Sağduyu ve Şiir: Şiir ve düşünce gibi günlük hayatın eleştirisine, yeniden değerlendirilmesine, mahiyetinin sorgulanmasına ait alanlarda sağduyu bir engel olarak önümüze çıksa gerek (2006; 75). Bkz. Şiir ve Düşünce Dünyası.
Saymaca Şiir: Bugün Türk şiirinin varlığı saymaca (itibarî, conventional)’dır. Şairler şair oldukları, yani okuyucularında bir karşılık buldukları, okuyucuları için vazgeçilmez açılımların başlatıcıları oldukları için değil, “filâncalardan biri” oldukları için geçerliliklerini koruyorlar. Her “filâncalar kümesi” kendi birimini gümrük duvarlarıyla korumaktadır. Metni yazanın “bizden” olup olmaması onun gümrüğümüz koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağını belirtir (2006; 40, 41).
Son on yılda asalaklaşan Türk şiri, edebiyat dışı, şiir dışı etkenlerin yanı başında, o etkenlerle baş edebilecek ağırlık ve güçte bir söylem getirememekten ötürü asalaklaşmıştır (2006; 40).
Türk şiirinin bugün parazit olduğunun en belirgin kanıtı şairlerin ait oldukları ideolojik kampın ve uzlaşma çevresinin düşünsel şemsiyesi altında bulunuşlarıdır. Yani şiir kendi gücüyle değil, toplumsal bir konumun kirasıyla geçinebilmekte, şiire yabancı olan (hatta düşman olan) bir gövdede asalak yaşamaktadır. Şair de gerçek yerinde değildir bugün. Saymaca (conventionnel) şiiri “kıvırabilen” bir profesyoneldir artık (2006; 55, 56). Bkz. Asalak Şiir/Şair; Filancalardan Olmak…
Ses: Avant-Garde: Kurumlaşmanın, genel-geçer yargılara ödün verilerek öncü (avant-garde), yani henüz genel bilinç düzeyinde yankısını bulamayacak kadar esas meseleye yaklaşmış bir şiirsel ses (2006; 41).
Şairin Atılım Gücü: Halkın varoluş şartlarını, yaşama hakkını, özlemlerini, korkularını ve dünyaya bakış tarzını şiirin dokusu haline getiremeyen, halkın varoluşu ile kendi varoluşu arasındaki ilintiyi birinci mesele olarak almayan şairin günümüz Türkiye’sinde herhangi bir atılım gücü yoktur (2006; 77). Bkz. Günümüz Türkiye’sinde Şiir.
Şairin Bilgisi: Şairin bilgisi onun ait olduğu halkın neyi olduğuyla ilgilidir. Şair içinde yer aldığı halkın neyidir? Bu soruyu her şairin tek başına cevaplaması gerek (2006; 78).
Şairin Okuyucuya Bağımlılığı: Şairin okuyucuya bağımlılığı “vasat” adamın ortalama anlayışı yetke sayması demektir. Ortalama anlayış ise amiyane bir Kartezyen yaklaşımdan başka başka bir şey değildir (2006; 55).
Şiir: Şiir yaşamın damıtık durumu olmalı, böylece bir “biçim” kurulmalıdır. İmge de bu biçimin en önemli öğesi olduğuna göre, onu yaşamla temellendirmek gerekir. Altında bir yaşama serüveni yatmayan, yüzdeyüz bizim olmayan, insan tekinin sorunlarıyla bağı kopmuş imgeden şiiri uzak tutmalıyız (2006; 23).
Şiir-Anlam: Şiir anlamı kanatları altına alır. Anlam başka hiçbir yazılı metnin değil, şiirin kanatları altındadır. Şiirin veremediği bir şey kaldıysa çare tükenmiş demektir. Şiirde bulamadığını bir başka yerde bulacağını sanmanın bir anlamı yoktur. Gerçeklerin bu minval üzere olması sebebiyle şiire dair söz üretmenin işgüzarlıktan öteye geçmeyeceğini bilirim. Şiir bağlamında söz etme işgüzarlığına hasredilmiş bu kitaba çenebazlık adını yakıştırdım. İstedim ki çenebazlık sözü bir özür beyanına vesile olsun (2006; 10-11). Şiir anlamı kanatları altına aldığı zaman biyografi belirleyicilik vasfını kaybeder. Şiirde biyografi anlamı etkilemez, anlamdan etkilenir. Biz anlamlı karşıtlıkları keşfettiğimiz derecedeşiirden etkileniriz. İnsanın dünyada kendine hangi yeri seçtiğini şiir karşısında aldığı tavırla fark ederiz: İnsan kendini şiirin etkisine açık tutuyor mu; yoksa şiirden etkilenmemek için gerektiğini düşündüğü tedbirleri almış mı? Bu soruların cevabına tarihi gözden uzak tutarak ulaşamayız (2006; 11-12). Şiirde alttan akan bir düşüncenin (anlamın ya da bilincin) varlığını kabul ediyorum. Bu düşünce tohumunda özgürlüğü taşıyan ve insanın bir çok kesimlerini durmadan deşen, açığa vuran (betimleyen değil) tedirgin edici bir noktadır (2006;17).
