Çağcıl Şair ve Toplum: Çağcıl şair, içine düştüğü tuzağa çoklukla yenik düşmüştür. Tuzaktan sıyrılma yolunsa, tuzağa düşmeme yolunda XIX. Yüzyılla birlikte önüne çıkan iki seçeneğin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra keskinleşmesi, bir bakıma “can havliyle” kendisine yada ötekine sarılmasına bağlı olmuştur. Bir anlatım devrimi yapmak, böylece güçlü bir iç deney bilgisine varmak: İçrek, kapalı bir dile gömmüştür onu. Öyle ki, aynı sert kavisle, şair, kendisini dıştalayan toplumu dıştalamış, yüzyıllardır belli bir ivmeyle karşı kefeyi güçlendiren toplumsal sözleşmeye sırtını dönmüştür. Öteki seçenek de, aynı dürtüyle, onu bir öc alma duygusuna taşımıştır: Kentsoylu sınıf, anamalcı Pazar onu dıştaladığına göre, şair bu sınıfın egemenliğini, Pazar anlayışını ters çevirmeyi, dahası yıkmayı ya da dönüştürmeyi savlayan öğretilerle anlaşmaya girecek, bununla da yetinmeyip dil’ini ve kimliğini bu yolda sözcü kılacaktır: Mayakovski ve Ezra Pound bu seçimin çağımızdaki en tipik örnekleridir (SB; 121). Bkz. Devrim ve Şiir.
Bir artık-emektir şimdi şiir; içeriye girmek istemediği için dışarıda kalacak, kendisine bütünüyle ve dizgeselliğiyle karşı çıkan Aktöre’nin karşısında bir karatöre kuracaktır – Değişim’in ilk, ana yasasıdır bu (SB; 122).
Çekirdek-İmge Şiiri: Bkz. Şiirin Ortaya Çıkış Halleri.
Çeviri: Bir şiirsel metnin en uygun çevirisi, kimliğini iki ucun, yazılışının ve yeniden-yazılışının arasında aramış olanıdır, düşüncesindeyim (SD; 90).
Değişimin Ana Yasası: Bkz. Çağcıl Şair ve Toplum.
Deneme: Deneme, dokunup geçmektir çoğu zaman, gece yarısı açık denizde yanıp sönen bir fener, iki tuhaf uç arasında çevrilmiş bir kısa filmdir. Ben öyle şeyleri severi (SB; 75).
Devlete Uzaklık: Ece Ayhan ve Sezai Karakoç, Devlet’e eşit uzaklıktadırlar (..), şiirle kurdukları iktidara bakmak gerekir (SB; 144). Bkz. Yahya Kemal.
Devrim ve Şiir: Şiir devrimiyle Devrim şiiri ya da Karşı-Devrim şiiri bir değildir. Devrim süreklilik de değildir ne yazık ki: Ne kadar sürerse sürsün bir andır – biter eninde sonunda, toplum ve tarih yorulur, dinlenmeye koyulur: Yıkılan düzenin yerine bir başkası kurulur. Düzen değişmiş, düzen olma niteliği aynı kalmıştır. Oysa şiir, Cemal Süreya’nın vurguladığı gibi sürekli bir devrimdir, giderek düzenle uyuşmazlığa nasıl düşmüşse, usul usul gelenle de öyle düşecektir (SB; 129). Bkz. Çağcıl Şair ve Toplum.
Dolgu: Bkz. Eksiltme.
Durum: Durum, bana kalırsa, eksiltilmiş bir anlatıdır (SD; 66).
Duyarlık: Duyarlığının aracılığıyla tanırız bir şairi: Gerçi akıl, bilgi, mantığın şaşmazlığı da çok önemli şeylerdir onun için, ama her şeyin temeli duyarlıktır (SB; 314).
Düzyazı: Düzyazı bana çekidüzen, özdenetim, devam etme gücü veriyor ve ağrıyan yanıma pansuman yapıyor (SB; 255).
