Giriş
Ünlemlerle ilerleyen şiirin ulaşmak istediği noktayı, okuyucuyu şiirsel deneyime çağırmak, coşumcu, gür sesli ve konuşkan bir şiirin imkânlarını Türk şiir hazinesine katmak şeklinde ifade edebiliriz. Her şiirsel deneyim, hangi dönem ve evrede yazılırsa yazılsın, Türk şiiri adına bir çeşni, bir zenginlik olsa gerek. Şiirin ciddiye alınmasını gerektiren, edinilen şiirsel deneyimin beşeri bir karşılığının olmasıdır. Hemen her zaman şairin çığlığı da suskunluğu da öğretici ve vazgeçilemezdir. Sözel bir yapı arz eden şiirin hayatla dolu olmasının sebebi, şairin söze ruh kazandırmasıdır biraz da. Zira hayat denen çetrefil bilmece, kördüğüm, çıkmaz sokak ne tür adla adlandırılırsa adlandırılsın, sözün cana yakın sıcaklığını ve ılıklığını barındırdığı için tahammül edilmeye değerdir. Şiir sözle hayata çeşni ve renk katar. Sözün hayatın içinde varlığı bile cesaretimize cesaret katıyor. Sözün içinden seslenen bir şair olan Adem Turan’ın ‘Ateşte Yıkanmış Atlar’ kitabı vesilesiyle, ses, eda ve içerik olarak şiir haznemize boca ettiği gür sesli ve ünlemlerle dolu şiir konuşmasına komşu olalım dedik. Şiirine dair tematik okumalar yaptığım Turan’ın; konuşkan ve döneminin şairleri düşünüldüğünde(80’ler) oldukça diri bir söyleyişe sahip olduğunu görürüz.
Ünlemlerle Kutsala Tanıklık
Adem Turan’ın şiirlerinde ilk gözümüze çarpan, ünlemlerin bolluğudur. Ünlemlerle kutsala tanıklık, öznenin ileriye doğru bir atılım gücüne sahip olmaya çalışması, reel olanın aşılmasına dönük çaba, bir diğer özellikler. Bu kutsala tanıklık, ‘konuşmak’ veya ‘söz’ ya da ‘eylem’ üzerinden şiirsel deneyimle ifadesini bulur. Turan’ın şiiri, ilk aşamada, bu şiirsel toplam dolayımında, ısrarla konuşmak isteyen bir şiirdir. Şiirde konuşan özne, kutsalı onaylayan bir durum üzeredir. Yine öznenin en nihayetinde tavrı, ‘and içip giden’ bir tavırla bir ve özdeştir:
‘‘Zeytinle konuşuyorum Zeytindağında, simsiyah!
Bir ayindeymiş gibi diz çöküp kalıyorum
Bir ağaç ve kelebek resmi çiziyorum
Tuzlu sular basıyorum çatlamış dudaklarıma.’’(s,9)
‘‘Sonra, and içip gidelim…’’(s,10)
Turan’ın şiirinde bu kutsala tanıklık, mücadeleci bir ruh taşır aynı zamanda. Devinim bu şiirin en temel özelliğidir. Harekete yönelik vurgular, kutsalı çağrıştıran simgelerle yüklüdür. Şairin içinde devinip duran ruhun, saf ve berrak bir kanaldan aktığını söylemek gerekiyor. Zira sanılanın aksine modern şiir kötülüğün şiiri değil, kendiliğinden ve otantik bir söyleyişe sahip arınmanın şiiridir:
‘‘Biz şimdi zeytine bakalım, öpelim onu çatlamış dudaklarımızla
Bir avuç toprak olup vuralım kendimizi yerden yere, vuralım!
Bir tarih düşelim simsiyah kanımızla vurulup düşelim!