Şiir Bir Deneyimdir: Intellect şairler “kabz” eder. Oysa şiir ancak “bast” durumunda ortaya çıkabilen, deneyimi ön plana alan bir etkinliktir. Şiir adına tehlikeyi göze alamayan birinin şiire yaklaşamayacağını iyi bilmek gerek (2006_ 55).
Şiir ile Dokunulabilir Dünya: Baudelaire ile birlikte modern şiirde yeni olan gerçek dünyaya karşı türetilmiş bir yapıntı dünyada avuntuyu aramak değil, çamuru gözyaşlarımızdan karılmış bulunan bu dünyanın gerçeğe göre nerede olduğunu araştırmayı mümkün kılabilecekbir somutluk alanını yakalayabilmek için göze alınan atılımdır. Dünyadan kaçış gerçekten kaçış değildir. Olgular dünyası modern insana özgü değerlerin ölçüye vurulabileceği bir mihengi sunmakta yetersiz kalmaktadır, öyleyse somut hakikatin ifadesini bulduğu bir alana çekilinmelidir. Şiir bu dünyadan vazgeçecek değildir, ama ısrarla dünyaya merkezi gerçeklik olan başka bir alandan bakacaktır. Dünya ancak böyle bir yerden bakıldığında dokunulabilir olur. Şiir intelect’in sözünü geçiremeyeceği bir bölgede egemenliğini kuracaktır artık. Şaire akıp giden olayların çerçevesi içinde kalınarak yakıştırılan her yafta geçersiz kalacaktır (2006; 54).
Şiir Logos’a İlişkin Bir Olaydır: Bkz. Logosa İlişkin Olay-Şiir.
Şiir Öncesi Duyarlık: Şiir öncesi duyarlığını hazırlayan, ozanın içinde yaşadığı düzendir. Toplumun, doğanın, eşyanın düzeni onda ham, kabaca belirli bir duyarlık yaratır. Bu duyarlık yargıların, yorumların, açıklamaların hem içinde hem üstündedir. Hem ussal hem duygusal öğelerin karmakarışık devinimi vardır bu duyarlıkta. Bu çıplak duyarlık doğurgandır (çünkü gerektiğinde dışarı vurur), doğaldır (çünkü yeti ile ilgilidir), dinamiktir (çünkü kültürle ilgilidir). Bu özellikleri şiir öncesi duyarlığın imgeye dönmesini sağlar (2006; 19, 20).
Şiir ve Düşünce Dünyası: Şiirin düşünce dünyasıyla ilişkisi onu zaafa uğratmıştır ve şiiri güçlendirecek olan da yine şiirin düşünce dünyasıyla kuracağı ilişkidir (2006; 74). Şiir ve düşünce gibi günlük hayatın eleştirisine, yeniden değerlendirilmesine, mahiyetinin sorgulanmasına ait alanlarda sağduyu bir engel olarak önümüze çıksa gerek (2006; 75).
Şiirde Düşünce: Şiirde alttan akan bir düşüncenin (anlamın ya da bilincin) varlığını kabul ediyorum. Bu düşünce tohumunda özgürlüğü taşıyan ve insanın bir çok kesimlerini durmadan deşen, açığa vuran (betimleyen değil) tedirgin edici bir noktadır (2006;17).
Düşünceleri yan yana, altalta getirmez şair. Şiar mantık ve sözü de birbiri üstüne yığmaz. Şair önce kelimelere, sonra mısralara ve nihayet şiirin bütününe bizim (dağılmış olan) beşerî durumumuzu toparlar. Varoluşumuza bağlı endişelerimizi kümeler. Bu yüzden şiir ile düşünce arasında bir bağ aramak anlamını kaybeder ama şiir düşünmenin farklı bir türü olarak karşımıza çıkar (2006; 76). Bkz. Şiir-Anlam. Şiir ve Düşünce Dünyası.
Şiire İlgi Duymanın Gerekçesi: Şiire demon-krasi karşısında gücümüzü toparlayabileceğimiz bir soluklanma alanı olduğu için ilgi duymamız gerek (2006; 62).
Şiiri Anlamak Demek: Şiiri anlamak demek, okuyucunun da kendini, daha önce şairin çekilmiş bulunduğu sabit merkezli evrene (sephere) çekmesi demektir (2006; 46).
Şiiri Gerektiren Ortam: Şiir dediğimiz araştırma ve sorgulama yolunun açılmasını gerekli ve zorunlu kılan ortam evrenin nesnel ve somut bir gerçeklik olarak insan teki için anlamını yitirdiği bir ortamdır (2006;44).
Şiirin Başlangıcı: Tek insana özgü sese şiirin başlangıcı diyoruz (2006; 46).
