Batılılaşma virüsünün yarımada sınırlarının dışına taştığı zamanlarda, başşehrimizde, peydahlanmış olmalı bu söylem: Bizde eleştiri yok. Başlangıçta niyet iyi kabul edilse bile sonrası malûm bu hikâyenin. ‘Hiç mi?’ diye soran çıkmaz meselâ. ‘Hiç mi?” diye bir soruyu sorudan saymak dâhi kâbil değilken hatta. Çünkü bunun gibi sorular dökülür insanın dilinden herhangi bir diyalogda. ‘Bizimkiler’in dilinden dökülmemiş ne hikmetse. Karşılıklı konuşma mı olmamış? İhtimali imkânsız bu durumun da. Bu tür sorular gâvurca bulunuyor olabilir mi, maşerî bilinçte? Yerlilerimizden ya tepki ya da destekleyici iri kıyım lâflar hasıl olur ya hani. Çünkü, “Bizde eleştiri yok”tur; tarafgirlik ve kıyıcılık vardır denilir bu yüzden. Yoklar içinde susmaz yine de kalemler: kimi Acemperestliğimize sövüp şiirgüzelini bohem hâletle arar; kimi piyesler kaleme alır Shakespeare’den bozma; kimisi parlak nutuklar irat eyler bittabi. Doğrusu bilinir de er geç, genelin memnuniyet duyduğu bir eser üretilemez bu topraklar üzerinde. Adeta unutulmak ya da zamanaşımı olur eserlerin anakucağı, her bir eserin varlık oluşuna inat. Hatırda tutulanların herkeslerce hâtırasına hürmet gösterildiğini söylemek ne kadar doğru olur ki? ‘Adam gibi eleştirel yöntemle edebiyat tarihi yazılmamış bizde’, ondandır bu durum belki de. Her bir eser bir yanıyla, mutlaka, bir sakatlık taşır bu okuma biçiminde. Sakata gelmemek için bu söylemin yanında olmak kendini emniyete almaktır bir yerde. Yani söylemin pratikteki anlamı, stratejik önemde olduğunu işaret etmektedir. Bu yönde yapılacak olası bir sökümün işimize yarayacağı kesin gibi gözükmektedir. Kime/hangi kesime aittir bu söylem? Bir bakışta olumlu bir talebi, isteği, arzuyu dile getirir nitelikte oluşu, edebiyat için söylersek, edebiyat dünyamızda neyin/nelerin halline karşılık gelir/gelecektir? Bu söylemde belirtildiği gibi bizde eleştiri hakikaten yok mudur? Bunun yerine ne (hangi sistem/sistemsizlik) vardır? Hem yokluğu karşısındaki derin içlenmeden de anlaşılacağı gibi sırf olumlu bir etkinlik midir, eleştiri? Varlığıyla ne tür sorunlar kapanır; ne tür sorunlara kapı aralanır ki? Yanı sıra eleştirinin kökeni, aydınlanma ve modernitede kazandığı nitelikler, eleştiriye dâir görüşler, tutumlar da bu pakete dâhil edilebilir. Kimi yerinde, kimi hince sorular eklemlenebilir de. Ne var ki bu yazı ‘bizde eleştiri yok’ söylemi ile bu söyleminin kimi yansımalarına kısmen değinme arzusundadır. İmdi, ‘bizde eleştiri yok’ söylemini dillendirene bakmak konuyu daha anlaşılır kılabilir mi? Meselâ: Bu söylemin okur mahreçli olduğunu varsayarsak… Varsayımı bile tuhaf aslında. Bu halde bir mesele kalmazdı da ondan belki. Okur, edilgen konumunu aşardı öncelikle -bunun bir sınırı vardır ve o sınırı aşmasının olanaksızlığı bağlamında yani. Anlaşılması güç hususlarda bir okurun görece yardım talep etmesi, ‘ideal üçgen’in unsurları arasındaki akışkanlığa olumlu etki edeceği kesindir. Ne var ki bizdeki okur, demokrasi tecrübemizdeki vatandaşla koşut konumdadır her zaman. Üzerinde konuşmak bile abes, talep, bir yere kadar, mâkul olsa bile. Sonra üniversiteliler… Tam bir hastalık duruma karşılık gelirdi, ‘bizde eleştiri yok’ -keşke olsa- söyleminin dile getirebileceği arzu içinde. Onların işi bu çünkü; eleştiri öncelikle anlamlandırmadır, anlam katmanlarını belirleme, tasnif etmedir, fazlalıları ayıklamadır, bir tür değer biçmedir ki böylesi bir iktidarı akademi dışına itmeleri varlık nedenlerine aykırıdır her şeyden önce. Yapılabildiği oranda, denilebilirse kendi imkânları ölçüsünce en iyisi, zaten yapılmaktadır akademilerde. Ama büyük oranda yettiği, gücünü edebiyat alanına(!?) kabul