Söz’ün Kayıp Hanesi:Ahmet Oktay’ın Poetika Sözlüğü

Söz’ün Kayıp Hanesi: Ahmet Oktay’ın Poetika Sözlüğü (*)

“Her zaman aktarılamayan bir şeyler kalır. Her kişisel söz’ün küçümsenemeyecek bir kayıp hanesi de vardır. Söz’ü sahici kılan aynı zamanda bu kayıplar hanesi’nin keşfedilmeye açık içeriğidir “. (İmkânsız Poetika)


Ajitasyon: Politik/ideolojik ajitasyon daha imgesel bir düzlemde de gerçekleştirilebilir (İP; 228).

Amaç Sahibi Olmak: Risk almanın önkoşulu amaç sahibi olmaktır (İP; 225).

Anlam, Şiirin Anlamı: Şiir ancak dilde ve imgede var olur. Şiirin anlamı dediğimiz şey, dışarıda bulunan bir anlam değildir; dilden ve imgeden başka bir şey değildir o (İP; 240). Bkz. Dil.

Anonimlik: Anonimlik (..), şiirin baş düşmanı değil midir? Şiir, en siyasal görünüşlü halinde bile, tek başına üretir. Bir yalnızlık sanatıdır. Sözcüklerin anonim ve ortak kullanımdan kurtulduğu, özgürleştiği yerdir. Sözcükler şiir halinde kamuya dönerken, başka bir dünyayı imlerler, orayı dillendirip adlandırırlar. Şiirsel imgelem, belirli bir izlerçevrede hemen alımlanabilecek, ortak, kabul bulacak söylemsel öne sürmelerle iş görmez. Varlığı önceden kabul edilmiş, özellikleri üzerinde ortak kanıya varılmış bir gerçekliği yansıtmayı öngörmez şiirsel imgelem, başka gerçekliğin üretilmesini öngörür (İ.P; 21, 22).

Aykırılık: Bkz. Medya ve Şiir; Küçük İskender.

Baudelaire: Baudelaire yerleşiktir. Whitman, ise göçebe (İP; 28). Bkz. Birey, Bireylik, Birey-Oluş.

Bellek, Anımsama: Yaşadığımız günün toplumu anımsamayı bir tür gereksizlik olarak görmeye ve göstermeye eğilimlidir. Günümüzün korku ve bilim kurgu sineması olsun, televizyonun pembe dizileri olsun, insana uçucu, neredeyse gündelik heyecanlar ve istekler sunmaktadır (İP; 167). Bkz. Melih Cevdet Anday.

Ben: Bkz. Özne.

Bin Dokuz Yüz Elli Dönemi: 1950, sadece siyasal düzlemde değil kültürel düzlemde de, Türkiye’nin zihniyet dünyasındaki değişmenin tarihidir (İP; 172).

Sartre, Camus ve Varoluşçuluk’la bu yıllarda tanışıldı. Bir tür meta ve filmler, dergiler aracılığıyla da görüntü toksinlenmesi geçiren Tüğrk aydınları bir fikir toksinlenmesi de yaşadılar 1950 sonrasında (İP; 173). Bkz. Gösteri Nesnesi, Birey.

Gündelik yaşamın parçaları haline gelen yeni teknolojiler ve materyaller kadar, dadacılık, gerçeküstücülük gibi tarihsel avangard akımların yöntemleri de genç yazar ve şairlerin imgesel aygıtını dönüştürüyordu. Raslantı ve şok gibi estetik alana dahil edilen yeni kavramların yanı sıra geleneksel eğretileme ve benzetme gibi kurallara bağlanmış üretim tekniklerini sorgulayan ve onları yürürlükten kaldırmaya aday görünen imge kavramı da başat duruma gelmişti (İP; 173, 174).

Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri:1980 sonrası şiiri, kendinden öncesiyle hem bir kopuşu hem bir sürekliliği yansıtır hem de entelektüel, kültürel, siyasal, toplumsal ve biçimsel/biçemsel tüm düzeylerde de protestoyu temsil eder. Politik imalardan psikoanalitik malzemeye, özgül şiirsellere içselleşmiş bulunan her türlü öğe, asıl karakteristiğini bu protesto bağlamında kazanır. Ancak hemen belirtilmelidir ki, bu protesto çoğu zaman siyasal eklemlenme noktalarından yoksundur. Yaşanan güne, insanal ilişkilere bir öfke görülür şiirlerde, ama imgelemsel/düşlemsel düzlemde karşılaştığımız canavarsı hayallar alabildiğine kaotiktir (İP; 74). Bkz. Oyunlaştırılmış Sanatsal Dil.

1980 sonrası şiirinin arayışları, hem sanatsal hem ideolojik düzeyde, bürokratikleşmiş dil ve biçim/biçemden kurtulma, toplumun maruz kaldığı şiddet ve aşağılanma olgusuna karşı çıkma, her sınıf ve kesime içselleştirilmek istenen libertinizme hayır deme arzusuna bağıntılı olarak girişilmiş arayışlardır (İP; 75, 76). Bkz. Oyunlaştırılmış Sanatsal Dil.

1980 sonrası şiirinde gözlenen ve dikkat edilmesi gereken bir başka olgu, kadınların yoğunlaşan şiire katılma isteğidir (İP; 86). Bkz. Kadın Şairler.

Kabataslak ve semantik bir çerçevelemeyle: İslamcı şiir, entelektüel/kültürel şiir, toplumcu şiir. Bkz. İslamcı Şiir, Toplumcu Gerçekçilik.

Tarihinin hiçbir döneminde rastlanamayan bir çeviri patlaması olmuştur (İP; 73).

Ece Ayhan’ın şiiri yeniden keşfedilmiş dahası fetişleştirilmiştir. Benzer biçimde Ahmet Arif’in şiiri de büyük itibar kazanmıştır (İP; 79). Bkz. Kopya.

Bu dönem şiiri, kültürel/düşünsel öğeye olduğu kadar geleneksel şiirin izleklerine, mazmunlarına ve mitologyasına da göndermede bulunmakta, dize ve metin alıntılarına yer vermektedir (İP; 81). Bkz. Metinlerarasılık (İntertextuality); Eski Sözcükçülük (Archaism).

Bizi reel dünyanın kendisinden şüphelenmeye, başka bir dünyanın olanaklılığını düşünmeye kışkırtmak sanki 80 sonrası şiirinin genel, neredeyse kolektifleşmiş bir eğilimi. Sağda ve solda. Ama hep bireysel, yer yer psikopatolojik bir tona sahip olan bir sesle (İK; 1000).

Şiirsel imgelem ve düşlem, neden artan bir dozda geçmişin imleri, sözcükleri, nesneleri, anıları ve duygularıyla dolmaya başladı? Sağcı ve İslamcı söylem çerçevesinde soruyu yanıtlamak da nedenleri anlamak da daha sorunsuz gibi. Ama 12 Eylül’e ve sonrasında uygulanan depolitizasyon sürecine kadar geçmişte ilgisi her zaman olumsuz olmuş, hatta Kemalist retoriğe bağlı kalmış bulunan solcu söylemdeki geçmişçilik ilgisini anlamak kuramsal/estetik zorluklar yaratıyor (İP; 105): Bkz.Toplumcu Gerçekçi Şiir; Eski Sözcükçülük (Archaism); Melih Cevdet Anday.

Bir yanıt yazın