Ateş Bandosu

Doksanlar ve sonrasında yazılan şiirin, Türk Şiiri’nin durgunluk dönemi olarak adlandırabileceğimiz Seksen Kuşağı süreğinde ortaya çıkmış olmasına karşın bu dönem şiirinden hemen hiçbir etki almamasını tek tek iyi şairlerine rağmen Seksen Kuşağı’nın şiirde dikine bir açılım kazandırma gücünden yoksun oluşuna bağlayabiliriz. Varlığından söz edebileceksek modern şiirin özellikle dolaşımda olan bölümü için en çok izlenen ve etkisi en çok hissedilen ayağı; İkinci Yeni’nin sakınılması zor bir kanal ve tercih imkanı olarak ortaya çıktığına vurguda bulunmamız gerekir.

Doksanlar sonrası , İslamî hassasiyetleri ayırıcı bir özellik olarak mesele edinen kesimin Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi usta isimlerin biçim ve içeriksel pratiklerinden faydalanma eğilimlerini bu noktada anlaşılır bulabiliriz.Aktivasyon anlamında geniş, teorik olarak da sağlam bir temellendirmeyi ihtiva eden bir verim, bir mecrayı işaret almak ,kendi özgün ve kemikli doğrusunu şekillendirmede, poetik gelişimini sürdürmede bir noktaya kadar önemli katkılar sağlayabilecek imkanlar dizisidir. Konu edindiğimiz Mustafa Celep Şiiri’ni okurken de bahsi edilen paradigmanın derinliğine süzülüp orijinal bir etkinlik alanına evrilebileceğinin işaretlerini yakalıyoruz. Mustafa Celep özellikle Yedi İklim Dergisi’nde yayımladığı şiirlerle dikkat çekmiş bir isim. Bu şiirlerin seneler sonra bir araya getirildiği Ateş Bandosu ise şairin yayınlanmış ilk kitabı.Dergilerde görünen onca şiir arasından ustalıkla seçilmiş yirmi şiir, editöryal anlamda da homojen bir katkı oluşturmuş. Bu tematik derleme şairin duyarlığına dönük fikir edinmede bütünlüklü bir izlenim edinmemize yardımcı oluyor.

Çıkartma başlıklı münacatla açılan ritme dönük akış, kendi içinde sahici olma gayretini yetkin bir biçimde son şiire kadar devam ettiriyor.Fonetik olarak diri, yer yer taşkınlığa varan bir ses reel planda rasyonalitenin dışında bir görünüm kazansa da dert edinilen mesele mitomanlaşmadan içtenlikle dile getirilebiliyor.Mustafa Celep varoluş gaye ve serüvenini her ne kadar ağır bir tonla dile getirse de bu durum kişileşmiş bir iç sesin konuşmalarına kulak verdiğimiz izlenimini değiştirmiyor.Modernizm adı altında bütün açmazlarıyla birlikte yukarıdan aşağı örgütlenip dayatılmış, artık bir yaşamsal form hüviyeti kazanan tüketim ve yabancılaşma toplumunun içinde yalnızlaşmış,ancak bu amansız yalnızlaşma içinde bile manevi imkanlarını harekete geçirebilme sorumluluğunun ayırımını taşıyan, tenakuzdan arındırılmış, ilkeli bireyin kuralcı yaklaşımını ortaya koyuyor şiirinde.Bu yönüyle kuşakdaşları arasında yazınsal etik bakımdan ayırıcı bir özellik sunma gayreti içerisinde olduğuna vurgu yapabiliriz şairin.

Kent yaşamı, teknik,magazinel boşluk ve köksüzlük handikabı gibi günceli kapsayan eleştirilerle birlikte, bağlısı olduğu medeniyete dair diri ve yenileyici, yaşatıcı vurgularla da çağına tanıklık edebilme olgusunu görece kapalı olarak algılanabilecek şiirinde işleyebiliyor şair.Aslında işlevsel olarak kendi içinde dönen bir şiir izlenimi verdiğini söyleyebiliriz bu akışın.Zira modernite karşısında savunma durumunda kalan bireyin anakronik bir ruh durumunu içselleştirmesi de zorunlu bir yöntem olarak anlaşılabilir.Ancak bu geçici durağanlık kanıksanmış ve göstermelik bir doygunluğa kapı aralamaz.İnanç ve yaşam itkisiyle serin, ritmi yoğun bir şarkıya da çevrilebilir.İnanç ve yaşama iştiyakının şiire kattığı daima ergen ve cevval bir damar vardır.Mustafa Celep Şiiri’nin bu damarda konuşlandığından söz edebiliriz.

Tay, hançer, aşk,şarkı, koşmak, at, güneş, gül, dünya, şehir, gitmek, konuşmak, ve bu enerjiyi yansıtabilecek özenle seçilmiş kelimeler…Konuşkan ve dik bir sesle Gerçek’in köreltilmesine karşı durmaya çalışan bir söylem. Kederi reddeden, dinginleşmemeyi salıklayan bir duyarlık.Dünya dervişçe ve yabanca değil de devindirici sınırlar çizilerek sakınılan bir olgu. Bir şair ve birey olarak sağlam durmanın imkanlarını kendi içindeki acz ve irade kapsamında inancı da korunak alarak aramaya çalışan bir şiir.

