Ahmet Güntan’a
İçinde yer aldığımız çağda şiirin savunulmaya değer bir yanı var.Şiiri savunmak, özgürlüğü savunmaktır.Peki nedir özgürlük?Özgürlük kavramı, bizi hangi anlam alanına götürür?
Özgürlük her şeyden önce,bizi, reddedişe götüren,bize ’hayır’ demeyi öğreten bir kavramdır.’Evet’ demenin gönendirici iklimine götürür aynı zamanda .’Evet’ demek,bizi,iyi olanın,olumlu ve ’doğru’ olanın onanmasına,tasdikine ve filizlenişine götürür.’Evet’ demek, içsel manada kötülüğün gövermesine bir engeldir. Biz ‘evet’ diyerek çağın başımıza saldığı belaları onaylamaktan yana bir tutum sergilemeyiz. Her şeye rağmen korunması gereken ‘kurtarılmış bir bölge’ vardır.Şiir ‘evet ‘ ten ziyade ‘hayır’ dır .Peki neden ‘hayır’?
Evetin açılımı bizi iyiliğin savunusuna götürmüştü.’Hayır’ demekle belayı, yozlaşmayı, çürümeyi, bayağılaşmayı ve kirliliği defederiz.Zira şiirin dili ‘hayır’ demeye yatkındır. Biz ‘hayır’ demekle hangi anlam alanına ulaşırız?
‘Hayır’ demenin rahatsız edici bir yanı var, bu gerçek.Şiirin anlam dünyasında ’hayır’ demek, rahatlığa, konformize bir reddiyedir.Telafisi imkansız yaralar açar ‘hayır’ demek. Yaraya neşter vurmaktır bir bakıma.Dünyanın ruhumuzda açtığı yaraların kelimeye gelmeyen bir yanı var.Şairin, şiirinde ‘hayır’ı dillendirebilmesi, özgürlüğün geniş ama çitlerle çevrili dünyasına adım atmak, keşfe hazır bir yolculuğa çıkmaktır.Şiir ‘hayır’ demekle özün gürleşmesine şiirsel bir katkı sağlar. Özün gürlüğü kulluğun idrakidir. Acziyet:ruhumuzun genişlemesi; fiziğin sınırlarından dışarı taşmaktır. Esas özgürlük, asliyete irticadır; bozulmamışa, saflığa ve anlama dönüş. Kelime kirliliğinin ötesinde ilk anlama. İlk anlam, çarpıklığın bir yana bırakılışı, öze dönüştür.Ruhumuzun içinde deveran eden öze yani. ‘Asl’a , ‘kim’ olduğumuza, kaynağa ve menbaa dönüş. İlk anlam; modernliğin tavsiyesidir, modern insanın ifsat edici dünyasına dönüş değil.
İnsan her şeyin merkezi ve efendisi değildir. Ama aynı zamanda alemin özüdür de. İşte şiiri savunmak, bu özden hareket ederek savunmaktır.Buradan ‘ilk anlama’ kavuşmak, buradan ‘evet’ yada ‘hayır’ demektir. Buradan bir çıkış yolu bulmak, buradan gürleşmeye ve gövermeye çalışmak, çabalamaktır. Tanrı’nın konakladığı yer burasıdır; yani kalp,yani gönül, yani namazgahı ilahi, yani saflık, yani yalınlık ve her şey. Şiiri savunmak, bu özü savunmaktır.Şiir yazmak dünyanın anlamına bir katkıdır.Dünyanın bir anlama kavuşması, bu özden hareket etmekle mümkündür. Felsefi manada, dünyanın çerçevesi yerinden edilmiştir, imar ve ihya eden yer burası, bu öz .Ademoğlu, Tanrı fikri ve Tanrı sevgisiyle bu özün kök salmasına çabalamakla mükelleftir.
Şiiri savunmak, insani olanı savunmaktır. Hayatın her alanının çürümeye meyyal olduğu bir zaman diliminde şiirin savunusunu yapmak, haklılığın en büyük teselli kaynağı olduğu fikrine götürür bizi. Şiir haklılığın sesidir,zulme uğrayanların ve mağlupların sesi.Yenilginin, fikre ‘geç kalmış’ bir bilincin dilini buluruz onda. Ama elimizde ve kalbimizde bir kurtuluş reçetesi, bir öz fikri her zaman mevcuttur.
Şiir insanın özünden hareket ederek insanı fethe çıkar. Şiir keşiftir, insani özün keşfi.Çerçevesi yerinden edilmiş bir dünyanın bir biçime kavuşması. Bir haykırış.Bir ilerleyiş ve harekete geçimedir.Yenilginin ifadesini hükümsüz kılmanın yolu kımıldamak, hareket etmek ve konuşmaktır.
Şiirin savunusu,sabit bir merkezden hareketle yapılır.Şairin sabit merkezi, onun temel
düşüncesidir.Bir millet bu merkeze sahip olmakla millet olur.Merkezin yerinden kayması millet bazında uçurumun habercisidir.Uçurum yani bir hiç ve değersiz oluşun görünümü. Yozlaşma.Şeyleşme.Körlük.Kendini tanıyamama.Şiir, insana,bir rabıtayla merbut,bir öze sahip olduğunu,bu öze sahip olmakla beraber insan olduğunu ve insan kaldığını,bu özü korumakla insan oluşun anlamına kavuşacağını hatırlatır.Şiirin bellek oluşu,bu hatırlayışın imleriyle doludur.Ve her işaret,insanın özüne ilişkin bir bilgiyle bağıntılıdır.”Varlığın unut umunu” yaşadığımız bu çağda,Varlık’a ilişkin bu bilgi,esaslı bir bağa matuftur.Bu bağla doğar, bu bağla büyür,bu bağla göçeriz.İnsan olmak ve insan kalmak bu bağa olan eğilimle doğru orantılıdır.İnsan,konuşur.Söz sabit bir merkezden,bu bağdan hareket etmiyorsa sis çoğalır,ses buğulanır,insan anlamını kaybeder.
Şiirsel düşüncenin yurdu,insanın anlamını kazandığı yerdir.İnsan çokluk anlamını kavradığı yerden konuşmaz,bir savaşın sesini duyarız onda.Efendi olmanın diktiği kulelerden seslenir insan,sen-ben kavgası da diyebiliriz buna.”Sen”,bir düşünce ve duygulardan devasa bir bina dikmiştir,”ben” de dikmiştir;göğe meydan okurcasına hatta.Toprakla akraba bir “O” kalmıştır artık .Öz unutulmuş,insan anlamını kaybetmiştir.İnsanlık.tarih boyunca “ben-sen’’arasında gidip gelir.Bir benlik-senlik savaşıdır uzar gider.Öz nerede?Öz insanın kalbinde taşlaşmıştır.İşte şiiri savunmak,bu “çorak ülke”den,bu taş yığınından bir filiz gövertmek, bir fidan çıkarmak,bir ağaç dikmek,bir çınar kök salmaktır.Hayat,kaynağını Varlık’tan alır.Şiiri savunmak,Varlık’ı savunmaktır vesselam.