Obscurum Per Obscurius, Ignotum Per Ignotius: Enis Batur’un Poetika Sözlüğü

Gövde Siyaseti ve Şiir: Sözlerimin, yaklaşımımın şiiri yalnızca imgelemin ve zihinsel etkinliğin bir ürünü olarak görenlerin, onun organizma, metabolizma, genetik düzen, gövde siyasetiyle bağımlı yanını hesaba katmayanların çoğunlukta olduğu bir ortamda yadırgatacağını biliyorum. (SB; 67).

Şiir yazma “hal”inin, tekhne’nin devreye girdiği süreci –önem açısın dan olmasa bile- öncelediği kanısındayım. “El”den ve simgelediği bütün işlemlerden beride duran, oluşan, Lorca’nın üzerinde yakıcı biçimde kaldığı “duende”yi işin içine sokan “cinli bölge”. Burada, şiir geldiğinde, gövdenin kimyasal bireşiminde bir seyir değişikliği, elektrik yükünde bir dönüşüm, enerji kefelerinde bir kutup yükü oynaması söz konusudur: “El “, böylece harekete geçer, geçecektir (SB; 67).

Hal: Şiir yazma “hal”inin, tekhne’nin devreye girdiği süreci –önem açısın dan olmasa bile- öncelediği kanısındayım (SB; 67).

Hilmi Yavuz: Hilmi Yavuz (..), “şairin yapıcı değil de yaratıcı olduğu sanısı”nı, şairin “yaptığı işi açıklamadığı sürece yaratıcı sayılışına” bağlıyor. Mayakovski’nin ardından getirdiği son vurgu ise açık: “Üretimde rastlantısallık olmaz. Şiir de bir ürün ise, yapılan bir nesne ise, onda da rastlantı sözkonusu olmamalı. Teknik tasarımı pratiğe dönüştüren teknik, rastlantıyı dışta bırakır, şiiri de yapılan (“üretilen” bir nesne kılar”. Tehlikeli bir mantık bu. Tehlikesi de, eyleme değil de kurama öncelik tanımasından geliyor. Önce kuramı, sonra eylemi gerektiren bir sanat anlayışında, gerçekten de ürün yapılır. Ama bu, genel olarak sanata uygulanabilecek bir yaklaşım değildir. Çünkü her sanatçının yüklü bir kuramsal birikime, her şeyden önce de kuramsal bir kafaya sahip olmasını öngörür bu yaklaşım. Son çözümlemede, herkesin sanat yapamayacağına, ancak kuramsal bir donanımı olanların bu işe girişebileceğine ulaşılır bu noktadan yola çıkıldığında. Oysa sanatçı, üretimini nasıl ve neden yaptığını kendi dil’inin kavramları, sözcükleriyle, yordamıyla bilebilir (SB; 36). Bkz. Şairin Çalışması; Şiirin Gelmesini Beklemek; Yapmak, Şiir Yapmak.

İmgeli Anlatım: İmgeli bir anlatım – bütün düzyazımda olmasa bile, pek çok denememde yer ettiği açık (SD; 15).

İnsan: Her insan potansiyel bir Atlas’tır: Yük ağırdır, ağır gelmesi o nedenle de doğaldır (SB; 254).

İsmet Özel: İsmet Özel “Amentü” gibi başarılı, sağlam çatılı biriki ortaboy parça bir yana, genelde kısa şirin ekonomisine alışkın bir şair. Bir Yusuf Masalı’nda uzun, anlatı ekseni üzerine de kurulu, dramatik yapı özellikleri gerektiren bir metin oluşturmaya girişmiş, bu tasarımın ne yazık ki altında kalmış (SB; 338, 339).

İsmet Özel, her vakit yakından izlemiş olduğum, şiirinden beslendiğim bir şair (SB; 339).

Kafka: Hayatı uykudan çalan Prometeus versiyonu (SB; 63).

Kalıcı Metin: Kalıcı metinler, tıpkı kalıcı kültürler gibi sınırlarını aşanlar, sınırlarından taşmanın yolunu bulanlardır (SB; 82).

Kara Romantizm: Bkz. Romantizm.

Koma Provaları: Bkz. Sarhoşken Yazmak.

Lirik Şiir: Lirik şiir, her zaman dramatik ya da epik şiire göre daha kolay yazılır. Ön çalışması yok denecek kadar azdır çoğu kez. Tutarsa tutar, tutmazsa atarsınız. Kendi merceğinizi netleştirmiş, sesinizi bulmuşsanız, tutturursunuz da (SD; 49).

Lorca: Lorca: Çağımızın en büyük şairlerinden biri. Dali’nin yakın dostu. Ultraist’lerin gerçeküstücülerin yoldaşı. Yenilikçi, köktenci, çağcıl bir göz. Şiirini geniş ölçüde etkileyen bir özellik: Eşcinselliği (SB; 347).

