böyle küçük problemlere şimdi gelinemez mi? 2- 3-5-5, biçim, şekil üzerinde durmayalım mı? Ama o manifestonun önemli uğraklarından biri değil miydi bu? Böyle önemli bir uğrak önemsiz gerisini kim düşüne… 3- baki teenin şiirlerinde zamanın gerilimini hem de geçmişin derinliğini beraberce görmemizin ne önemi var ki. geçmişin derinliğini görmeye kimin itiyacı var. tarihin derinliğini görmek isteyenlere uzunçarşılı’nın tarih kitaplarını önerebilirim. 4- şair hakkında karar verilmedi daha. o yazı bir röportaj okumasıdır. başkalarına "cahil" sıfatı yakıştırmak pek kolay, pek de seviliyor şu yazı dünyasında. bu da gerçekten çok kolay….
tarihi tarihçilere bırakalım demek için şiirden anlamamak lazım; koskoca ece ayhanın şiiri tarihi altından aldığınızda boşluğa düşer. fazıl hüsnü dağlarcanın da, sezai karakoçun da, atila ilhanın da, yahya kemalin de vs vs. Bunları silip atalım şiirimizden ne güzel olur her bi şey. tarihi gösterir ‘tarihçiler’, tarihin derinliğini gösterir ‘şairler’. (bir şeyi de iyi bellemeniz gerekiyor: ‘geçmiş’ ile ‘tarih’ aynı şey değildir; cemil meriç geçmişi anlatır ama tarihi anlatmaz. proust geçmişi anlatır ama tarihi anlatmaz. abdülhak şinasi hisar da öyle.) bu arada başka roportajlara da baktım baki ayhan ile yapılan, doğru söylüyorsunuz biçimi önemli görüyor ama ben de diyorumki biçime önem vermeyen şair mi var. necip fazılın ikiliklerine, sezai karakoçun mona roza bloklarına, atila ilhanın çoklu bloklamalarına, ihsan denizin mensur şiirlerine, şeyh galibin beyitlerine, ilhan berkin tek mısralarına bakılsın. şair hakkında karar verilmedi, zaten verilemez de, bir şair hakkında karar verebilmek için ondan daha ileride olmak şarttır. baki ayhandan ileri olabilmek sizin için ne kadar mümkün bilemem. onunla uğraşmak şiirin gelmişiyle geçmişiyle ve geleceğiyle uğraşmak demektir. yani dünyayla uğraşmak demektir. böyle adamlar vardır şiirde. dönemlerinde tektirler maalesef. keşke onlardan daha çok olsaydı. baki ayhan t ile ilgili okuma tavsiyesi: kitaplıktaki roportajı, fuat çiftçi ve cuma duymazın yom sanattaki roportajı ve esas olarak da yasakmevyvedeki şairlik eleştirmenlik yazısı. fırtınaya hazırlık kitabı bence hakikatli bir kitaptır ve tek başına günümüz şiirini temsil kabiliyetine sahiptir.
1- Yorumda "tarihi tarihçilere bırakalım" lafı edilmedi. Denilmedi çünkü zaten "tarih" tarihçilerindir. Kimse tarihi öğrenmek için şiire başvurmaz. şiirin ve şairin tarihi ise bambaşka mevzudur. Dolayısıyla bu bağlamda söylenen sözlerin devamı gereksiz. 2- Biçimin önemli ya da önemsiz olması bahsi de geçmiyor yorumda.(hem bir tavsiye de benden biçimle, şekilde, formla falan uğraşmayalım. biz türklerin anlayacağı mesele değildir bu.) 3- Karar vermenin olmadığını daha önce yazmıştım. geçelim bunu da. 4- okuma önerin için teşekkürler dostum ama daha önce okumam gereken önemli eserler var.
mimar sinan gibi bir dehayı, turgut cansever gibi modern bir mimarı yetiştirmiş "biz türkler"in biçimden anlamayacağını söylemek herhalde acele cevap kestane kebap edebiyatı içerisinde değerlendirilebilir. tarih, tarihçilerin olabilir amma sadece tarihi olaylara karar verirken. halbuki, değerli arkadaşım, tarihin özünü şairlere sormalı değil mi? örnek: ece ayhan, örnek: necip fazıl, örnek: şair eşref, örnek: mehmet akif, örnek: nazım hikmet vs vs. son olarak: kesinlikle haklısınız: sanırım günümüz şiirinin önemli isimlerinin (baki ayhan t., eren safi, hüseyin akın, küçük iskender, ömer şişman vs.) şiirlerini ve bunların neler yapmak istediklerini anlayabilmek için anlayabilmek için eppeyce bir kitap okumak lazım. kolay gesin, diyorum.
