Bir + on şiirlik performans: Mahkeme Kitap. Cümle ile başlıyor “savunmalar” serisi ile bitiyor. Her ne kadar özden ayrı düşünmek güçlüğü olsa da biçimselliği, bir bakıma, önde bu şiirlerin. Birbiri ardınca sıralanan “savunmalar” bir deneyselliğe işaret ediyor ki bunlara takılıp kalmak bana gereksiz gözüküyor. “Meselesiz biri değilim” diyen bir şairin eserindeki poetik deneyimine vakıf olmak esaslı bir tercih olarak öne alınmasını gerektirmekte zira.
Baudelaire üzerine kaleme alınmış ünlü bir denemesinde Walter Benjamin, Kötülük Çiçekleri bağlamında Baudelaire’in, lirik şiir okurken güçlüklerle karşılaşacak okur kitlesini göz önünde bulundurduğunu; buna sebep olarak da okur düzleminde başarı kazanma şansı daha baştan az olan bir kitap yazdığını söyler. Bu tarz, “genelde şiir” varsayımına karşıdır ve “genel okur” gibi piyasa kokan davranışları da reddeder. Güntan da, toplumun şiire ayırdığı yerde gezinen şaire hoşgörüm yok, diyor. Bir yerde, bu tarzı benimseyen şairlerin ya kendisi ile okuru arasında dünyada oluş paydasında bir koşutluk varsayılır ya da okurunu şairin oluşturması gibi güç bir tercih söz konusu edilebilir. Bu durum, bir müzik eserini dinleyen iki suskun kişinin aynı yöne bakması, aynı nesnede buluşması neyse odur bir yerde. Şiir için mesele bu kadar güç olmasa da zorluk derecesinden söz edilmesini gerektiren sebeplerin bulunduğu açıktır. Benjamin’in Kötülük Çiçekleri için ileri sürdüğü görüşleri ben Mahkeme Kitap için de geçerli görüyorum kısaca.
Mahkeme Kitap, ilk bakışta, çoğu bakımdan anlamı belirlenemez olgulardan oluşmuş gibidir. Kitabın adında yer alan ve temel bir gösterge gibi sunulan mahkeme, şiirlerin başlığında yer alan savunma ve savunmada bulunanlar bu belirsizliğin belirgin göstergeleridirler bir yerde. İnsan, hayvan, mekân bütünüyle bunun içinde yer alırlar. Her biri “hâkim bey” diye hitapta bulunurlar. “Savunmam budur” derler, fakat savundukları, savunma nedenleri kolayca anlaşılır değildir. Eserde savunmada bulunanların konuşma tarzları, konuşmanın yapıldığı yer ve ‘makam’ bir ve aynıymış gibi düşünülebilir. Bunun bile bir yanılsama olduğunu varsaymamak için sebep yok gibidir. Çünkü kitabın tamamı dikkate alınarak yapılan bu çıkarsama tek tek şiirler için geçerli sayılmayabilir. Karganın Savunması ile Şairin Savunması biçimsellikler dikkate alınmazsa aynılıkları tartışılabilir rahatlıkla. Nihayetinde her bir şiir bir eserdir, kitabın bütünlüğü de… Bu bakış açısını derinleştirmek isteyenler için eserin güçlüğünü pekiştiren unsurlar çoktur. Örneğin, Hakim bey hitabına rağmen karganın “Ka”ları anlaşılabilir bulunsa da şair’in ‘dur bakalım’ ikazlarına takılmamanın imkanı yoktur. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere mahkemenin de hâkim beyin de sorunsallaştırılmaması için bir neden kalmaz. Bu nasıl mahkemedir? Böyle hâkim mi olurmuş? Eserdeki poetik amaçsallıkta bu tür soruları sordurtmak vardır belki de.
Mahkeme Kitap’ta yer alan temel göstergelerin sorunsallaştırılması ile poetik ‘aydınlanma’nın mümkün olabileceğini düşünüyorum. Bu bakımdan sorun; mahkemeyi dünyevî ya da uhrevî hatta vicdan mahkemesi deyiminde olduğu gibi bildik anlamlandırmalar başta olmak üzere savunmanın, suçsuzluğun ortaya konulması biçiminde anlaşılması ile başlıyor. Metni esas almak, biraz da şairin yazı ve söyleşilerine bakmak gerekiyor. Güntan bu hususta, “şair yoksa şiir de yok. Bir şairin bir şaire en büyük hediyesi de bunu nasıl becerdiğini yazıp bırakmasıdır, ben de bunu yapıyorum, diyor”. Bütün bu veriler dikkate alındığında Mahkeme Kitap’ın temel göstergelerinden örneğin “savunma” için ne söyleyebiliriz? Kanımca savunma bir yerde, yönde olma gerçekliğidir. Buna bir şeyin hakikatte olduğu yerde, yapıda, yönde, eğilimde olması olarak da bakabiliriz. Bu durum insan için geçerli olduğu kadar her bir varlık için de geçerli değil midir? Sözgelişi adalet insan içindir ama kanunlar hayvanları da, mekânları da içeririler. Bu nedenle Mahkeme Kitap’ta mekân da hayvan da insan da aynı düzlemde birer poetik özne olarak çıkarlar karşımıza. Her biri kendi yönü ya da hakikati nezdinde konuşurlar. Bir nevi metafizik eşitlik söz konusudur burada ki her bir söz ayrı ayrı fakat aynı mecraya dökülme (Mahkeme Kitap’ta savunma tarzında oluyor bu dökülme) kaderini paylaşırlar. Bu konuda Güntan, İyot’ta yer alan bir denemesinde görüşünü açıklamış bulunuyor zaten: “Şair, şiir yazarken de, arkadaşlık ederken de ilahî adaletin kurallarını uygular: Her şey yerli yerine oturmalıdır, her şey”. Bütün varlığı kucaklayan bu görüş, her şeyi yerli yerine oturtulma ilkesine göre biçimlenir. Şairin işidir bu. Çünkü, “kaderi savunmak, bugün, eskiden olduğu gibi şaire kalmıştır, çünkü şair işini yapabilmek için en başından kaderi tanımak zorundadır. Kadere teslim olmak şairin kaderidir. Şair bir kafese doğar, eğer kadere teslim olmazsa bu kafeste mahkûm olur, işini yapamaz “.
