Edebiyat Türü Olarak Şiir: Yeni Dünya içinde kurumlar ön sırayı aldılar. kilise, devlet, saray, banka kurumsal bütünlükleri içinde gerek dayanışarak gerek çatışarak toplum hayatının vazgeçilmez öğeleri oldular. Bu ortam da şiiri bir edebiyat türü olarak görüyoruz (2006; 51).
Şairin kendi biricikliğinden kaynaklanıp bütün insanlara ulaşan bir alanı işaret edemediği zaman şiir, ancak bir edebiyat türü olarak şiir olabilir. Bu yüzden bir şiirde yer alan yargıların doğru veya yanlış olduklarına, bizim düşüncelerimize uygun düşüp düşmediğine bakarak bir metne şiirdir, şiir değildir dememiz söz konusu değil. (2006; 53).
Şiir kendini edebiyatın bir türü olarak gördüğü oranda düşüncelerin yedeğinde bir süs olmaktan kurtulamayacaktır elbet. Bu durumda şair de tuttuğu tarafın “mugannisi” olmayı ister istemez kabullenecektir. Diyebiliriz ki şairler Baudelaire’e gelinceye kadar gerçek yerlerini bulamamaktan doğan bir başarısızlığa uğramışlardır (2006; 52).
Modern şiir bir edebiyat türü olarak değil, bir yaşantı olarak doğmuştur (2006; 55).
Her çağda şiir yozlaştıran eğilim şiirin bir edebiyat türü olarak ele alınması, ontolojik konumundan koparılarak bir “sanat” sayılmasıdır (2006; 77).
Edip Cansever: Hem “Garip”çilerin hem “İkinci Yeni”nin eksiklikleri ortada. Biri havada kalan özün diğeri biçimin örneğini verdi. Garip üçlüsü özün (daha çok ussal-duygusal bileşim) şiirin özgün düşüncesinden uzak (imgeye daha az yer veren) yönüyle ilgilendi. İmgenin baskın olduğu “İkinci Yeni” ise “Garip”çilerin bu eksiğini tamamlarken şiirin bir başka yerinde gedik bıraktı. 60 Sonrası kuşağının yer yer E. Cansever ve T. Uyar etkisinde kalması çok önemli. Çünkü bu iki ozan (özellikle T. Uyar’ın dilinin işlekliği) dengeye yaklaşan ozanlardır. İmgeyi usa ve idle en iyi uygulayan, insan ilişkilerini ele alırken “metaphor”ların gücünden en iyi yararlanan bu ozanlardır. En genç kuşak da bu yönde bir seçme yapmış, kendi özgün sentezine varırken bu ozanları atlama tahtası olarak almıştır (2006; 21).
Filancalardan Olmak: Bugün Türk şiirinin varlığı saymaca (itibarî, conventional)’dır. Şairler şair oldukları, yani okuyucularında bir karşılık buldukları, okuyucuları için vazgeçilmez açılımların başlatıcıları oldukları için değil, “filâncalardan biri” oldukları için geçerliliklerini koruyorlar. Her “filâncalar kümesi” kendi birimini gümrük duvarlarıyla korumaktadır. Metni yazanın “bizden” olup olmaması onun gümrüğümüz koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağını belirtir (2006; 40, 41).
Garip’çiler: Hem “Garip”çilerin hem “İkinci Yeni”nin eksiklikleri ortada. Biri havada kalan özün diğeri biçimin örneğini verdi. Garip üçlüsü özün (daha çok ussal-duygusal bileşim) şiirin özgün düşüncesinden uzak (imgeye daha az yer veren) yönüyle ilgilendi. İmgenin baskın olduğu “İkinci Yeni” ise “Garip”çilerin bu eksiğini tamamlarken şiirin bir başka yerinde gedik bıraktı. 60 Sonrası kuşağının yer yer E. Cansever ve T. Uyar etkisinde kalması çok önemli. Çünkü bu iki ozan (özellikle T. Uyar’ın dilinin işlekliği) dengeye yaklaşan ozanlardır. İmgeyi usa ve idle en iyi uygulayan, insan ilişkilerini ele alırken “metaphor”ların gücünden en iyi yararlanan bu ozanlardır. En genç kuşak da bu yönde bir seçme yapmış, kendi özgün sentezine varırken bu ozanları atlama tahtası olarak almıştır (2006; 21).
Gelenek-Modern Türk Şiir: Bkz. Modern Türk Şiirini Savunmak.
Güdük Bir Haberleşmeyi Sağlayan Şiir: Bkz. Günümüz Türkiye’sinde şiir.