1. X Değil, Y Değil Belki Z
Pek çoğumuzun ilk kez Cemil Meriç’in denemelerinde karşılaştığı Horatius Flaccus’a atfedilen “Ne gülüyorsun, anlattığım senin hikayen” sözü, ilk bakışta b0nus’un arkakapağında gereksiz bir bilgeliği işaret ediyor izlenimi vermektedir. Çünkü b0nus’ta yer alan şiirler ne görmüş-bilmiş-geçirmiş bir özneden ne de tasavvufi, felsefi veya Uzakdoğu öğretilerinden dolayımsız etkiler taşımaktadırlar. Söz konusu bilgelik değil ama hikaye ise bu çok daha makul ve mümkün sayılabilir. Çünkü, ilk bakışta dilin kemiksiz doğası içinden, herhangi bir sınıra gereksinim duyulmadan, savrulmalardan oluşmuş bu şiirler, hikayeden yoksun sayılmayabilirler de görmüş geçirmişlik nosyonu bakımından olsa olsa çana ot tıkama babında bir bilgeliği temsil edebilirler. Bu tür bir temsil mümkün ama pek kitabi olmadığından makul sayılmaz. Kelimenin tarihselanlamı bilgeyi yücelik imgesi bağlamında, söz ve işlerinin gereksiz olamayacağı, az ama özcü, bilgi ile hikmeti birlikte düşünmeye koşullandırmaktadır. Serkan Işın’ın genel tutumu, görüşleri dikkate alınınca kitabi, genelgeçer, klişe türü şeylerin mevcut yapının onaylanması anlamında horgörüsü hatırlanabilir, böylece bilgelik klişesinin olsa olsa yenibilgelikle, aynı şekilde hikayenin de yenihikaye ile yeniden üretilmiş olabileceği akla getirilebilir. Burası kuşkusuz önemlidir. Mevcut gidişattan hoşnut olmayan bir kişinin bir hezeyan halinde veya sonuçlarını hesaba katmadan bir eylemin eyleyeni olarak kendisini bulmasıyla neredeyse bir olan bu bilgelik, kaba, cahil ama sözünü sakınmayan Karagöz (hatta Tosun) figürünü hatırlatıyor. Bu figür b0nus bağlamında karşılığını buluyorsa Horatius’un sözleriyle iletilen hikayenin bizim de hikayemiz olma olasılığı kuşkusuz artacaktır. Öte yandan ister bilgelik, ister hikaye birlikte veya tek tek alınsınlar, bu kavramların batınında yer alan şairin açığa çıkarılmasını ve paylaşılmasını istediği bir ‘meram’ olmalıdır. Horatius adı ve sözünün Latince tekrarı ile akla gelen bilgelik nosyonu ve alıntıda, b0nus’un varlık nedeni olduğunu imlediği hikaye, ortak bir paydayı vurgulayarak, yüzey okumayı da derinleştirmeye davetiye çıkarmaktadır. Bu haliyle b0nus ‘senin hikayen’ ifadesinin karşılığı olabildiği oranda tanıdık ama yüzleşmeci ve İsmet Özel’in şiirin fetihçi niteliği bağlamında da yolgösterici, ufukaçıcı bir yapıtın ipuçlarına haiz gözükmektedir. Şu halde Horatius’un sözü bağlamında bilgelik yahut yenibilgelik; bu aşamada belirginleştiremediysek de hikaye, yahut yenihikaye araştırıcısını bekleyen konuların başlıcaları olarak belirtilebilir.
