Obscurum Per Obscurius, Ignotum Per Ignotius: Enis Batur’un Poetika Sözlüğü

Nâzım Hikmet: Çağının hizasını yakalayan ilk şairimiz Nâzım Hikmet’tir. Yüzyıl başında dev bir dönüşümden geçen Hayat’ın hızı önünde gelişmelere ayak uyduramayan, tıknefes kalıp olup bitenleri birkaç adım geriden izleyerek anlamlandırma güçlüğü çeken şair, yazar ve sanatçılar anakronik bir duyarlığı aşınmış ve aşılmış teknik parametrelerle dile getirirken, Nâzım Hikmet’in son derece gelişkin bir şimdiki zaman bilinciyle odak seçtiğini görüyoruz (SB; 194).

Oktay Rifat: Sonuna kadar, kişisel poetikasını yükten arındırmayı hedef tutmuştur (SB; 227).

Halk edebiyatında “Anlam”ın yokuşa sürüldüğü, bir kenara itildiği örnekler ve söyleyiş biçimleriyle gerçeküstücülerin bu koşutluktaki arayışları Oktay Rifat’ın her döneminde mıknatıs kadar çekici olmuştur (SB; 227).

Metafizik Oktay Rifat’ta temel ögelerle kendini hissettirir: Doğa, insan, zaman – sorgulanmadan, duyularak, şiirlere geçen ana tavırdır (SB; 227).

Oktay Rifat’ın asıl büyük şiiri, kanımca, Elleri Var Özgürlüğün başlıklı kitabının ikinci bölümündeki “Şiirler” ile başlamış ve bu dörtnala, kusursuz akış Koca Bir Yaz’ın sonuna dek kesintisiz sürmüştür. Neredeyse 25 yıl süren bu patlamayı, kendi payıma, yalnızca Türkçe şiir geleneğinin doruğuna koymakla yetinemiyorum: Rilke’nin, Hölderlin’in, Char’ın hizasında yer aldığına da inanıyorum (SB; 230).

Denemelerinde, söyleşilerinde “otomatik yazı”yı sık konu edinmiştir. Kendiliğinden yazı’nın rastlantı ile kotardığı işbirliğinin, ana özelliği korunarak denetlenebileceğini, kısacası ultra-modern bir yazı tekniğinin klâsik ritme uyabileceğini kanıtladı Oktay Rifat’ın şiiri; öyle sanıyorum ki bir tek Rilke’de ve belli ölçüde de Aragon’da görebildiğimiz bir ustalıktır bu, biraz da yaşlılık döneminde Montale’de (SB; 230).

Okumak: En iyi kendisi okur, okuyabilir şairin, şiirini. Doğru mu bu? Kötü şair, vasat şair.(..) Güzel şiir okumaktan söz etmiyorum burada – iyi derken doğru’yu kastediyorum (SD; 24).

Orhan Koçak: Geçenlerde, Orhan Koçak, şiirlerimle ilgili yazdığı incelemenin kitap boyutlarını aldığını söylemişti; giriş bölümünü Defter’de yayınlayacakmış. Sonra oturup konuştuk: Özellikle iki noktaya değindi: Kendi şiirlerim üzerine başkasına söz bırakmayacak ölçüde –şiirimin içinde- bakıyor olmam; sapkın boyutlar alan sıfat tamlamalarım (SD; 42). Bkz. Sıfat, Sıfat Tamlaması.

Orhan Veli: Bkz. Garip Şiir Hareketi.

Ortak Dil: Mallarme, herkesin kullandığı sözcükler ile, gündelik dilin kişi-dışı kimliğiyle şiir yazanın da Bay Herkes olacağını düşünmüştür. Ne demeye gelir bu? Bay Herkes, toplumsal katta bireyselliğine, “oluş biçimine” katlanmış kişidir: Başkaldırmaz, olsa olsa sızlanır – sızlanmak yasal kılınmış bir haktır kişioğluna. Şairin katlanması ise tanımıyla zıtlaşan bir tavırdır. Eli fileli şair Necatigil, görünüşte katlanmış bir şairdi. Ama bugün belki de tek bir siyasal parça yazmamış olan Necatigil’in şiirinin, tepeden tırnağa siyasal bir şiir olduğunu görüyoruz (SB; 343).