Şiirin Doğasını Kavramak: Şiirin doğasını kavramak bakımından bizim asıl üzerinde durmak zorunda olduğumuz insan varlığının (entite) şu ya da bu yaşama biçimi dolayısıyla gösterdiği tepkidir. Toplum organik bir yaşama düzenine ne oranda yakın ise söz konusu tepkinin de insan hayatının bütünü içinde erimeye elverişli olacağını düşünebiliyoruz (2006; 48, 49).
Şiirin Gücü: Şiir, gücünü, bir düşünce dizisinin, bir öğretinin sözcüsü olmaya dayayamaz (2006;17).
Şiirin Önem Kazanması: Türkiye’de şiir önemini toplumun kavrayış tarzının geride bırakılması düşüncesi doğduğu zaman kazanmıştır. Şiir önem sahibi olduysa bu, ülkemiz insanının kendine kimlik arayışına dolaysız bir araç olabildiği içindir (2006; 40).
Şiirin Üç Öğesi: Duygu, us ve dil, şiirin üçöğesi imge yoluyla girdikleri düzende başarıya ulaşıyorlar. Bu sentez insan ilişkilerini deşerken, açığa vururken özgün ve dengeli bir şiir yapısı ortaya koyuyor (2006;20).
Şiiri İmgeye Dayandırmak: Şiiri simgeye değil, imgeye dayanmış kabul etmek, şiirin bir kopya değil, bir yaratış olduğunu anlamakla kolayca varılabilecek bir noktadır (2006;19).
Şiirin Ortaya Konulmasındaki Evreler: Şiir ortaya konurken üç evreden geçtiğini göz önünde tutuyorum. Birincisi şiir öncesi duyarlığı, ikincisi bu duyarlığın yarattığı imge, üçüncüsü imgenin ozanın ussal ve eleştirel gücüyle sınırlanıp şiirleşmesi. Bu evrelerin sınırları kesin değildir, yeryer birbiri içine girmiş olabilirler (2006; 19).
Şiirselden Kurtulmak: Bkz. Açık Anlatım; Otuzbir.
Turgut Uyar: Hem “Garip”çilerin hem “İkinci Yeni”nin eksiklikleri ortada. Biri havada kalan özün diğeri biçimin örneğini verdi. Garip üçlüsü özün (daha çok ussal-duygusal bileşim) şiirin özgün düşüncesinden uzak (imgeye daha az yer veren) yönüyle ilgilendi. İmgenin baskın olduğu “İkinci Yeni” ise “Garip”çilerin bu eksiğini tamamlarken şiirin bir başka yerinde gedik bıraktı. 60 Sonrası kuşağının yer yer E. Cansever ve T. Uyar etkisinde kalması çok önemli. Çünkü bu iki ozan (özellikle T. Uyar’ın dilinin işlekliği) dengeye yaklaşan ozanlardır. İmgeyi usa ve idle en iyi uygulayan, insan ilişkilerini ele alırken “metaphor”ların gücünden en iyi yararlanan bu ozanlardır. En genç kuşak da bu yönde bir seçme yapmış, kendi özgün sentezine varırken bu ozanları atlama tahtası olarak almıştır (2006; 21).
Türk Şiirinde Son Büyük Atılım: Türk şiiri son büyük atılımını 1954-59 yılları arasında yaptı. Bu atılımın “akım” olarak değeri sıfıra indirgendi çoktan, ama tek tek şairlerin kurup geliştirdikleriyle oluşan özsu, uzun süre ülke şiirini besledi. Yirmi yıldır Türk şirinde “atılım” yok (2006; 37).
Ustalık: Şiirin bir ustalık, dilin belli ölçülere uyup maharetle kullanılması olarak ortaya çıkışı bir zekâ gösterisini, bir nükte yeteneğini şiir diye kabul ettirmeye götürür bizi; tek insana özgü içten, içerden bilgiye götürmez (2006; 52).
Yeniden Doğan Şiir: Gırtlağı Descartes felsefesiyle kesilmiş bulunan şiir, kapitalizmin bir dünya sistemi olarak gücünü tartışmasız ölçüde gösterdiği, insanların kendilerini doğaya karşı açılmış savaşın ateş hattında buldukları, bireyin amansız Devlet ve Sanayi örgütlenmesi karşısında ezildiği bir ortamda yeniden ve yepyeni bir kimlikle doğmuştur (2006; 53). Bkz. Modern Şiir.
——-
(*)- Bu sözlükçe; Çenebazlık, İsmet Özel. Şule Yayınları, Eylül 2006 baskılı yayın esas alınarak hazırlanmıştır.Eksikliklerin giderilebilmesi için şairin diğer yazılarının taranıp sözlükçeye eklenmesi gerekmektedir.
(**)-Sözlükçede parantez içerisinde yer alanlar rakamlardan ilki, İsmet Özel’in kitaplarının yayın yılı esas alınarak eseri (2006=Çenebazlık), diğer sayı ise yayın yılı esas alınan eserin sayfa numarasını göstermektedir.