2. Yenibilgelik
b0nus’un arkakapağında yer alan Romalı bilge Horatius’a ait söz üzerine açtığımız bilgelik bahsi, eserin poetikasını anlamada gösterilecek çabaya değer bir yol mudur? Bu kavramı arkakapak yazısından üretmek, onu metinle ilişkilendirmek aşırı bir yorumlama çabası olarak gözükebilir. Unutulmamalıdır ki şairler okuyucularından her türlü dikkati beklerler. Poetikanın ilk kuralı özen ve dikkat ikilisi sonrası cesarettir. Pek tabidir ki erkenci yargı, Serkan Işın ile bilgelik sözlerini yan yana düşünmekte zorluk çekecektir. Bir bakıma haksız da sayılmaz, sayılmamalıdır bu düşüncede olanlar. Şiirlerinde sövgü sözleri, alay, aşağılama gibi ifadelere sık sık rast gelinen bir şair ile klasik anlamıyla bilgeliği yan yana düşünmek elbette kabul edilmesi güçtür. Söz konusu bilge figürü Karagöz ile somutlanacak ise bunun pek çok şairin şiirinde örneğinin olduğu kolayca ileri sürülebilir. Ne var ki bilgelik bahsinde ille de kastedilenin şiirlerden çıkıyor/üretiliyor olmamasıdır. Şiir dışı ama esere dahil sözler var işin içinde. B0nus’un bölümlerine, bölüm başlarına düşülen sözleri dikkate almadan eseri yorumlamak nasıl mümkün olabilir ki? “Yahya Kemal ile Haşim dayanıklı tüketim malları”; “Şiirin tarihi kolpo’larla belirlenir” gibi sözler esere sırf renk katsınlar diye eklenmiş değiller ki! Bu nedenle Serkan Işın’ın poetikasını anlamada kesinlikle gerekli olan bu sözleri, bilgelikle biçimsel ama içleri boşaltılmış ve yeni özlerle doldurulmuş bir tür bilgelik karşılığı olarak yeni bilgelik’le ifade etmeyi uygun görmekteyiz. Horatius’un “ne gülüyorsun, anlattığım senin hikayen” sözü iki bin yıllık bir geçmişe haiz, zamanlar üstü bir niteliktedir. İnsanların uygun durumlar karşısında her daim anmak zorunda kalacakları önemdedir. Oysaki Serkan Işın’ın b0nus adlı eserinde yer alan sözler bağlamındaki bilgeliği bir amaca matuf, amaç hasıl olunca unutulması neredeyse kaçınılmaz ve kalıcılık iddiasından uzaktır. Hiç kuşkusuz bu nitelikler modern süreçle başlayıp modern-sonrası süreçle yaygınlaşan çağımız gerçekliğine ait olup, Serkan Işın’la olduğu kadar, bizlerle de ilişkilidirler. Her türlü tanıtımda, reklamda sık sık karşımıza çıkan ifadeleri bu bağlamda düşünmek olası bir yerde. Bir sokak kültürü sayılan duvar yazıları bile yenibilgelik örnekleri arasında anılabilir. Her gün dünyanın bir yerlerinde binlercesinin üretilip tüketilmesi amaca matuf bir deyimleme olduğunu yeterince kanıtlıyor zaten. İlle de sözlü olması gerekmeyebilir; çağdaş kültürünün görsel, sessel göstergeleri bile yer yer yenibilgeliğe dahil edilebilirler.
3. Şiirin Tarihi
-Şiirin tarihi barkod’larla belirlenir / Reyonlar
-Şiirin tarihi kolpo’larla belirlenir / Haller
tosun
Bu önermeler b0nus’ta bölüm başlıklarını (Reyonlar, Haller) öncelemekte ve eserin poetik çerçevesi niteliğine haiz gözükmektedirler. Sözlerin belirleyen (“belirlenir”) olarak barkod ve kolpo dışındaki sözcükleri aynıdır. Barkod’un Reyonlara, kolpo’nun ise Haller’e karşılık geldiği varsayılabilir. Açıktır ki bu cümlelerin kesinlikli ve tartışma kabul etmez niteliklerinin açığa vurduğu gerçek, Serkan Işın’ın iddialı bir kişilik olduğunu yansıtmalarıdır. Bildik anlamıyla bir poetik önsöz yazıp görüşlerini kitaba eklememesi ikna amacı taşımadığına yorulabilir. Böylece, hesap vermeyi reddeden bir kişilikle şu ya da bu ölçüde karşı karşıya olduğunu dikkate alan her okur bağlılıkla, kopuş arasında kesinlikli bir tercihe zorlanabilir. Bu tercih durumunun arkasında olmak demek, kitlelerin şairi olmayı istememekle birdir. Öte yandan bu sözlerin şairin öznel deneyiminden değil de, şiirin tarihinin hikemiyatından çıkarıldığı izlenimi edinmek de olasıdır ki meseleyi egodan koparıp akledilebilir bir ortalamaya çekme eğiliminde olduğu da göz ardı edilmemelidir. Böylece şair, iddialı görünümünü sağduyuya transfer ederek meselenin bir tarafı ama kaynağı olmadığını söyler bir bakıma. Çünkü şiir, bireysel bir uğraş gibi gözükse de tarihten kopuk değildir ve şüphesiz tarih kültüreldir, insanoğlunu şu ya da bu ölçüde ilgilendirir.
