Bin Dokuz Yüz Elli Altı: Aşağı yukarı ‘bin yıl’ sürmüş ve Anadolu’da kentlerin dışında otağ’da, çadırda yaşamak serüveninden sonra tarihimizde ilk kez düşünce şiir biçimine bürünerek kentlere girilmeye başlanmıştır; 1956.
Birey: Birey kavramının toplum kavramıyla birlikte düşünülüşüne katlanamıyordum (D; 83). Bkz. Toplum, İçinde Bulunduğumuz.
Toplu çekilmiş fotoğrafları sevmiyorum, düşüncemin iktidarda olmasını istemem (D; 132).
Bizim Sırp Şairi: “Bizim” Sırp şairi, beynine sürdüğü bu silinmez lekeyi, öyle, aklınca, misvakla filan çıkarmaya kalkmasın! Leke her yerden görülüyor, görülebiliyor. İşte tam da yeridir burasu: Silgiler, silerken, silinirler de! O bizim Sırp şairi Sıkı Şiir’den etik bakımdan gittikçe ve giderek uzaklaşıyordu zaten. Ben bu konuyu istemeyerek geçiyordum, açıkçası atlıyordum hep (SDK; 8). Bkz. Sivas Katliamı.
Cemal Süreya: Evet Cemal Süreya gerçekten de en sıkı şairlerdendi. Sivil, cins, özgün vs. Nazım Hikmet’le yan yana ve eşit düşünülürdü /SDK; 18). Bkz. İkinci Yeni; Sezai Karakoç; Mülkiye Hareketi; Sivil Şiir.; Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar; Sait Faik Abasıyanık.
Ortaokulda parasız yatılı olarak okurken orta ikideyken yoksulluktan bir karikatüre otuzbir çekmek zorunda kalmıştır… İşte bu yüzden iyi arkadaşlarına hangi elle otuzbir çektiğini sorardı. Orhan Veli’nin “Sol Elim” şiirini düşünerek (SDK; 18). Bkz. Çocukluğum;
Cumhuriyet: Sivil toplum Batı’ya özgü bir kavram. Bu cumhuriyet ise çeviri bir cumhuriyet (SDK; 63).
Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar: Bize ne kadar kızarlarsa kızsınlar ve ne kadar küplere binerlerse binsinler; yine de, Cemal Süreya’nın, Sezai Karakoç’un ve de İsmet Özel’in ‘Cumhuriyet’le Yaralanmış’ olduğunu, bir ölçüde de olsa, sezebilirlerdi (BŞBÇ; 43-44).
Çağı Yaşayanlar: Bir çağı yaşayanlar, bir şeyi görmek için yaşamışlardır (D; 76).
Çarpanlar: Benim, doğrusu ya, gerek sıkı şiirde olsun, gerekse düz şiirde olsun, her zaman gizli ya da açık çarpanlarım olmuştur (SDK; 25).
1969’da geldiğim ya da vardığım “ağabeyler” sesi bir çarpandır (SDK; 25). Bkz. Logaritmalı Şiir.
E, ne yapalım, her zaman “ortak payda” ya da “nesnel karşılık” (“karşılık” yerine şimdi “bağlılaşık” öneriliyor, peki alttan alta “karşılıklılık” ne olacak) ya da “metafor” olacak değil ya (SDK; 26).
Çevre: Çevremdeki rezillikler benim umurumda ve gündemimdedir (D; 60). Bkz. Toplum, İçinde Bulunduğumuz; Jr.
Çıkmaz Sokaklar: Çıkmaz sokaklar bana layık, kör sokaklar hatta (D; 131).
Çocukluğum: Kimse bana “benim çocukluğum” sözgelimi sıkı şair Cemal Süreya’dan da “kötü geçti” diyemez! Öylesine bir ıssızlığın ve yalnızlığın ve kimsesizliğin içine hemen hemen bütün cumhuriyet tarihinde kimse düşmemiştir! (SDK; 7-8).
7-8 yaşlarındayız, evden hemen hiç harçlık vermezlerdi. Biz de paramız olmadığı için çelikten yapılmış misketleri satın almazdık yahu. Ama memur, subay çocukları Kubi’lerde yığınla vardı. Yaşıttık ama onlar uzun paçalı pantol giyerlerdi, biz kısa (SDK; 32).
Devlet Dersi: Devlet dersi Türkiye’de seçmeli değil, zorunlu bir derstir. Bu dersin öğretmenlerini herkes biliyor, geçmişte ve günümüzde (SDK; 65).
Deyişler, Özdeyişler:
Ben öyle sivilim ki, sivillerin sivili… (SDK; 34).
Ben “sosyal demokrat” tabiri yerine, “sosyal bürokrat” diyorum (SDK; 62).
Bizde laikler gizli dindardır, dindarlar da gizli laik! (BŞBÇ; 56).
Elbet katlanılması zor ama ben atın üzerinde, atımdan inmeden sevişirim (SDK; 34).
Evet, her insan bir sevişmenin ürünüdür (SDK; 35).
Sivil toplum Batı’ya özgü bir kavram. Bu cumhuriyet ise çeviri bir cumhuriyet (SDK; 63).
Şiir belaya karşı da kayıtsız değildir (SDK; 76).
Üleşmek, mülkün temelidir! (SDK; 35).
Dil Sorunu: Bugün 1982’de bile genç bir şair ‘şiirin bir dil sorunu olduğu konuşuluyor’ diyebiliyor. Diyelim bu da bir basamaktır. Peki ‘dil sorunu’na girilmezse ‘insanal sorun’a nasıl girilebilir şiirde, ha? Bir düşünülmesini isterim (D; 46).