ANIMA MUNDI: İsmet Özel’in Poetika Sözlüğü

İçerden Bilgi: Şiirin bir ustalık, dilin belli ölçülere uyup maharetle kullanılması olarak ortaya çıkışı bir zekâ gösterisini, bir nükte yeteneğini şiir diye kabul ettirmeye götürür bizi; tek insana özgü içten, içerden bilgiye götürmez (2006; 52).

 

İdea(lar)-Şiir Dışı Yarar: Şiir dışındaki bütün yapıp etmelerimizde idea’lar işimize yarar (2006; 75).

 

İfade-i Meram: Rönesans’ta şiirin (öteki humanitas etkinlikleriyle birlikte) kazandığı önem bir zümre zevki’nin uzantısından başka bir şey değildir. Bundan böyle şiir bir güzel söz sanatı, “ifade-i meram” türlerinden biri olarak yaşayıp gidecektir (2006; 51).

Şiirin bir ustalık, dilin belli ölçülere uyup maharetle kullanılması olarak ortaya çıkışı bir zekâ gösterisini, bir nükte yeteneğini şiir diye kabul ettirmeye götürür bizi; tek insana özgü içten, içerden bilgiye götürmez (2006; 52).

 

İkinci Yeni: İkinci Yeni diye adlandırılan şiir akımı ülkemiz edebiyat alanına birdenbire; nedensiz ve işlevsiz bir biçimde girmiştir (2006; 24). (..) Bizim İkinci Yeni şairlerimizi bir yere oturtmak ve hele bugün “mahiyetlerini” açıklamak içinden çıkılmaz bir sorundur (2006; 25).

Türk şiiri son büyük atılımını 1954-59 yılları arasında yaptı. Bu atılımın “akım” olarak değeri sıfıra indirgendi çoktan, ama tek tek şairlerin kurup geliştirdikleriyle oluşan özsu, uzun süre ülke şiirini besledi. Yirmi yıldır Türk şirinde “atılım” yok (2006; 37).

İkinci Yeni, zengin çağrışım tekniği, takıların dilimizdeki önemi, kelimelerin gücünün anlaşılması bakımından edebiyatımıza hizmet etmiş bie şiir akımıdır. Ama sanat eseri verememiştir. Bu onun yazgısıdır bir anlamda. Çünkü işlevi edebiyatımız için gereç toplamak olmuştur. Bunu küçümsediğim sanılmasın. Ama İkinci Yeni şiiri sanat olarak karşıma çıktığında hafifsediğim bilinsin. Bu hafifseyişimin nedenlerini birkaç kalemde sıralamak mümkündür. İlk ağızda, bu tür şiir bir düşüncenin uzantısı değildir. Kasıtlı bir dünya görüşü yoktur. Bir edebiyat yazısının sanat eseri olabilmesi için bir düşünceden kök alması, bir düşünceye uzanması zorunludur bence. Yahya Kemal’in Osmanlılığı, Nazım Hikmet’in klasik Marksçılığı göz önüne alınırsa söz konusu dönemde tutarlı bir dünya görüşüne sahip şair yetişmemiştir. Mevlâna’nın yaşadığı ülkede toplumun atardamarı, vicdanı olamamışlardır (2006; 25, 26).

Hem “Garip”çilerin hem “İkinci Yeni”nin eksiklikleri ortada. Biri havada kalan özün diğeri biçimin örneğini verdi. Garip üçlüsü özün (daha çok ussal-duygusal bileşim) şiirin özgün düşüncesinden uzak (imgeye daha az yer veren) yönüyle ilgilendi. İmgenin baskın olduğu “İkinci Yeni” ise “Garip”çilerin bu eksiğini tamamlarken şiirin bir başka yerinde gedik bıraktı. 60 Sonrası kuşağının yer yer E. Cansever ve T. Uyar etkisinde kalması çok önemli. Çünkü bu iki ozan (özellikle T. Uyar’ın dilinin işlekliği) dengeye yaklaşan ozanlardır. İmgeyi usa ve idle en iyi uygulayan, insan ilişkilerini ele alırken “metaphor”ların gücünden en iyi yararlanan bu ozanlardır. En genç kuşak da bu yönde bir seçme yapmış, kendi özgün sentezine varırken bu ozanları atlama tahtası olarak almıştır (2006; 21).

(..)Bizim gördüğümüz kadarıyla İkinci Yeni günümüz şiiri değildir. Geride kalmıştır. Edebiyat tarihçileri için ilginç bir konu olacağı kanısındayız? (2006; 27).