Matematik Öğrenmek: Edebiyat’ı zembille inmiş bir yetenek ve kısa atımlı kelime cümbüşü ile tanımlama yanlışını benimsememişsek, matematik öğrenmekten başka çıkış yolumuz yoktur. Ve matematik öğrenmek bir metafor değildir (SB; 16). Bkz. Şiirin Sorunlarını Düşünmek.

Messianic Tını: Bkz. Şiirin Ortaya Çıkış Halleri.

Metnin Söz Alanı: Her metnin söz alanı’nı keşfetmeye çalışmak durumunda olduğumuzu anımsatmakla yetineceğim – metnin “ağız”larını saptayamazsak, sözün stereo özelliklerinden kopar, onu mono bir sese indirgeme yanılgısına düşebiliriz (SB; 270).

Modern Dünya Simgeleri ve Şiir: Şiirin geleneksel tanımı zedelenir korkusuyla modern dünyanın birden fazla simgesine kapı örtülür: Telefon, otobüs, daktilo, televizyon, tükenmez kalem denildi mi şairimiz duralar, çağdaşımız araçlar ve mekanlar için bir tür poetik tıkanma yaşar (oysa, sözgelimi Necatigil büyük bir ustalıkla modern dünyayı şiirine içleştirmiştir) – öyle ki, günümüz şairlerinin küçümsenmeyecek bir bölümünün hangi yüzyılda yaşadığını yazdıklarına bakıp anlamak bir hayli güç olur (SB; 75).

Modern Şair: Benjamin, Baudelaire’in şahsında modern şairi ele avuca sığdırmaya yönelirken, gerçekte ele avuca güç belâ sığınabilen “flâneur” kavramına kilit bir görev yükler: Şairin âvare ruhu, aylak gövdesi yaşanan değişime dikkat kesilir ve onu süzüp şiirine taşır. Bu yaklaşım, şehrin iki yakasının Aylağı Apollinaire’de ya da uzun tren yolculuklarının kaydını tutan Cendrars’ta da sınanabilir (SB; 196). Bkz. Modernler; Modern Şair ve Yazarlar.

Modern Türk Şiiri: Türk şiiri, Baudelaire’i ve modern insanın sancısını ilk, 1910-20 arası, Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim ile keşfedecek, bu keşfin ürünlerine yansıması ise 1920’lerden başlayarak gündeme gelecektir (SB; 153). Bkz. Modernler; Modern Şair ve Yazarlar; Modern Dünya Simgeleri ve Şiir; Türkçe Şiirin Oluşması.

Modernler; Modern Şair ve Yazarlar: Klâ-sik’ten Modern’e geçişin en belirgin göstergesi biçimi yokuşa süren içeriğin ne pahasına olursa olsun ağırlığını koymasıdır: Modernlerin alkol ve uyarıcılar dünyası, intihar ve delirme, hapis ve / ya sürgün ile iç içe yaşamış olmaları, yazılması beklenen (istenen) şeyleri yazılması beklendiği (istendiği) biçimde yazmayı yadsımalarından doğmuştur. Aslına bakılacak olursa, modern şairin ve yazarın portresinde, kapitalist düzende olduğu gibi sosyalist düzende de, bedeli kendisine iyi kötü ödettirildikten sonra kerhen kabul edilebilmiş bir persona non grata oturur (SB; 150, 151).

Modernlik: Modernlik, XIX. Yüzyılın sanayileşmiş coğrafyasında patlak vermiştir: Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya’da (SB; 153).

Muhalefet: Ortak dil bir uzlaşma dilidir. Şiir, dilin bağrından kopup gerçekleşirken, ya üzerinde anlaşılmış bir Anlam’a yenilip katılır, ya da kendi anlam bilimini önerir. Çok somut bir muhalefet türüdür şiir. Ama katılarak, uzlaşarak, gününle anlaşarak muhalefet yapamaz (SB; 343).

Musikî ve Şiir: Musikî de, Şiir de, sesin ve sessizliğin saltık matematiğini kovalar (SB; 85).

Ne arar musikînin kuyusunda şair? Bazen bir ritm için anahtar, bazen de uyum sorunu için çözüm. Şiir ister istemez Anlam’la yaralıdır ya, Anlam’ın tutsağı olmamanın yolunu şaire bestecinin soyutlama teknikleri gösterir, gösterebilir (SB; 86).

Bir yanıyla “söz”dür şiir, ama gerçek şiir gerçekten de bir yanıyla “söz”dür: Bir başka yanıyla “ses”, ezgidir. Şarkı sözünü şiirden bu temel özellik ayırır (SB; 86).

Bir yanıt yazın