Fuzuli’yi, Yunus Emre’yi çıkış noktalarına diken bir ülkede yaptıklarımızı hiç de önemli görmemeliyiz. Bizim yazdıklarımızın çok ilerde önemli yapıtlar olarak ele alınacağını sanıyorum ben. Büyük ve tutarlı bir şiirin harcını kardık biz, o kadar. Önemli bir malzeme yığdık. Aramızdan bu harcı, bu malzemeyi bir duvar yapmada kullananlar olur belki. Ancak, asıl yapı ilerde, birkaç kuşak sonraki şairlerde. Onların şiir yazmak tek işleri olacak. Bir de dili kurmak için uğraşmayacaklar. Selâm ediyorum onlara, ben ki gizli ve mavi bir amatörüm (Toplu Yazılar 1, 320).
Ahmed Arif: Bütün gençler, bütün yeniyetmeler Orhan Veli’ye, Oktay Rifat’a, Melih Cevdet Anday’a öykünüyordu. Sanki şiir yalnız onların yazdığıydı; onların yazdığından başka şiir olmazdı sanki. Gençlerin bu bilinçsiz tutumu şiirimize zararlı olmuştur. Ama genç sanatçıların çoğu böyle olmakla birlikte, aralarında kendi çıkış noktalarını geliştirmeye çalışan, Orhan Veli ve arkadaşlarına pek kulak asmayan kimseler de yok değildi. Ahmed Arif’i de bunlardan biri olarak görüyoruz. İlk şiirinde bile, Garip’le gelen şiirin içeriğine aldırmamıştır. Önerilmekte olan ve bir çeşit şiirsiz şiir diyebileceğimiz hareketi umursamadan kendi doğrultusunda çalışan birkaç şairden biri de odur (TY1, 133). Bkz. Garip Hareketi.
Her şairin konuşma tarzıyla (hatta yüzüyle) şiiri arasında bir yakınlık bir benzerlik vardır muhakkak; ama konuşmasıyla şiiri arasında bu kadar bir özdeşlik bulunan bir şaire ilk kez Ahmed Arif’te rastlıyordum. Onun şiiri, konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir; konuşması ise, şiirinin her yöne doğru bir devamı gibi. Bir bakıma “oral” (sözel) bir şiirdir onunki (TY1, 134).
Yaşsız bir şiirdir Ahmed Arif’in şiiri. Günün değil, çağın değil, çağların “aktüalite”siyle doludur (TY1, 136).
Ahmet Hamdi Tanpınar: Bkz. Turgut Uyar.
Ahmet Haşim: Bkz. Aşk; Yahya Kemal Beyatlı.
Ahmet Muhip Dıranas: Bkz. Turgut Uyar.
Anlatıma Bağlı Şiir: Bkz. Nâzım Hikmet.
Aşk: Aşkın büyük bir tutku olması ya da büyük bir tutku halinde şiire akması ilk Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlamıştır (TY1, 33).
Aşka arkadaşlık, dostluk, dayanışma öğesini ilk katan şairimiz Nâzım Hikmet’tir (TY1, 35).
1940–1960 yılları arasındaki şiirde aşk teması hem ülkücü olanlarda, hem olmayanlarda toplum düzenine karşı bir başkaldırma haline dönüşmüştür (TY1, 37). Bkz. Kurulu Düzen; Divan Şiiri, Divan Şairleri.
Ataol Behramoğlu: Halkın Dostları’na alınan “Onun Türküsünü, Guevara’nın” şiiri enez bir şiir. Üstelik çok kolay bir şiir. Bugün yurdumuzda bu tür şiirleri yazabilip de dergilere gönderme gereği duymayan yüzden fazla genç şair var. Kendisini Çağrı’ya yazdığı zamandan beri izlerim. Ataol Behramoğlu alınmasın, ama, şu Anadolu’da o kadar beleşten şair olunabileceğini mi sanıyor? (TY1, 339).
Attilâ İlhan: Ne demek yurdun ve ulusun yararına eserler vermek. Attilâ İlhan heybesinden daha neler çıkarırsa çıkarsın bu sözün anlam ve sorumluluğundan kolay kolay “tebriye-i zimmet” edemeyecektir (TY1, 234).
Azalan Verimler Kanunu: Şiirde de azalan verimler kanunu var. Dil bir açıdan işlendikçe o alanda elde edilen verimler bir noktadan sonra azalmaya başlıyor. Bu, bir bunalıma yol açıyor. Bunalımlar da yeni şiir alanları, yeni açılar bulunmasıyla sona erer hep. Şiirimizde şimdi yeni bir eğilim başladı. Bir iki yıldır dilin iç, daha derin manalarıyla baş başayız (TY1, 194).