Bir de incire yer açalım, tûr-i sînâya ve emin beldeye’’(s,10)
Söz’ün Ruh’a Dönüşmüş Şekli
Adem Turan’ın şiirinde ‘söz’ ün ‘ruh’ a dönüşmüş şeklini görürüz. Söz’ün ruh’a dönüşme süreci, Turan’ın şiirine çok çeşitli ve zengin bir şiir evreni sunar. Bu sunumda, Turan, şiirsel duyarlığı da yedeğine alarak, bambaşka bir söz düzeni/düzeneği ve sözel yapıya kavuşur. ‘Aynalıçarşı Meseli’ şiiri, sözel kültürün içinden, adeta ruhundan seslenir okuyucuya. Turan’ın şiiri, söze dayalı bir şiirdir, aynı zamanda söze ruh katan bir şiirdir de diyebiliriz:
‘‘Aynalıçarşı içinde vurdular beni
Bu yüzden hüzünlenir halk
Geçince çarşıdan
Ve aynalardan’’(s,11)
‘‘Sözün bittiği yerde
Aynalıçarşı başlar’’(s,11)
Söze ruh katan şiir, bize bu yolla yeni bir şey söylemek, bizi yeni bir gerçeğin kapısına vardırmak zorundadır. Şiir yoluyla edindiğimiz bilgiden, hikmete dayalı vurgular elde edebiliriz. Böylece düşünen şiirin şiirsel boyutlarına ulaşmak için yedeğimizde işaretler, zihnimizde bir bilgi-hikmet-düşünce tadı bulabilelim. Turan’ın şiirinde düşünen şiirin emareleri, çok belirgin olmasa da, duyumsamalarla yer yer ışıldar, bir parıltı kazanır. Bu şiirsel toplamda yer alan ‘Zerdüşt Meseli’ şiiriyle Turan’ın şiir sözünün hikmete, hikmetâmiz şiire evrildiğine tanık oluruz. Yine de Turan’ın şiirinde ‘düşünce şimşekleri’ diyebileceğimiz, düşünen şiirin çok boyutlu evreniyle karşılaşmayız. Turan’ın bize ‘gerçek budur’, ‘bunu gör’ demek yerine dolaylı yönden gerçeğin sezilebilir yanını yansıtır, gerçeği dolaylama yaparak sezdirir:
‘‘Ve dedi: şarap olsaydı biraz, yenerdim bu korkuları!
Ve dedi: ışık olsaydı bir parça, yırtardım karanlığı!’’ (s,13)
Şiiri Hayattan Süzmek İsteyen Tavır
Şiirle hayatı belli bir bütünsellikte kavrayan bir şairin en belirgin niteliklerinden biri de, şiiri hayattan süzmek isteyen bir tavra sahip oluşudur. Adem Turan’ın ‘Kirlenmek Meseli’ şiirindeki öznede bu tavrın mısralar boyunca belirginleştiğini görürüz. Yaşadığımız çağın çok önemli, temel bir özelliğine vurgu yapan özne, aynı zamanda ‘başkalaşım’ ya da ‘dönüşüm’ dediğimiz bir sürece de atıfta bulunur:
‘‘Bir de hepimiz kirleniyoruz, bu çok kesin!
‘‘şu baldıran tası dünyada’’ ’’(s,23)
‘‘Şöyle: aşk insanı çıldırdır ve çıldırtırmış
Labirentlerden geçer gibi geçerken ateşlerden’’(S,24)
‘Taşınma Meseli’ şiiri,fanilik duygusuyla yazılmış bir şiir.Şiir boyunca mısralar,insanoğlunun yeryüzü macerasına tanıklıkla ilerler.Bu şiirin ilk bölümü,trajik simgelerle dekore edilmiş gibidir; ‘azgın sular’, ‘uçurumlar’.Ama geneli itibariyle bu şiirin ironik bir dille yazıldığını söyleyebiliriz.Bu ironi,tüm Adem Turan şiirinde konuşan öznenin varoluş serüvenini özetler gibidir:
‘‘Hayatla ölüm arasında
Savrulurum ben’’(S,26)
‘Kozadaki Trajedi’
Kitap boyunca ilerleyen şiirlerde Adem Turan’ı, hayatın özündeki trajiği kavramış bir tutum içinde görürüz. İroniyle harmanlanmış bir trajik tutumdur bu. Turan’ın trajiğe yönlenişi ya da trajik kavrayışı, başka şairlerde benzerine rastlanmaz. Diğer şairlerde trajik, hayattan yalıtılmış ve koyultulmuş bir biçim ve görünüme sahiptir. Turan’da ise trajediyle beraber hayat, bütün doluluğuyla beraber öznenin yanından akıp gitmektedir:
‘‘Bildin mi hayat denen kozayı?
Kozadaki trajediyi?
