“Kültür ve Dil” İzleğinde Mehmet Kaplan


Tanzimatın eşiğinde tomurcuklanan kültürel değişme daha sonraları siyasal, sosyal ve devlet erkinde ortaya çıkan kırılma hareketleriyle palazlanma sürecine girmişti.Henüz miadını tamamlamamış ve çok daha mündemiç açılımlarla dallanıp budaklanmış kültürel köksüzlük ve kaos ortamı, değişik yabancılaşma, farklılaşma vasıta ve yaklaşımlarıyla gündelik hayatın tastamam orta yerinde arz-ı endam etmeye devam ediyor.Kıymetler sisteminin eni konu sarsıldığı, birleştirici noktalarda odaklanacak yerde, yeni ve yapay ayrışma nedenlerinin sürekli bir dayatışlabelirginleştirildiği süreçler dizisi yaşamsal bir kirliliği de beraberinde getiriyor.İşte bu kesif zaman aralığında duru, aydınlık, şuurlu zihinlerin; dil, kültür, inanç konusundaki değerlendirmelerine, hatırlatmalarına yeniden kulak vermek gerekiyor. Edebiyat bilimcisi Mehmet Kaplan’ın dil ve kültür münasebeti kapsamında getirdiği dikkatler, bu meyanda zikredilebilecek öneme haiz düşünceler.Tanzimat döneminde eski yeni bireşiminin sadelikten uzak kaldığına, dinden uzaklaşmanın yozlaşmaya önayak oluşuna kültürel değişme kapsamında değinen yazar;toplumu fertlerin rastgele biraraya gelip, oluşturdukları yığınlar olmadığı,kültürün kişileri biçimlendiren sosyal bir iskelet veya vasıtalar bütünü olma boyutu taşıdığı temeline dayanıyor.Yine kültür ve dilin yaşamın bütün alanları,toplumun bütün kurumlarıyla doğrudan ve doğurucu yanlarının söz konusu olduğuna,toplumun millet olma aşamasında geçirdiği tarihsel bütün süreçlerin dil ve kültürü oluşturan yaşamsal birikimlerin toplamı olduğuna dikkat çekiliyor.Aynı kavramın statik olma durumundan çok, dozunda değişken,devingen ve etkileşimsel olma özelliği, milli şahsiyeti geliştirici, kök ve özü bozmadan diri bir biçimde çağında tutunabilme kabiliyetini taşımasıyla eş değer tutuluyor.Kaplan kültür olgusuyla,yazılan ve yaşanılan tarihin yol gösterici ışığı, içinde bulunulan çağı tanımlayıp bütünlemek bu vetireyle konumunun ayırdına varma bilinci kazanmak imkanının yanısıra, bir milleti uygarlık haline getiren bütün ögelerin terkibinin, kişi ve toplum yaşamını çoraklaşmadan kurtarıp maddi, manevi tamlık halinde sosyal bir şuur ve muvazene durumunu işaret ettiğine dair çağrışımlar getiriyor. Mimariden eşyayı işleyip, tabiatı değerlendirmeye kadar kültürlü olma bilincinden,teknik ilerlemenin uygarlık ruhundan yoksun olarak ele alınıp bir köksüzlük handikapı halini alması, medeniyetin bütün katlarından uzak din,dil, kültür bağını yoksayıcı ayrıcalıklı bir toplumsal üst katman oluşturup bu dolayımla kendi toplumsal ve tarihi gerçekliklerinden yalıtılmış çözülme ve kopuklukların tahakküm kertesinde galebe etmesine değin;yazarın, soyut-somut yaşamsal unsurların gündelik akıştan dile,bunların sürekliliği,birikmesi ve yayılmasıyla edebiyat ve kültüre çevrimi,toplumun başlangıcından sonuna geçirdiği bütün tarihsel evrelerde yaşayarak oluşturduğu uygarlığa dönük birikim, tecrübe ve kazanımları yansıtan bir ayna olarak değerlendirmesi gibi edebiyat, dil, kültür ilişkisi bir bütün olarak tablo halinde ortaya çıkıyor. Dilin inanç, hakikat ve hikmetle ilintili bir kavram olduğuna dikkat çekilmesi önemsenmesi gereken bir husus.Yapay ve değiş yerindeyse tepeden inme dönüştürüm, değiştirim ve eklemelerin doğrultucu ve kalıcı bir tutarlılık getireceğine dair tasarruf ve fiillerin samimiyetsiz aynı zamanda boşuna bir çaba olabileceğine dair göndermeler hala karşılığını buluyor çünkü.Milli ruhun dil ve kültür duyarlığıyla sağlanabileceği, milleti uygarlık kılan değerlerin dil ve kültür düzleminde toplumsal tarihin bütün aşamalarının dikkate alınmasıyla anlaşılabileceği;yüzeysel,pratik,teknik takamülün;dil, kültür ve uygarlık alanından kopuk olarak ele alınmasıyla sahih bir tamlık düzeyine ulaşılamayacak olması, bunların milletler bazında değil de insani temelde ele alınıp genele teşmil edilmesi öze dönük bir kavrayış ve yapılanma için elzem. Yazarın kültür kavramıyla ele aldığı değerler bütünü bunu imliyor. Ve bu değerler hala ortak aklı bir kesişme noktası kılan gerçekler olarak varlığını devam ettiriyor.

(Aralık dergisinin 17. sayısında(2004 haziran-temmuz-ağustos) yayımlanmıştır. 