Ortak dil bir uzlaşma dilidir. Şiir, dilin bağrından kopup gerçekleşirken, ya üzerinde anlaşılmış bir Anlam’a yenilip katılır, ya da kendi anlam bilimini önerir. Çok somut bir muhalefet türüdür şiir. Ama katılarak, uzlaşarak, gününle anlaşarak muhalefet yapamaz (SB; 343).

Ortak Poetik Damar: Hareketin, akımların, ortak poetik damarın en korkutucu yanı, bir dilde yazılan şiirin çoğul yapısını görardı edilmesine yol açmasıdır (SB; 78). Bkz. Alışkanlık.

Öte-Ses Şiiri, Messianic Tını: Bkz. Şiirin Ortaya Çıkış Halleri.

Özel, Yaşanan Poetik Süreç: Açık, apaçık birebir kullanımlarda daha az tedirgin edici oluyor özel: Aragon Elsa’yı yazarken her şeyi içiçe geçirdiğini gösteriyor şiirinde: Yaşanmış, düşlenmiş, uydurulmuş olanın hamuru (SD; 14).

Öznelliği Korumak: Yazın kuramlarından bir okur olarak, bir okur-yazar olarak öğrendiklerimi yadsımak aklımdan bile geçmez; öte yandan, her yazı / n adamı gibi ben de, her vakit bir mesafe germeye çalıştım kuramcılarla arama, bunu itiraf etmek isterim, okuryazar kimliğimin en önemli, vazgeçilmez parçası saydığım öznelliğimi koruma altına almaya, orada tutmaya özen gösterdim (SB; 265).

Resimden Çıkmış Şiir: Resimden yola çıkmış şiirlerimin bile beni kitaba girme konusunda zorladığını biliyorum (SD; 19).

Ritim: Bkz. Tempo; Anlam.

Romantizm: Modernlerin nicedir yer’ine yerleştirip ondan uzaklaştıkları Romantizm, kara kanadı ile benim gözümde çekiciliğini korudu hep. Caspar David Friedrich’in resminden Schubert’in müziğine, Nerval’in şiirinden Novalis’in ansiklopedistliğine, akımın siyah’larıyla bir duyarlık akrabalığı taşıdığımı, bu duyarlığın aşılmış olduğunun genel kabul gördüğünü göre duya, söylemekten çekinmedim (SD; 110).

Romantikler, aslında son klâsikler olarak konumlanabilecek ölçüde pre-modern, ilk modernler sayılabilecek ölçüde de post-klâsik bir yerde duruyorlar; bugün bakıldığında (SB; 159). Bkz. Modernlik; Modernler; Modern Şair ve Yazarlar.

Saint-John Perse’in Şiiri: Bkz. Ünlemsel Şiir.

Sarhoşken Yazmak: Koma Provaları’nın son provası da bitti, kitapçık basıma hazır halde. Onunla ilgili fazla söze gerek yok aslında; Ahmet Oktay’ın deyişiyle “belki de çağdaş bir nevroz biçimidir konuşmak”: KP, bir depresif monologlar toplamı. Özel bir yanı var benim için: Hiçbirinin ilk versiyonunu ayıkken yazmadım. Birkaçı yüklü, birikisi iki hal arasında (sızıp uyanıp sonra gene sızarak) yazıldı. Devamlı bunca içen biri olsaydım, bu anlamı taşımazdı KP – ama bende arızîdir esriklik boyutunda içmek, mart-temmuz 89 arası epey sıklaştıysa, nedeni: Hayat (SD; 22).