Üstelik tam da köprüden geçiyorken…’’(s,27)
Turan’ın şiirinde öznenin şiirselliğe yönelik tavrı, daha doğrusu şiiri kavrayış biçimi, bedene, bedensel olana bitişik bir durum arz eder. ‘Kaburga’, ‘alın’ ,‘kol’, ‘ses’, ‘soluk’, ‘ten’, ‘kemik’ gibi sözcükler adeta bedenin şiirinin yazıldığı imajını bırakır okura. Yine de Turan’ın şiiri, bedensel olanın soyut bir dışavurumu değildir, bedende takılıp kalmaz şair. Şöyle de diyebiliriz: Adem Turan’a göre şiir bedenle sarılıp sarmalanan bir şeydir. Turan, şiire, bedenle birlikte duyusal bir kavrayış/bakış katar. Turan, şiiri, bedenle birlikte düşünür ama bu, şiirinde bedensel tasvirlerin olduğu anlamına gelmez. Kısaca somut ile soyut bir aradadır bu şiirde:
‘‘Çatlasın kaburgalarımda gümleyen sesiyle şiirim’’(s,29)
‘‘Şiirim diyorum, sarıp sarmalasın dört koldan beni
Yerden yere vursun giyinerek deli gömleğini, vursun ha!
Sesim de çıkmasın, soluğum da! Sadece
Bir ah! Diyebileyim. Derinden ama! Bir ah!
Sarsılsın ten ve tinim, kırılsın kemiklerim!’’(s,29)
İnsani Olana Dönük Algı
‘Bağçe Meseli’ şiiri, acziyetin kavranışına örneklik teşkil eden bir şiirdir. Geleneğe bakan tarafıyla birlikte, bu şiirde mütevekkil eda ile konuşan bir şairle karşılaşırız. ‘Gölge’ den de ‘cisim’ den de geçen şair özne, büyük bir alçakgönüllülükle şu sonuca ulaşır: ‘bilen var mı şimdi beni’.Bilinmek, anlaşılmak, açıklanmak isteyen özne, yitirilişlerle birlikte insana komşu olma isteğiyle kendini belirginleştirmek ister. Buna yalnızlıktan kurtulma isteğini de katabiliriz. Özne acziyetin farkındadır. Bu farkındalık, yazgısal bir boyut da taşır. Bir birlikte olma, bir sığınma isteği:
‘‘Şu benim kırlangıç kanadı çizgilerim, yani ki kaderim
Kalsın eşiklerde sabrile, kalsın bağçenizde her akşam…’’(s,32)
‘Yitik Düşler’ şiiri, yalnızlık-hayat-ölüm üçgeninde yazılmış düşündürücü bir şiir. Bu şiire niteliğini kazandıran, hayatta bir karşılığının olmasıdır. Her okur bu şiirden kendine olan payı alır. Serüven duygusuyla yazılmış intibaı veren bu şiirin en belirgin özelliği, bizde epik bir macera tadı bırakmasıdır. Bu şiirin temellerinde, insani olana yönelik bir algı mevcudiyetini hissettirir:
‘‘Ey kargılar ve kıvılcımlar arasında
Yitip giden insan yanımız’’(s,40)
‘Akdenizden Yukarıya Doğru’ şiiri, serüven duygusuyla yazılmış bir şiir. Aynı zamanda şiirdeki öznenin varoluş macerası, tüm insanın varoluş macerası olarak da okunabilir:
‘‘Kim anlatır şimdi beni
Durup durup bir ateş topu iki kaşım arasından..kim anlatır
Renk renk ırmaklar,pervaneler,aynalar..kim anlatır
Bu milyarlarca insan, milyarlarca hayat, savrulan köpükler gibi
Seyrine doyum olmayan aylı geceler, köpüren kanlarımız
Ben mi yoldayım, yol mu bende? Kim anlatır
Gidiyorum Akdenizden yukarıya doğru, bir kardeş olarak
İçimdeki gemilerle
o büyük ateşle…’’(s,43)
Çağ İlgisi
Adem Turan’ın ‘Bağdata Duâ’ şiiri, duyargaları gelişmiş bir şairin, yaşadığı çağa yönelik ilgisini gösteren bir niteliğe sahiptir. Bu şiir, çağının duyarlığını taşıyor oluşuyla üzerinde durulması gereken bir şiirdir. Adem Turan şiirinde, bu şiirsel toplam düşünüldüğünde, yeni bir dönem başlar: Çağdaş gerçekliği esas almak. Her şairin şiiriyle kendi içine kapandığı bir zamanda, Turan’da bu çağ ilgisi dikkate değerdir. Savaşa, kana, katliama, kıyıma, yıkıma karşı olan şairin, bu çağ dikkati önemsel bir durum arz eder:
‘‘Eğil bak: bu coğrafya bizim!