 

İkinci Yeni Aşılmış Mıdır?: Bu, kolayca yanıtlanamayacak bir sorudur. Çünkü, İkinci Yeni yalnızca bir tekniktir. Getirdiği değerler edebîdir. Bu değerler için aşmak değil edinmek deyimini kullanmak gerekir. Ve gerçekte bu değerler edinilmiş, yaşanmış ve daha bir üst düzeye geçirilmiştir. İkinci Yeni getirdiği insanî değerler bakımından aşılmış mıdır? Evet, aşılmıştır. Ama şairler ve edebiyatçılar tarafından değil, toplumun canlılığı tarafından, tayat tarafından çiğnenip geçilmiştir (2006; 26).

 

İmge: İmge bütün hızını kendiliğinden olmaya borçludur. Düşüncenin katı baskısını üstünde taşımaz. Kendi başına bir duyarlığın ödün vermeden biçimlendiği özgür bir kuruluştur. İmgenin sağladığı özgür (hatta amaçsız) ortam şiiri nereye götürür? Çağdaş bir eleştirel güçle sınırlanmadığı sürece hiçbir yere. Yani yere basmaz, asılı kalır havada. Çağdaş eleştirel gücü belli bir duyarlık düzeyinin ve şiir eğitiminin sağladığı bakış açısı olarak tanımlayabiliriz. İşte, imgenin yaratıcı gücü, ozanın yaşadığı ile ve eleştirel gücü ile işbirliği etmek zorundadır. Düşünce süzgeci dediğimiz şeyin işlediği yer burasıdır. Başarılı şiiri imgelerin denetlemesindeki ustalık olarak görmek aşırı bir tanım değildir sanıyorum. Denetleyici öğeleri sınırlamadıktan sonra…(2006;18). Gerçekte imge bir sentezdir, düşüncesini de birlikte getirir(..) İmge dilin dural ve işlek olmayan bir kılığa girmesini engelleyecek güçtedir. Çünkü imgede başıboş ve kalıplara sığmayan bir içgüdü vardır (2006;20).

 

Intellect Şairler: Intellect şairler “kabz” eder. Oysa şiir ancak “bast” durumunda ortaya çıkabilen, deneyimi ön plana alan bir etkinliktir (2006_ 55).

 

Kavga Şiiri: Önümüzdeki şiir kavga şiiridir. Hayatı bütün yönleriyle ve fakat kasıtlı bir doğrultuda; insanın yüceltilmesi, yorgunluğun, umutsuzluğun yenilmesi, insanî olanın galebe çalması doğrultusunda anlamak amacını güden bir şiirdir. Cılız bireysel küskünlüklerin değil kalabalıkların, aşk ordularının, militan koroların şiiridir. Doğmakta olan Türk şiiri ve edebiyatı halkın ve halk değerlerinin ilerlemesi ve yücelmesine koşuttur. Kendini dünya halklarının yarattığı kültür bütününün mirasçısı saymaktadır. Türk edebiyat geleneği bu alanda özel bir yer tutuyor. Bu hesabın içine iyi güzel yanıyla her şey _İkinci Yeni bile- giriyor (2006; 26, 27).

 

Kelimeler (Ölü-Canlı-Küflü): Ölü kelimeleri anmak bazı yaşama alanlarının, bazı vasıflarını tebarüz ettirmiş insanların yaşama alanlarının ortadan kalktığını hatırlamamıza yarayacaktır. Hepsi bundan ibaret değil. Hepsinin bundan ibaret olmadığını bize yine ölü kelimeler öğretecektir. Ölü kelimeler bizi ölümlerinin şekli üzerinde düşünmeye zorlayacaktır. Bu kelimelerin canını hangi ekler çıkardı? (..)İnsanlar canlı kelimeler aracılığıyla konuştukları zaman iletişimi en kısa zamanda sağlamaktan ötede bir gaye gütmez. Demek ki, canlı kelimeleri –moda kelimeler de diyebilirsiniz- benimsedikçe sarf edenler, sarf ettikçe benimseyenler bizi insanlar arasındaki iletişimin araya düşünme fasılası sokulmaksızın kabullenilmesi şartına bağlı olur. Öte yandan konuşma başka türlüdür. Konuşurken ölü kelimelere başvururken ölü kelimelere başvurmak bize asli bağımızı hatırlatır, asli bağlar dolayısıyla bir süreç yaşadığı, bir oluşumun vuku bulduğu gerekçesiyle bizi yüz yüze getirir. Konuşan iki insan her şeyin hakkında konuştukları şey üzerinde anlaşmaktan ibaret olmadığını ölü kelimeler sayesinde fark eder. Kelimelerin hayatiyeti yüzlerinden okunmaz. (..) Bir kelime ya canlıdır, yahut ölüdür diyemeyiz. Bize bunu dedirtmeyen şiirdir. Küflü kelimeler vardır. Onlar da yerlerini canlı kelimelerle ölü kelimeler arasında bulur. Kelimelerin küflenmesi kritik bir hadisedir: O kelime ya ölmeye yüz tutmuş, yani kullanımı bazı yaşama alanlarını ortadan kalkacağı işaretini vermektedir; yahut o kelime bir önceki dönemden daha canlı bir hale gelme hazırlığını ikmal etmektedir (2006; 9-10).