Düzyazı Şiir: Düzyazı şiirin ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Çağdaş şairleri izlemiyoruz: Ashbery’nin “Flow Chart”ını, Roubaud’yu ya da Olson’u şiir sayar mıyız? (SD; 52). Bkz. Alışkanlık, Şiirsel.
Ece Ayhan: Ece Ayhan ve Sezai Karakoç, Devlet’e eşit uzaklıktadırlar (..), şiirle kurdukları iktidara bakmak gerekir (SB; 144). Bkz. Yahya Kemal.
Edebiyat: Edebiyat, bütün geçmiş yüküyle Hayat’ın içinde apayrı bir hayat değil mi (SD; 103).
Edebiyat’ı zembille inmiş bir yetenek ve kısa atımlı kelime cümbüşü ile tanımlama yanlışını benimsememişsek, matematik öğrenmekten başka çıkış yolumuz yoktur. Ve matematik öğrenmek bir metafor değildir (SB; 16). Bkz. Şiirin Sorunlarını Düşünmek.
Eğretileme (Mecaz): Eğretileme, şiir ile felsefe arasında gözle görülür bir köprü kurmaktadır (..): Ancak, bir köprü yalnızca iki kıyıyı birleştirmez, onların ayrıldıklarını da göstermeyi zorunlu olarak üstlenir (SB; 25). Bkz. Felsefe ve Şiir.
Eksiltme, Eksiltilmiş Anlatı: Dolgu bir yana, şiirde, çoğu zaman bir eksiltme vardır, olmalıdır: Beklentiyi yaratır, söylemezsiniz. Şiirde suskunun, susulanın sık sık aslan payı olur (SD; 37). Bkz. Anlam; Anlamlandırmak; Şiiri Doğuran Atmosfer.
Durum, bana kalırsa, eksiltilmiş bir anlatıdır (SD; 66).
El: Bkz. Gövde Siyaseti ve Şiir.
Ercümend Behzad Laz: Nedir Ercümend Behzad’ın şiirimize getirdiği? S.O.S. ve Kaos ile birlikte, bir koldan Nâzım Hikmet’in dil düzleminde yarattığı depremi bir başka koldan dener. Nâzım’da fütürist ve konstrüktivist yaklaşımın izleri nasıl göz ardı edilemezse, Ercümend Behzad’da da fütürist ve dışavurumcu üslûbun mührü belirgin bir özellik olur (SB; 200).
“Ballade’lar” türünden şiirler, yaklaşık 20 yıl öncesinden Cemal Süreya ve Turgut Uyar’ın 1955 sonrasında kuracakları üslûbu hazırlar gibidir (SB; 201).
Felsefe ve Şiir: Şiir, eğretilemeyi iskelet olarak seçer ve eğretilemenin mantığı dizgeli, düzenli bir düşünsel tabakayı hemen kırar. Felsefeye, düşünsele, dünyagörüşüne kapalı değildir şiir, ama bütün bunları kendi dili içinde yazar (SB; 23).
Fenomenolojik Deneyim: Fenomenolojinin deneyime, deneye getirip eklediği yüklemlerin, şairin gövdesiyle onu kuşatan şey-vakit-yer üçgeni arasında kurduğu teğetlere bakışını, en azından idrak kefesinden aydınlattığını söyleyebilirim (SD; 139).
Garip Şiir Hareketi: Garip’in poetik açıdan önemi, şiiri kaftandan sıyırmış olmasıdır. Sakıncaları da olmuştur: Demode bir şairaneliğin yerine başka bir şairaneliğin geçmesini sağlamıştır. Asıl önemi, stratejiktir ama: Yeni bir dünyanın, yeni ilişkilerin, yeni bir dil yatağının keşfini getirmiştir. Bize ne kalmıştır peki? Yakınlık duysak duymasak, büyük bir şair: Orhan Veli. Ben, duymuyorum (SB; 223).
Görsellik: Gerçeküstücü hareket ile birlikte, şiirde görselliğin öneminin gitgide artmış olmasında sinemanın dolaysız rolü olmuştur (SB; 73).