Dinle türküsünü çölün: ruhunu doyur!’’(s,48)
‘‘Eğil bak: bu çocuklar bizim
Dinle çığlığını anaların:
Sesini yıldızlara duyur!’’(s,49)
Adem Turan’ın şiirinde yer yer epik öğeler de yer bulur. Şairin dış dünyaya dönük ilgi ve dikkati lirikten kopamayan epik bir şiir ortaya çıkarır: Ağzımda Kekik ve Kan. Bu şiir lirizmin merkezde olduğu epik bir duyarlıkla kalem alınmış intibaı verir okura ilkin. Şiirde çağdaş gerçekliğe vurgunun da içerildiği bu şiirin temel ve ayırt edici niteliği, ‘şaşırtı’ya dayalı mısralarla birlikte, hareketin, kalkınmanın, şiiri bir davranış biçimi olarak görmenin de dışavurumudur:
‘‘Ağzımda kekik
Ağzımda ıslık ve kardelen
Öyle birdenbire gelen
Savaşla gelen
Kan!’’(s,50)
‘Panik’ şiirinde, alttan alta savaşın yaydığı vahşet ve karanlık sözler kendini sezdirir ve en nihayetinde söylenecek söz direkt ve doğrudan ifadesini bulur:
‘‘Tanklarınsa canı cehenneme!’’(s,52)
‘Ateşte Yıkanmış Atlar’ şiiri, ortaya bir irade, sağlam burçlarla berkitilmiş bir tavır koymanın ön hazırlığını verir. Ancak yine de içindeki kördüğümü çözememiş bir şairin ‘epik öncesi’ bir şiir/şair profilidir gördüğümüz. Tam anlamıyla donanmamış, hazırlığını tamamlayamamış bir şair öznedir şiirde yer alan:
‘‘Dedim ki ben artık
Bu atlarsız yaşayamam
Damarlarım çekildi bütün
Kemiklerim eridi
İçimdeyse bir türlü çözemediğim
Acımasız bir kördüğüm’’(s,54)
‘Kızarmış Nâr Aşkına’ şiiriyle Adem Turan’ı yine epiğin alanında buluruz. Dünyanın bütün acılarını yüklenen epik özne, eylemine kutsallık aşılamak için, iç dünyasında şahit olduğu büyümenin idrakine varan bir adamın ilk elden ihtiyaç duyduğu bir şeyin varlığını kavramaya başlar ve şiirin sesi gerilimli bir hat boyunca ilerler. Yine de bu şiirde epik, lirizmin motifleriyle bezelidir:
‘‘Kılıcımı verin bana, hırsından çatlayacak
Son bir vuruş için, kılıcımı’’(s,62)
‘‘Dörtnala taylar düşün, toz duman olmuş bir vadide’’(s,64)
Betimlemeler Şiiri
Adem Turan’ın şiirinin belirgin özelliklerinden biri de, dış dünyaya dönük betimlemelerin ağırlıklı yer alışıdır. Turan, şiirde çoğaltmacılık tekniğini iyi kullanıyor. Sayıp döktüğü duygular, olaylar, olgular, nesneler, beşeri tecrübeden doğmuş ve şairin imgeleminde yoğunlaştırılmış biçim ve özler halinde dışa vurulur. Turan için şiir, bir yolculuktur; bu yolculuk özünde yaşamsal öğeler de taşır. Şiirlerinin çoğunluğu hayatta karşılığı olan şiirleridir. Bu durum onun, şiirde, yaşayan insanı ve yaşanan hayatı esas aldığını gösterir. Hayatilik vasfı taşıyan şiirlerdir bunlar:
‘‘Geçerken gördünüz işte; durduğum yer hep buraydı kalbiydi
şehrin
Hiç bıkıp usanmadan yıllarca dinlediği halkın, kalbimin sesiydi
Şiirse şiir! dediydim öfkelenmeden, imgeyse imge
Çayı ve geçen günleri yudumlarken sessizce, Çınaraltında teselli’’(s,67)
Geneli itibariyle bu şiirsel toplamın temelinde ‘serüven duygusu’ barınır; insanın beşeri tanıklıklarla ilerleyen varoluş serüveni…
80’ler şiirinin hemen hiçbirinde hem biçim hem içerik olarak Adem Turan’ın şiirinde belirginleşen izleklere benzer tematik tutumu; bu hayat dolu enerjiyi, bu doğrudan ifadeyi göremeyiz. Bu da Adem Turan’ın önemli ve nitelikli bir şair olduğunu gösterir.2000’lerde yazılan şiiri düşündüğümüzde, Türk şiirinin damarlarında gezinen Adem Turan şiirinin önemselliği bir kez daha kendini belli eder.