 

Konu: Bkz. Modern Şiirde Konu.

 

Logos’a İlişkin Olay-Şiir: Modern diller gitgide daha çok yürürlükteki hayatın sağlanması, güvenceye kavuşması için “operational” niteliğe sahip oluyor. Yani dil gittikçe bir “muamelat” ve “ameliyat”  aracı durumuna giriyor. Bu yüzden Logos kelimesini modern dillerle karşılamak istediğimizde hem söz, hem akıl, hem mantık demek zorunda kalıyoruz. Şiir işte bu Logos’a ilişkin bir olaydır (2006; 75).

 

Modern Şiir: Modern şiir tıpkı roman gibi, burjuva medeniyetinin gereklerinden biri olarak belirmiş, ama romandan farklı olarak yeni bir tür kimliğinde ortaya çıkmamış, benzetme uygun düşerse kendi küllerinden kendini yaratmıştır. Modern şiirin ilk durağında Divina Commedia’nın bulunduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ilk defa bu eserde şair evrenle olan alışverişinin bilincine, dili bu alışveriş alanı içine sokarak varmıştır(2006; 44).

Modern şiiri “modern” yapan öğe, şairin dünyaya gösterdiği organik tepkidir, diyebiliriz. (..) Şairin karşısındaki dünya bütüncül (totalitaire) bir dünyadır. Şiir bu dünyaya olan tepkisini sadece bir anti-totalitaire tavırla değil, aynı zamanda kendi bütünlüğünün bilincini elinde bulunduran, sağlığını organizmaya atfeden bir tavırla gösterecektir. Modern şiirin gerçekten kaçmayışı onu gündelik hayatın derinlemesine bir değerlendirmesine götürür. Yeni Dünya’da birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış bulunan alelade ile fevkaladenin şiirde şaşırtıcı beraberliğini görürüz bundan böyle. Şair Eski Dünya’nın bilgeleri gibi bir yolculuğu göze almış ve vardığı her uğrakta okuyucuya paradoxe’larla dile getirebilecek işaretler sunmaktadır. Modern şiir bir edebiyat türü olarak değil, bir yaşantı olarak doğmuştur. Varlığı dünyanın aldığı biçimle, insan kavrayışının niteliğiyle doğrudan bağlantılıdır (2006; 54, 55). Bkz. Rönesans’ta Şiir; Yeniden Doğan Şiir.

Modern şiir, okuyucusunu da şairleştirmek zorunda kalarak kendini kabul ettirir. Yani, şiir yazamayan şairler olmaya başlar (2006; 90). Bkz. Okur.

 

Modern Şiirde Konu: Modernist şiirde konunun olmayışı, şiirin konusudur. Dolayısıyla şiiri şiirlikten çıkaracak olan, ilk planda ona konu aramak olabilir. Çünkü şiirde ne söylendiği, şiirin dışında başka bir yerde bulunmaz (2006; 91, 92).

 

Modern Türk Şairleri: Modernist Türk şiiri dünyada, hayat içinde karşılaştığımız her şeyin bakılmaya değer olduğu, her şeyin tadılmaya değer olduğu noktasından hareket etmiştir (2006; 87).

