Şiirde Mavi Hareketi’nin etkin isimlerinden biri olarak anılan Ahmet Oktay, Toplumcu ve İkinci Yeni şiirleriyle de ilişkilendirilmişti. Kuramsal denemeleriyle eleştirel bakışı önceleyen yazar, Ülkü Tamer’in bir gazete yazısındaki görüşüyle koşut: yazarlığı önemsenmesi gereken ve şairliği yazarlığına başat bir isim olarak tanınıyor.
Ahmet Oktay’la ilgili dile getirilen kimi alçak gönüllü muhalif olma tavırları da açıklanmak istenen izlekte önem kazanıyor:
Marksist söylemin yaşamın, çağın isterleri konusundaki tıkızlığı(geriliği) aynı kaynaktan beslenme durumundaki dünya görüşünün farklı arayış ve açılım biçimlerine kayma zorunluluğunu beraberinde getiriyor. Ussallığın postmodern dönemde yeni tahripkar tutumlar geliştirerek kişi ve toplum yaşantısına sirayeti de, boşluk bıraktığı alanlarda yeni ve kendine karşıt söylemler gelişmesine etken oluşturuyor. İtiraf edilmese de yazar popüler kültür kavramını açımlarken solun protesto söylemine bu eksiklikle göndermede bulunuyor.
Konunun kavram olarak çözümlenmesindeki ilk aşamasında kitle iletişim araçlarıyla özümlenmesi sonucundaki askeri müdahalelere olan etkisine yer veriliyor. Popüler kültürün tarihsel gelişiminin özet bir çıkarımı olan magazinin tarihi ard çerçevesinde cumhuriyetin erken dönemindeki söylemini birkaç dergi odağında açıklayan yazar, popüler kültür konusunda çeşitli ayrımlar da getiriyor. Kitleleşme (kitle kültürü), popüler kültür ve folklör olarak ikiye bölünürken, özgünleşme (tarihsel ve bireysel yatkınlık) bir çıkış yolu olarak gösteriliyor. Schiller, Aristo ve Goethe’den getirilen örneklerle beğeni düzeyinin alt-üst sınıflar arasında farklılaşma eğilimleri taşıdığı açıklanıyor. Üst kültür kapsamındaki düşünsel ögelerin salt estetik bağlamda ele alınmaması kaydıyla, protestocu ve ütopik yanlarının popüler kültür cenderesinden baskın çıkabileceğinin altı çiziliyor. Burada yazarın konudan bağımsız olarak da (farklı alanlarda) değindiği yetkinleşme ve birikim sahibi olma yönünde salık verdiği durumun postmodern ve popüler kültürün kendi kapsamında çok genel örnekleriyle eritilip sindirildiği de bir karşıt görüş olarak savlamak gerekliliğini hissediyorum.
İkinci itiraz olarak Toplumsal Gerçekçi’lerin en önemli sorunu keskin, geçerlilikli sınıfsal ayırımların reel planda Türk toplumunun gerçeklerinden biri olmadığını kabullenmemek gibi bir kısır döngüyü çözümlemelerinde ele almalarıdır.
Bu durum sadece üst burjuva tüketim anlayışına hitap eden olumlayıcı, elitist ve snop birkaç önemsiz dergi odağında kapitalizmin aklanışına değinilirken de çıkarsanabiliyor.
Aynı minval açımlanırken demokrasi dışı müdahalelerde basının edilgen ve yaltak tavrı ise yazarın söylemine özgü bir biçimde haklı olarak eleştiriliyor. Birinci ve ikinci dönem dergilerindeki açılma ve magazinel genişleme, Amerikan yaşam tarzının mitos ve ikonlarla içkinleştirilmesi dikkat çekilen diğer noktalar. Cinsellik, devrim, kadın sorunsalları da irdelenen kavramlardan temelde yazınsal bir sorun olarak ele alınan erotizm, santimantalizm(duyguculuk) ve mazoşist eğilimler de popüler kültürle bağlantılı olarak serimlenip, maksimo kavramı bu rabıtayla sadece bireysel olmayıp kitlesel alanda da genişletilerek toplumsal statü farklılıklarına bağlanıyor. Popülizm ilk aşamada yazını ideolojik olarak yönlendirme işlevi de dikkat edilmesi gereken hususlardan. Ayrıca popüler kültürün heterojen bir mantık ve genişleme alanı taşıdığı bilgi düzeneğiyle kimi kesim ve yaklaşımların tam demokrasi düşünü de bulandırıyor. Siyaset ve popülizm arasındaki zorbalık mesahabesindeki ilişkiye ise, içinde durduğumuz dönemde işsizlik, yolsuzluk, düşük ücret gibi temel sorunların popüler kültür üretiş biçimleriyle kanıksanırlığına tanık kılındığımız gerçeğine bir ara söz olarak vurgu yapmak gerekir.
Son kertede melankoli, gelecekçilik, özerklik, merkezilik gibi kavramları gerçek ile ütopya alt başlığı altında irdeleyen yazar, eşitlikçi ve özgür toplum düşüncesinin bireylerde içselleşmesi, siyaseti sorun olarak algılamama, yurttaş olma bilinci kazanma gibi imkanlar bir umut ve olasılık olma düzeyine taşınıyor.
Bireyselliği içeren tarihsel varoluşu önceleyen yazarın, kişisel ve toplumsal hafızanın muhafazası konusundaki ısrarı popüler kültürün değişken, günübirlik üretiliş biçimlerini kavramak ve durum almak açısından önem kazanıyor.
(Bu yazı aralık dergisinin 18. sayısında (eylül-ekim-kasım-aralık 2004) yayımlanmıştır.)