1- Sadece şekil, biçim, form gibi mevzularda değil, herhangi bir mevzuda biz türklerin cehaleti meşhurdur. Devamlı karşınızdakine ucuz saldırılarla okumayı tavsiye ediyorsunuz. Belli ki edebiyattaki görüntüden pek bihabersiniz. sizdeki bu kafa karışıklığı çok okumaktan kaynaklanıyor olabilir. biraz doğaya çıkın. gezin. türkü söyleyin.çimenlere uzanın. yani boşverin o çok okumayı. 2- şair ismi saymayı pek seviyorsunuz. ezberiniz güçlü. bu isimleri size kimlerin ezberletiğini merak etmiyor değilim. Ama hocanız size ezberin de ötesine geçmeyi öğretmeliydi doğrusu. 3- yazılanları iyi okuyun. dikkatli okuyun. konuları saptirıp durmayın. durup dururken uyduruk mesele çıkarmayın karşımıza. 4- kimsenin bekçiliğini yapmayın. işinize bakın.
kusura ve küsura bakmayın amma siz 9 nov 2000’de "okumam gereken eserler var" deyince ben de okuma mevzuuna filan girdim yoksa niyetim ne size nede başkasına okuma tavsiyelerinde bulunmaktır, bilesiniz. edebiyattaki görüntüden bihabermiyim bilmem, amma iyi bir şiir okuyucusu olduğumu kesinlikle iddia edebilirim, sadece şiir değil, hikaye ve deneme de okurum sürekli, yeni yayınlananları. belli başlı dergilerin hepsini, taşrada çıkanları da edinebildiğim kadarıyla okurum, ve de kitapları. doğayı çok severim, zaten istanbulun dışında ikamet ediyorum ve tabiatla içiçe bir hayatım var diyebilirim. bu bakımdan önerileriniz yersiz oldu birazcık. ben de size bir şey tavsiye edeyim, bu mevzuuyu kapatalım, tesadüfen girdiğim bir yerde fazla kaldım, rahatsızlık verdim gibi bir his var içimde sanki: sadece bir söyleşiye bakarak şair hakkında, birkaç meyiline bakarak okuyucular, insanlar hakkında karar vermeyin, derim. çünkü iddia etmeye çalıştığınız gibi baki ayhan t’nin öğrencisi filan kesinlikle değilim, yaşça ondan büyüğüm bir kere, kendisi hakkında yapılan bir etkinlikten sonra gidip özellikle tanıştım, çünkü şiirindeki gerilimi, coşkuyu, benzemezliği, ifade edişindeki farklılığı, en çok da kimseye eyvallah etmeyen tekbaşınalığını ilgiyedeğer bulmuştum. birkaç defa meyil yazdım kendisine, cevap verdi, filan, durum budur yani. saydığım isimleri onun veya bir başkasının ezberletmesi gibi bir durum hele hiç mi hiç mevzuu bahis olamaz, hatta ve hatta öteki yazılarını veya roportajlarını okursanız, küçük iskender’i hiç sevmediğini, beğenmediğini anlarsınız. kendisiyle tartıştığım mavzuulardan birisi de budur, yani beğendiğim ve onun beğenmediği (ya da tersi bir durum) şairler. durum bundan ibaret değerli yazar, benim söyleyeceklerim de bundan ibarettir.
daha genel birşeyi söylemeyi unuttum, unutmuşum; o da şudur; bir şairi savunmak için, şiire, onun şiirine inanmam yeter; öğrencisi, hocası, akrabası, arkadaşı filan olmama gerek yok. iyi okurluk böyle bir şeydir zaten; bunun içindirki kendilerini hiç tanımadığım veya şiirlerini sevdikten sonra tanıdığım seyhan erözçelik, eren safi, küçük iskender, serkan ışın, ömer şişman, zeynep arkan, hayriye ersöz, hayriye ünal, sami baydar vs gibi şairleri (gene isim saydım kusura bakmayın) tartışmalarımda savunurum.