Karganın Savunması’nda ‘herkes karga akşam karanlıkta”; Ağacın Savunması’nda ise “insanın büyüme istikameti de / ağaca benzer” sözleri yer almaktadır. Karga ile Ağaç’ın yerli yerinden aktarılan bu deneyimler ilahi adalet düzleminin ortaya konulması amacını dile getiriler ki bu prensibin Mahkeme Kitap’ta başka örnekleri de bulunmaktadır. Bağdat’ın Savunması’nda “Ağaç tanımadı sosyal şeyi” dizesi ise aynı hamurdan olmaklık karşısındaki ayrımcılığa, parçalayıcılığa karşıt oluşu dile getirmesi bakımından anılmamazlık edilemeyecek önemdedir.
İmdi, savunma sözcüğünü kendisi dahil bir şeyi koruma olarak aldığımızda Mahkeme Kitap’ta yer alan poetik özneler, varlıksallıklarını tehlikede görüyorlar anlamına gelecektir bu. Çünkü sözcük her bakımdan defansif bir yöne işaret eder. Karga kargalık, insan insanlık, Bağdat şehirlik, şair şairlik olarak bir söylem biçimini benimser.
Zor bu kargalık, delikanlılık.
Mahkemesi olmaz, 21. yüzyıla karşıyım
ben sizin, büyük cehennem, birey
yüzyılı.
Burada kargayı konuşturan, diğer varlıklar gibi ve diğer varlıklar kadar, hakikiliğidir yani kargalığı. Karga için bunun ötesinde bir başka olmaklık mümkün olmadığından olacak onursal (ahlâkî) bir pay çıkarılır buradan: Delikanlılık. Aynı şeyi insan için de düşünürsek insan, insanlık içerisinde hakikililik sahibidir denilecektir. Burada asıl anlaşılması lazım gelen mahkeme göstergesi olmalıdır. Alıntısı yapılan bölümde açıktır ki bahsi olunan mahkeme ne dünyevî, uhrevî ne de vicdan mahkemesidir. Eserde yer alan şiirlerde bu anlama karşılık gelebilecek (mahkeme ile ilgili) ifadelere rastlamak mümkün olsa da esas itibariyle kastı olunan mahkeme şairin işi ile kendisini açığa vuran şey olmalıdır. Bu ne demeye gelir? “Şiir”, diyor Güntan, “insanın zamandan etkilenmeyen, zaman içinde saflığını kaybetmemiş, bozulmamış tek geleneğidir”. Bu tanımda şiirin tarafsızlığı, etki altına alınamazlığı ve taraf tutmazlığına yapılan vurgu kesinlik kaydı ile şiiri kurumsallaştırır. Bu kurum saf gelenektir. Şiir geleneği. Kadere teslim olan şairin bu gelenek içerisinde ilahî adaletin kurallarını uygulaması, her şeyi yerli yerine oturtması gerekir. Böylece davacı olunsa da olunmasa da şiir her daim, herhangi bir sapma karşısında, mahkemelik vasfını yerine getirmek zorunda kalacak demektir. Karga kargalığı içerisinde, ağaç ağaçlığı, insan insanlığı içerisinde teslim olduğu kader gereği poetik mahkemede her yerinden edilmişlik, sapma karşısında dile gelmekle karşı karşıya kalacaktır. Buradan yapılacak bir çıkarsama şiirin ilelebet var kalacağıdır. Karganın Savunması’nda birey yüzyılının büyük cehenneme benzetilmesi, sapkınlık düzeyindeki bir uç örneği imler ve bu durumun mahkemesinin (şiirinin) olamayacağı ironik bir biçimde ileri sürülürken, köklere (hakikate, karga için kargalığa ki burada bireylikten söz edilemez) dönülmesi gereğine işaret edilir. Şairin işinden başkası ile açığa çıkmaz bu. Bu iş kaderin savunulmasıdır.
Bütün bu yorumlardan sonra savunma sahiplerinin “hâkim bey” diye hitap ettikleri suskun özne kalıyor geriye. Kimdir bu suskun özne? Yoksa hepimizin düşündüğü “şey” mi?
Adalet her şeyden değerlidir,
değişen bir şey olamaz. Para
sofuluğu bozar, suçluyu da
hâkim affeder. Al lah.