2 thoughts on ““Kültür ve Dil” İzleğinde Mehmet Kaplan


  1. Tanzimatın eşiğinde tomurcuklanan kültürel değişme daha sonraları siyasal, sosyal ve devlet erkinde ortaya çıkan kırılma hareketleriyle palazlanma sürecine girmişti.Henüz miadını tamamlamamış ve çok daha mündemiç açılımlarla dallanıp budaklanmış kültürel köksüzlük ve kaos ortamı, değişik yabancılaşma, farklılaşma vasıta ve yaklaşımlarıyla gündelik hayatın tastamam orta yerinde arz-ı endam etmeye devam ediyor.Kıymetler sisteminin eni konu sarsıldığı, birleştirici noktalarda odaklanacak yerde, yeni ve yapay ayrışma nedenlerinin sürekli bir dayatışla belirginleştirildiği süreçler dizisi yaşamsal bir kirliliği de beraberinde getiriyor.İşte bu kesif zaman aralığında duru, aydınlık, şuurlu zihinlerin; dil, kültür, inanç konusundaki değerlendirmelerine, hatırlatmalarına yeniden kulak vermek gerekiyor. Edebiyat bilimcisi Mehmet Kaplan’ın dil ve kültür münasebeti kapsamında getirdiği dikkatler, bu meyanda zikredilebilecek öneme haiz düşünceler.Tanzimat döneminde eski yeni bireşiminin sadelikten uzak kaldığına, dinden uzaklaşmanın yozlaşmaya önayak oluşuna kültürel değişme kapsamında değinen yazar;toplumu fertlerin rastgele biraraya gelip, oluşturdukları yığınlar olmadığı,kültürün kişileri biçimlendiren sosyal bir iskelet veya vasıtalar bütünü olma boyutu taşıdığı temeline dayanıyor.Yine kültür ve dilin yaşamın bütün alanları,toplumun bütün kurumlarıyla doğrudan ve doğurucu yanlarının söz konusu olduğuna,toplumun millet olma aşamasında geçirdiği tarihsel bütün süreçlerin dil ve kültürü oluşturan yaşamsal birikimlerin toplamı olduğuna dikkat çekiliyor.Aynı kavramın statik olma durumundan çok, dozunda değişken,devingen ve etkileşimsel olma özelliği, milli şahsiyeti geliştirici, kök ve özü bozmadan diri bir biçimde çağında tutunabilme kabiliyetini taşımasıyla eş değer tutuluyor.Kaplan kültür olgusuyla,yazılan ve yaşanılan tarihin yol gösterici ışığı, içinde bulunulan çağı tanımlayıp bütünlemek bu vetireyle konumunun ayırdına varma bilinci kazanmak imkanının yanısıra, bir milleti uygarlık haline getiren bütün ögelerin terkibinin, kişi ve toplum yaşamını çoraklaşmadan kurtarıp maddi, manevi tamlık halinde sosyal bir şuur ve muvazene durumunu işaret ettiğine dair çağrışımlar getiriyor. Mimariden eşyayı işleyip, tabiatı değerlendirmeye kadar kültürlü olma bilincinden,teknik ilerlemenin uygarlık ruhundan yoksun olarak ele alınıp bir köksüzlük handikapı halini alması, medeniyetin bütün katlarından uzak din,dil, kültür bağını yoksayıcı ayrıcalıklı bir toplumsal üst katman oluşturup bu dolayımla kendi toplumsal ve tarihi gerçekliklerinden yalıtılmış çözülme ve kopuklukların tahakküm kertesinde galebe etmesine değin;yazarın, soyut-somut yaşamsal unsurların gündelik akıştan dile,bunların sürekliliği,birikmesi ve yayılmasıyla edebiyat ve kültüre çevrimi,toplumun başlangıcından sonuna geçirdiği bütün tarihsel evrelerde yaşayarak oluşturduğu uygarlığa dönük birikim, tecrübe ve kazanımları yansıtan bir ayna olarak değerlendirmesi gibi edebiyat, dil, kültür ilişkisi bir bütün olarak tablo halinde ortaya çıkıyor. Dilin inanç, hakikat ve hikmetle ilintili bir kavram olduğuna dikkat çekilmesi önemsenmesi gereken bir husus.Yapay ve değiş yerindeyse tepeden inme dönüştürüm, değiştirim ve eklemelerin doğrultucu ve kalıcı bir tutarlılık getireceğine dair tasarruf ve fiillerin samimiyetsiz aynı zamanda boşuna bir çaba olabileceğine dair göndermeler hala karşılığını buluyor çünkü.Milli ruhun dil ve kültür duyarlığıyla sağlanabileceği, milleti uygarlık kılan değerlerin dil ve kültür düzleminde toplumsal tarihin bütün aşamalarının dikkate alınmasıyla anlaşılabileceği;yüzeysel,pratik,teknik takamülün;dil, kültür ve uygarlık alanından kopuk olarak ele alınmasıyla sahih bir tamlık düzeyine ulaşılamayacak olması, bunların milletler bazında değil de insani temelde ele alınıp genele teşmil edilmesi öze dönük bir kavrayış ve yapılanma için elzem. Yazarın kültür kavramıyla ele aldığı değerler bütünü bunu imliyor. Ve bu değerler hala ortak aklı bir kesişme noktası kılan gerçekler olarak varlığını devam ettiriyor.

Bir yanıt yazın