Esrikliğin en temel belirtisi bir tür kendiliğinden yazıyı doğurması: Yazı akıyor, kelimeden kelimeye sekerken ritmde pervasızlık olmuyor. Oynarken, üstünde çalışırken belki de özgünlüklerini zedeledim kimi parçaların. Bana kalırsa gerekiyordu bu işlemler: Şiir içdökme değildir (SD; 22). Bkz. Şairin Çalışması.

Seferis: Bkz. Şair.

Semantik Doku: Bkz. Anlam.

Sıfat, Sıfat Tamlaması: Şiirde sıfat, şeker gövdede neyse odur; Zehir. İyi şiir genellikle sıfatı izole eder, elden geldiğince az kullanır, kabul eder. Bütün bu sözlerim, özellikle çağdaş şair için geçerli (SD; 42). Bkz. Orhan Koçak.

Neden bunca sıfata yaslanmasına izin verdim, şiirlerimin? Bir tür ilk-el’lik sevdasından (SD; 42).

Somut Şiir: Bkz. Anlam.

Soyutlama: Neredeyse aritmetik bir mutlağı olmalı şiirde soyutlamanın: Ölçüm ve tartım öğeleri çok ağır biçimde tanımlanmasa bile. Duygulu, duygusal, duyarlı, duyulu –arasındaki canalıcı farklarda olduğu gibi: Şairin terazisi kendi kıpı/titreşim ölçülerini doğru, eksiksiz kullanabilmeli (SF; 10, 11).

Soyutlama, en çok şairin ve bestecinin sokulduğu eşik (SD; 65).

Spontan Şiir Yazmak: Spontan pek çok şiir yazdım – bir anda, bir atımda ilk çehresi kâğıtta beliren, sonra üzerinde durduğum metinler: Daha çok da Tuğralar elbette (SD; 24).

Esrikliğin en temel belirtisi bir tür kendiliğinden yazıyı doğurması: Yazı akıyor, kelimeden kelimeye sekerken ritmde pervasızlık olmuyor. Oynarken, üstünde çalışırken belki de özgünlüklerini zedeledim kimi parçaların. Bana kalırsa gerekiyordu bu işlemler: Şiir içdökme değildir (SD; 22).

Şair: Şair, bir şiirde yakaladığı kıvamı, tutturduğuna inandığı durumu başka bir şiirde tekrarlamamalı (SD; 27).

Modern şairin, yazarın, sanatçının yapıtının dışında duramayacağına, onunla iç içe yol alacağına inanıyorum (SD; 29).

Pek az şiirle de iyi şair olanlar vardır, pek çok şiirle de. Benim gibilerin derdi, çok şiirle az şiirin kıvamını tutturma hırsında biçimleniyor (SD; 49).

Çok özgün şair var mıdır? Vardır, çok az sayıda çıkar. İyi şair ille de “çok” özgün şair midir?
Hayır: Seferis iyi bir şair işte?

Alışmış okur şairin baş düşmanıdır (SD; 52). Bkz. Alışkanlık.

Şiir, yazın dışında, hatta yazın dâhil, hiçbir kurumun gölgesinde yaşayamaz. Şair için tek çözüm yolu kimliğini bölmesi, parçalaması, bu parçalardan birini yazarlıkla görevlendirmesidir olsa olsa (SB; 135). Bkz. Ortak Dil.

Şairin beyaz derilisine, gerçek bir şairse aradığınız, rastlayamazsınız (SB; 343).

Kozmos’un içindeki Kaos’un ve düzen tasasının kıyısında, anlamın sıfır noktasına teğet bir duruşta, koyu sevdayla ölüm korkusu arası söz alır ya da tıkanırız. Şiirimiz varsa, buradadır, başka bir zamanda ve yerde değil. Erk’in gölgesi altında sözümüzün erk alanı kazanması, kazmak istemesi ne tuhaftır: Fâni, hep itmiştir Bâkî’yi oysa – ve Şiir, aslında, dolaşıma girdiği an aczdir (SB; 138).

Her şair en iyi kitabından, onun kurbanı olmaktan uzun süre korkar (SB; 341).

Bir yanıt yazın