Eskittiğimiz Yalnızlıklar İşe Yaramıyor: Edip Cansever’in Poetika Sözlüğü

Meyhane: Balık pazarında bir meyhanem var. Adı: Mavi Boncuk. Laterna var, tombalacılar var, birtakım adamlar… En iyisi, masada yarı kurumuş bir çiçek var; boynumu onun eğik sapına uydurdum mu, dünya benim oluyor. Beni dünyalarına alıyor bu çiçekler, laternalar, bir takım adamlar (55).

Mısra: İnsanı, durmadan değişen insanı amaçlayan şairin, mısraya, bu işlevini tamamlamış dirimsiz kalıba öncelik tanıması, şiiri insani değerlerinden soyması anlamına gelmektedir (148).

Nesnel Karşılık: Öteden beri Eliot’ın “nesnel karşılık” kuramına çok önem verdim. Yani duyguların, düşüncelerin, coşkuların vb. nesnel bir karşılığı olması kuramına (257).

Nesneler Altyapısı: Her şiirimin bir dekoru, yani bir “nesneler altyapısı” var. İnsanın doğal göstergesidir nesneler. Onları (nesneleri) bir yana bırakırsam, insanı da, toplumu da soyut ve tamamlanmamış olarak bırakmam gerekirdi (260).

Roman: Roman şiirden çok daha şey (51).

Sıkıntı: Şiirlerime yerleşen her sözcük, ancak bir sıkıntıya bulandıktan sonra eyleme geçebiliyor (213).

Somut-Soyut: Şiir, insani değerlerden, ölümsüz özlerden, yaşam koşullarından, çağını yansıtmaktan kopmazlığıyla da somut bir olgudur. Ama kimi dönemlerde şiirin bu niteliği fark edilmeyebilir. Dil zorluğu, soyut araçlar, yeni şiir öğeleri bir engel olarak dikilebilir karşımıza! Soyut araçlar dedik; evet, bu bizim çelişmeye düştüğümüz sanısını uyandırmamalı. Bilimler bile, insanın salt bir yanıyla ilgilenmekle, insanı insandan soyutlayarak, gerçekte ona somut bir nitelik kazandırmıyorlar mı?(..) Soyut araçlardan yararlanması bakımından şiir de, bu mantık kurgusunun dışında kalamaz (163).

Soyutu somutlamak, kısaca, şiirsel sözün yaşamdaki yerini bulmasını sağlamaktır (214).

Şair; Ozan: Şairin çeşitli işlerinden biri de toplumun belirmemiş zevk ve isteklerini bulup çıkarmak olmalıdır (181).

Bir şair şiirine her zaman şiirini getirir (298).

Şair “İç yalnızı”dır (256).

“Şair” yaşadığı zaman diliminin ya da kesitinin bilinçle dışına çıkabilir (258).

Usta ozan, işi ne yandan ele alırsa alsın sonuca varan adamdır. Soyut şiir yapıyorum diye bilinçaltı saçmalıklarını dökenleri de, salt dış gerçeklere bağlanıp sanattan yoksun mısra dizenleri de anlamıyorum ben (184).

Usta bir ozanı eskitmek onu iyi anlamakla gerçekleşir kanısındayım (185).

Ben daha çok, şairini bir düşünür olarak belirten çalışmalara önem veriyorum (191).

Gerçek ozan her şeyden önce tarihini, kültürünü, içinde yaşadığı toplumun koşullarını bilmek; sonra da bütün bunların, çeşitli dönemlerde yazılmış şiirlerdeki yansılarını, yani dilinin işlenişini, inceliklerini, etki alanlarını izlemek, kavramak zorundadır (219).

Şairin düşüncesi şiirdir (206).

Şiir: Şiir yaşamdır benim için (25).

Önemli olan serüven. Şiirdeki bir serüven çizgisi. İlginçsen merak ederler. Kimseye benzememek oranında herkese benzemek galiba şiir (57).

Şiirde (..) hikmet olmaz (297).

Şiir, şairin, özgül değeri, özgül biçimi olmalı, bence (257).

Gerçek şiir aydınlıktır; ne var ki bizim ona yakınlaşmamız oranında aydınlıktır (100).

Bir şiir yazıyorsun; ne demek bir şiir yazmak? Bir şeyi duydun, düşündün, bunu başkalarına iletmek istedin. Olacak iş mi bu. Biz bir şeyi güzel bulduk mu kendimize saklarız onu; kimseye vermek, bölüşmek bile geçmez aklımızdan. Ama şiire gelince… Olmuyor, bir yapaylık var bana kalırsa (61). Bkz: Yazmak.

Kişi karşı koymayı bilmedikçe şiir de bilemez (103).

Yıkıcı bir şiir akımı bile yıktığı değerlerle beslenmek, geride bıraktığı dil, biçim, yapı özelliklerini kaynak yaparak güçlenmek zorundadır (113).

Her şiir, aynı zamanda bir şiir tarihidir (117).

İyi bir şiir insanın devinimini değiştirir (182-183).

Şiir tek insanın işidir. Bir kendine göreliği vardır (183).

Şiir Dili: Ozanlar, halkın konuştuğu dille, onun gelecekte konuşacağı dil arasında yapıcı bir iletken durumundadırlar; yani halka, gene halkın kullandığı dilin tadını, gizlerini, inceliklerini ulaştırmakla görevlidirler. Ben, “şiir dili” deyiminden bunu anlıyorum sadece (220).
Ozanın elindeki dil işlenmemiş bir hammaddedir. Bu hammadde duyguların, düşüncelerin işleyişine göre yontulur. Yeni bir dil olmaz ama, başka bir dil, üstün, seçkin, duru bir dil olur (232).

Şiir Geleneğimiz: Daha çok biçimci bir şiir geleneğimiz var bizim. Örneğin Divan şiiri… Bu ozanlar belli bir dünya görüşünden, özel bir düşünce ve duygu biçiminden yoksun oldukları halde, dil özenleri, dilin bütün olanaklarını kullanmaları, mazmunlara düşkünlükleriyle şiri bir marifet durumuna getirmeleri, bugün bile şiirimizin belli bir özelliği olarak yaşamaktadır (223).

Bir yanıt yazın