ilginiz için teşekkür ederiz sayın altınova. kırıcılık için de özür…
Manifestolar dönemi son bulmuşken bu tarz çıkışlar şiirin ağırbaşlı ve mütevazi durumunu biraz sarsıyor gibi.şiir oluşturulurken kendi içinde poetik gelişimini de sürdürüyor zaten.Bahsedilen isimler art niyetli olmasalar da gerekli olmayan bir eylemi sürdürdüklerini de kabul etmek gerekir.
manifestoları savunacak değilim (esasen ben de şahsen manifestolara sıcak bakmadığımı söyleyebilirim, yani ben olsam yazmazdım) amma bir şair böyle bir şeye kalkışmışsa bunun gereksiz sayılmasını da kabul etmem. geçmişte yazılan nitelikli manifestolara bakınca (dada, sürrealizm, garip vb) "gereksizlik" gibi bir tesbit yerinde değil. neden derseniz? bu gibi manifestolar (günümüzde de, "soylu yenilikçi şiir") dönemin şiir açısından irdelenmesini gerçek anlamda kavrayan ve kavratan metinlerdir. yani herşeyden önce manifestoların itiraz yazıları, itiraz metinleri oldukları ve yeniliklerin yol açıcısı oldukları kabul edilirse yeni yetişen şairlere iyi birer kılavuz olabilirler. şart mıdır manifesto yazmak? tabiiki şart değil, yüzlerce şairin sadece birkaç tanesi yazmış amma o manifestoları yazanlar da bunu şiirleriyle gerçekleyebilmişlerse büyük şair olmuşlar.
öncelikle merhabalar
bu siteyi yeni buldum iyiki de bulmuşum baki ayhan t. nin manifestosunu arıyordum biraz şiirle biraz öyküyle biraz roman ve resimle ilgileniyorum ama hepsinide kötü yapıyorum sizin burada kullandığınız dili anlamakta zorlanıyorum aydın şimşekin eleştrilerini okudum buradaki eleştrileride okuyorum fakat metnin aslını bulmak daha doğru olacak değerlendirmek açısından bu kullandığınız dil sanatsal eleştri dilimidir gerçekten anlamakta güçlük çektiğim anlar oluyor türkçe sözlük kullanıyorum yazıları okurken;romanla ilgili kafamda kurgu vardı yüz sahife yazdım bilgisayarım çökünce hepsi silindi,yeniden başladım yazmaya,şiiri onbir yaşından beri yazarım ama ikiyüz şiirimi yaktım çünkü beğenmedim yazdıklarımı ve halada yakmaya namzet şiirler yazıyorum,öykü için iki üç tane denemem var ihtimalle onlarıda beğenmem yakarım neyse lafı fazla uzatmayayım aydın şimşekin eleştrisi: fransadaki bir şiir anlayışının türkiyeye uyarlaması olarak gördüğünü yazmış manifestonun değerlendirmesi bu veysel çolakın t. grubuna katılmasını yadırgamamış ve haydar ergülenden yılmaz odabaşına murathan mungandan cezmi ersöze küçük ıskenderden hilmi yavuza bir çok şairi tarihsel süreç içerisindeki değişim dönüşümlerini örnekleyerek eleştirmiş ve şu veciz cümleyi kurmuş
sirkin palyaçoları ise patronları özgürleştirdikçe, köleleşen şairlerdir.
demiş tabi bunlar belkide doğrudur ama benim anlamadığım marksizm ve sanatın bu temelde ele alınmasını ve bunun teorik çerçevesini çizen bir insanın şiirlerini internetten aradım beş on şiir buldum ve okudum işin garibi bu belirlemeleri yapan bir şair eleştirmen bireysel bir o kadar sıkıntılı içe kapanık eleştirdiği insanlar gibi yazması hatta onlardan sanırım biraz daha bu tür şiiri estetze etmekte daha zorlanıyor olması
şiir koknusunda toplumsallıktan bahsedip marksist estetik ve sanatın toplumsal sorunlarla bağlantısının şairler ve diğer yayıncı ve sanatçılar üzerinden sorgulayıcılığını belkide doğruda olsa yaptıktan sonra öyle şiirler yazacaksınız ki eleştirdiklerinin aynı tarzda hatta biraz kötücesi zaten kafam karışıktı iyice karıştı
neyse baki ayhan t. kardeşimin manifestosu olan bu yazıyı aşağıdaki adreslere gönderen olursa sevinirim
http://soyluedebiyat.googlepages.com/
veya edipsoylu@mynet.com
saygılarımla