ettirdiği söylenemez tabiatıyla. Alana, alan kültürüne halel getirmeden, alanın isteği doğrultusunda katkılar söz konusu edilebilir çoğunlukla. Bu durumun da konumuzla ilgisinin bulunmadığı ortadadır. Söylemin pratikteki anlamı ve onun stratejik kullanımları hayli eğlenceli bir konu olduğundan uzatmaya gerek yok aslında. Yani ‘Bizde eleştirir yok; bizde eleştiri olsa bu kitabın da yazarının da işi bitikti” gibi bir niyet ile gerekçelendirilip söylemin bağlamına bir açıklık kazandırıldığında işin rengi belirmez mi? ‘Bizde eleştiri yok’ söyleminin bu ve benzeri bağlamlara oturduğu kimseye sır değil. Yani bir eleştiri yoksunluğundan söz etmek demek, işlerin yolunda gitmemesi anlamındadır. Bu anlamıyla da söylem şikâyetçinin diline yerleşir ve olası arızalara işaret eder. Böylece eleştiri, arızalara geçit vermez, yegâne otorite konumda bulunmayı hak eder. Bundandır sürekli kurumsallığına özlem duyulması. O, sitenin varlığını ve güvenliğini temine çalışan bir hâkim, savcı, polis gibidir. Yetkisini ortamın ona olan ihtiyacından alır her şeyden önce. Bu hâliyle ‘bizde eleştiri yok’ söylemi modern-otoriter bir dünya görüşünün dışavurumu gibi de temellendirilebilir. Yani talebin şikayetçi, hatta mızıkçı karakterli oluşu bile kendi ortamına, kendi meşruiyetine kavuşma olanağına halel getiremez. Ne var ki bu talep dile getirdiğinin gerçekliğinden ziyâde, dile getirme cesaretinden yoksun kaldıkları hesaba katılıp düşünülünce hakikatte bir anlam ifade eder. Yukarıda eğlenceli dediğim fakat trajikomik denmesi gereken yer tam da burasıdır. Çünkü bu söylemi kendi kudretinin bilincindeki yazar ve şairler asla tekrarlama ihtiyacını duymazlar. Eğer böyle bir husus varit olmuşsa bu ya gaf ya da oldukça farklı bir yöne işaret etmek içindir. Hatta onlar (kudretinin bilincindeki yazarlar) eleştirmenlerin kendi şöhretlerinden yararlanan asalaklar olduklarını bile söylerler. Ne var ki gelişim halindeki ve kaleme aldıklarından çokça emin olmayan kimi yazar ve şairler eleştiri aracılığıyla gündeme gelme ve benzeri arzular içinde bu tür söylemlere sığınırlar. Kimileri için reklâmın iyisi kötüsü olmaz denilir ya işte o gruba girer böyleleri. Olumsuz eleştiri söz hakkı demektir de. Yani kendileri ya da yazdıkları hakkında yapılacak eleştiri olumsuz dâhi olsa kesinlikle sevinirler. Fazladan olacak ama polemiğin bu tiplere özgü olduğunu da ekleyelim. Bir yerlerden medet ummak garip bir durum değil midir, bir yazar için? Bir tanıtıma, hakkında övgü dolu sözlere, söyleşilerle gündeme gelmelere, olumsuz da olsa eleştirmen elinden çıkma yazılara yaslanarak edebiyat hayatını sürdürmeye kalkmak… Böyleleri için hava puslu, su bulanık olmalıdır dâima. Böylece yaslanma pozisyonları fark edilemez olur. Bu ortamlar soluk alıp, yumru yumru yumurtlama gücünü kendinde bulabilmelerine yarar en çok. ‘Bizde eleştiri yok’tur çünkü, bizde eleştiri olsa bile olmadığını yineleyerek söylemek, tüm eleştirel çabaları kendilerine ilişmiyor diye küçümsemek eylemliliği söz konusu edilecekti. Olmakta olan nedir sanki? Bu aşağılık kompleksinin, kişiliğini bulamamanın, sanatsal olanda kendisini gerçekleştirip, sonsuzluğa uzanma imkânını yakalayamamanın bir sonucudur şüphesiz. Kişi ya da belli bir gruba ait görüş değil; bütün alana iklimini veren bir söylem bu: Modernliğimizin söylemi. Ömrünün tamamında değilse bile birazında olsun etkisinde kalmamışımız yoktur her halde. Bu etki cesaret mi veriyor, ümitsizlik mi? Hiç biri diye üçüncü bir seçenekte karar kılınmış ve hakikatte hiç birimize olumsuz bir tesiri olmuyor ise bu söylemin gübresi nerden geliyor böyle? Eleştiriyi hakikaten çok istediğimizden mi? Hayati S. AYÇİÇEK