Modern Türk şairleri ya da modernist Türk şairleri dünya içinde bulunuşun bilincini geliştirmişlerdir. Modern Türk şiiri dünya içinde bulunuşun bilincini geliştiren şairlerin elinde doğmuştur. Böylece modern Türk şiiri başlı başına kendine has bir düşünce haline gelmiştir, ama bu düşünce, bir felsefî yaklaşım, bir öğreti halinde ortaya çıkmaz. Bunu vurgulamakta yarar var (2006; 87Modernist Türk şairleri olağanın hafife alınamayacağını, ciddiyetini vurguladılar. Peki bunu nasıl yaptılar? Yeni bir biçim bularak. Yeni bir biçim, şiir yazma kuralarının  bir adım ileri götürülmesi demek değildi.(..)Yeni bir biçim buldular ama bu yeni biçim, biçimde uzlaşmayı reddetmek şeklinde bulundu çünkü; zaten modernist Türk şiirinin kalkış noktası, şiiirn bir yazılma formülünün bulunmayacağı noktasıdır (2006; 89).

Eğer biçimde bir uzlaşma olmasaydı gayri şahsi bir anlatımda kilitleneceklerdi ve gerçekliğin üstünde veya dışında bir gerçeklik üretmiş olacaklardı. Demek ki modernistler şiirin tuttuğu yol gerçeklikle aramıza giren gayri samişmi havayı ılga, iptal ve izale etmek üzere tutturulmuş bir yoldur. Peki bu biçimde uzlaşmayı reddettikleri zaman biçimsizliği mi tercih ediyor modernist Türk şairleri? Eğer biçimsizliği tercih etmiyorlarsa, biçimi nasıl fark edebiliyoruz? Burada önemli bir nokta var; modernist şairlerin saçma sapan bir iş yaptıklarını şair olmayan anlamıyor (2006; 89). ). Bkz. Modern Türk Şiirini Savunmak.

 

 

Modern Türk Şiirini Savunmak: Modern Türk şiiri, bizi dünyayla intibak edebilir hale getirmesi bakımından savunulabilir (2006; 80).

Modern Türk şiiri,(..), geleneğin bir uzantısı olarak önemli ve değerli şeylere sahip olmamıştır. Modern Türk şairleri belli bir insanlık durumunun yükünü omuzladıkları için bu işi başarmışlardır (2006; 81). Bkz. Şiir ile Dokunulabilir Dünya.

 

Okur-Modern Şiir Okuru: Modern şiir, okuyucusunu da şairleştirmek zorunda kalarak kendini kabul ettirir. Yani, şiir yazamayan şairler olmaya başlar(..) Modern şiirin özel bir okuru vardır. Bu öyle bir okurdur ki metinde belli bir anlam bulunduğunu tespit ettiği anda, onun şiir olmadığını düşünür(..) Eğer okur, şiiri kendisi için tekrar yazamıyorsa, ona şiir gözüyle bakmaz, modernist şiirin okuru. Modernist şiir tam etkisini, şairin getirdiği ile okurun bulunduğunu tespişt ettiği anda, onun şiir olmadığını düşünür. (2006; 90).

 

 

Otuzbir: Düz ya da açık anlatım bizi şiirselden kurtarıp şiire götürebilir. Şiire özgü öğeler unutulur da bu kez özenci (amateur) felsefe yapılmaya kalkışılırsa götürmeyebilir de. Ama açık anlatım gidilmesi zorunlu bir yoldur, yoksa bu otuzbirin insanı irdelemeden sürüp gideceği vardır (2006; 23). Bkz. Açık Anlatım.

 

Parazit Şiir/Şair: Bkz. Asalak Şiir/Şair.

 

Rönesans’ta Şiir: Rönesans’ta şiirin (öteki humanitas etkinlikleriyle birlikte) kazandığı önem bir zümre zevki’nin uzantısından başka bir şey değildir. Bundan böyle şiir bir güzel söz sanatı, “ifade-i meram” türlerinden biri olarak yaşayıp gidecektir. Modern şiire kadar uzanan bu uzun dönem boyunca ulusal edebiyatlar içinde şiiri sözel (verbal) bir teknikten fazla bir şey değildir, ama yine de Shakespeare gibi, Villon gibi modern şiirin onlarsız edemeyeceği seslere bu dönem içinde rastlayabiliyoruz. Şiir konusundaki genel yanlış kanının kökleşmesi bu uzun dönem boyunca şiir adı altında belirmiş metinler yüzündendir (2006; 51). Bkz. Modern Şiir.

 

Ruhî Cilayı Dile Getiren Şiir: Hayatın akışından tamamıyla kopuk bir ruhî cilayı dile getiren şiirler (2006; 91).

 

Bir yanıt yazın