Konunun özüne dair yapılacak olası bir tartışma; şiire dair gözlem/tespit/deneyimin değil de şiire göre ikincil sayılması lazım gelecek bir alan üzerinde durulması gerçeği olacaktır: Şiirin tarihi. Sorun şu ki, şiirin kovaladıkça kaçan ufuk çizgisine dair sayısız tanım, betimleme yapılmıştır ama şiirin tarihi kavramı çoğunlukla ihmal edilmiştir. Bu tespit özellikle şairler açısından geçerlidir. Öte yandan, ülkemizde olduğu gibi, sinirleri alınmış, tartışmaya açık uçları törpülenmiş veya zamanaşımına uğrayıp evcilleştirilmiş bir edebiyat tarihi gerçeği var. Batı etkisinde, öykünmeci stratejisi uzun yıllara yayılmış, gereksiz tartışmalarla enerjisini çoktan tüketmiş bu tarih, sürekliliğine inanalar açısından himayeci kurumlarda hedefsizleşmiştir adeta. Soru soramayan, sorduğunda da ahlakçılık yapmaya mecbur olan bu türden bir anlayışın günümüzde sesinin duyulamaz oluşuna şaşmamak gerekir. Modernleşme süreci ile yalnızlaşan bireyin yaşamının sahiciliğine ve değerli olduğuna inanabilmesi için kişisel deneyimlerinden kişisel ölçütlerle yaralanması dışında bütün her şeyden kuşku duyması anlaşılmayacak şey değildir. Günümüzde önden/önceden gören, bilen, meşru alanları tayin ve tertip eden anlayışların eleştirilmesine, alay konusu edilmesine (tosun) bu açıdan bakmak gerekir. "Şiirin tarihi barkod'larla/kolpo'larla belirlenir" cümlesindeki "belirlenir" vurgusu, anlayış farklılığından kaynaklanan çatışmanın payını dışlamaz. Eskilerle yeniler, nesiller arasılık dahil, sırf yenilik arayışı kabilinden değerlendirmeler meseleyi ciddiyetinden uzaklaştıracağını hatırlatmakta yarar var.
Kısaca, b0nus'ta şiir tarihi üzerindeki ısrarlı duruşun, büyük ölçüde, şiir derken, denilirken tarihten ve insanlıktan koparılıp, mutlaklaştırılmış bir söyleme tanıklıktan kaynaklandığı kanısındayım. Şiirin her türden tahakküme karşı var-oluş gerçeği kesinlikli, tekrara dayalı, klişeci şiirbilgisi için de söz konusudur. Salt şiir düşüncesi; tarih ile şiir birlikteliğinde olduğu denli insan ve insanlıkla iç içe değildir, olamaz. Ayrıca, şiiri, şiir tarihi düzleminde düşünmek öncelikle sahih (otantik) bir şiir kanalının varlığını kabul eder. Bu tutum yıkıcılıktan çok yapıcılık geni taşır. Önceki zamanla sonrası zaman arasında bir eşitlik kurulamayacağına göre, yaşanılan zamanın temel göstergeleri ile tarihi yeniden kurmak gerekir.
(Devamı edecek)