Şair bu çabayı yoğunlukla metaforlar oluşturarak yaygınlaştırıyor.Dizelerin yer yer kesik ancak birbirini takip eden senkronize bir bütünlük içinde sürdürüldüğünü gözleyebiliyoruz. Aslında sorunsuz bir şiiri var Mustafa Celep’ in.Ancak dünya, hayat ve varlıkla olan meselesini şiirine yoğun bir biçimde taşıyor. Çağın gereklerinin fiziksel bir yabancılaşmayı beraberinde getirdiği fasit döngü Müslüman bireyin düşünsel etkinlik alanına açılım da kazandırabiliyor.Bu meyanda Ateş Bandosu’nda yaşamı kesinlikle dışlamayacak bir ‘gerçek’lik algısına sıkça vurgu yapılıyor.

Metafizik değil ruhsal bir gerilimden söz açabileceğimiz söz konusu şiir, ikinci yeninin ardıllarından dize yapısındaki sağlamlıkla da ayrılıyor. Başkalarının boşlukta ve boşunalıkta devam eden ama dolu dizgin yaşayışlarının ortasında duyulan yaşama sevdası, varolma çaba ve bilinci belli bir özdenetimle, sınanma erki ve farkındalıkla dillendiriliyor.

Burada bir ara söz olarak modern şairin hakikat sevdasındansa sarih olanı yansıtmak ödevinde olduğunu, bunun bulunulan düzlem ve boyut açısından bir denge zorunluluğu taşıdığına değinmeliyiz. Bizim hissettiğimiz, tanık olduğumuz duygular dışında korku, acı, sevinç, umut ve sair olarak tanımladıklarımızdan çok daha keskin, adı konmamış ve insanlar tarafından sınanmamış, bu bağıntıyla ne gündelik ne de şiir diliyle, ne araçsal, ne simgesel, ne formel, ne de imge(hayal) boyutuyla ifade edebileceğimiz duygular vardır. Bu yanıyla hakikat durum olarak değişkense de ne öz ne de görüntüsel kodlarıyla bizim algı kalıplarımız, uzam ve zamanla açıklanabilen varlıklarımızın çizdiği realite sınırında sistematik bir anlam vasfını taşımaktan uzaktır.Daha doğru bir ifadeyle bizim sınırlarımız bu anlam dizgesini kavrama yetisinden uzak kılınmıştır. Bu cihetle şiiri uğraş edinmiş de olsa modern kişinin biricik realitesi kafası molozlar içine gömülü bir halde varedilme ve yaşatılma durumudur. Modern şairin benimseyeceği en sahih görüntü bu standartlar dizgesindeki zavallı vizyonu açılımlarıyla birlikte yansıtma yoludur. Doğruluk dediğimiz bu aczdir. Halihazırda dolaşımda olan genel örnek de budur.

Ateş Bandosu’nun vurgulanan ara sözle ilgili olumlu ya da olumsuz bağına değinmeden devam edersek yüksek sesle oluşturulmuş olmasına rağmen mütevazi bir şiir şeklinde alımlayabileceğimiz okumalar sunuyor.Yukarıda da değinildiği gibi daha çok kendi ekseninde dönen bir şiir.Sembol oluşturmak gibi bir iddia gözlemleyemiyoruz.Şair dağarcığını kişisel bildirisini oluşturma yönünde kullanıyor.İleride şiirine açılım kazandırma gayreti içerisinde olup olmayacağı bilinmez ancak bir ilk kitap olarak şiir okurunun ilgisini çekebilecek düzeyde üsluba dayalı bir kıvamı tutturabiliyor.

"Bana göre değil boşluğun bayrağıyla dalgalanmak bu çağda

Bir hamle bir atılımla aşkın ve halkın karanlığına

Bu çağda sözümü sakınmayacağım"

"..dostum biraz dua biraz şuur

Kafası düşünmekten çatlayan bu adamla reddediyorum"

"Göç vardır ve tanımlanmayan göç vardır işte oraya

O güneş hatırlanmazsa yaşamak ne ucuz ve içi boş kelimedir"

"Koş ve inkâr et dünyanın diline bıraktığın cam kırıklarıyla

Aklından fersah fersah uzakta olsan

da elbet seni tanıyacak dünya

gölgesinde durup konuştuğumuz bir yolculuk biçimi olarak dünya"

Ateş Bandosu süreç içerisinde daha farklı ve daha doğru değerlendirmeler getirebilecek okumalara açık bir kitap.Bizim burada yaptığımız daha öncesinde olduğu gibi ortaya konan bir emeği olumlu olumsuz hiçbir bağ kurmadan anlamaya çalışma gayreti.Kitabı daha doğru değerlendirenler çıkacaktır. Hak ettiği şekilde karşılanacağını umuyorum.

(*) Ateş Bandosu, Ebabil Yayınları, Eylül 2007

(bu yazı daha önce Yedik İklim dergisinin Kasım 2007 sayısında  yayımlanmıştır.)

Bir yanıt yazın