Doğal Adam: Bu toplumdan, bu tarihten olmaktansa ‘doğal’ bir adam olmayı seçiyorum ben (D; 16). Bkz. Topluluk
Düşünce-Şiir: Düşünceyle (ve de Tarih’le) iç içe iki kaşık gibi birbirine geçmiş bir şiir yeniliği, bir gelişme, özellikle modern dünyada hep birlikte ve el ele yapılır. İşbölümü ve işbirliği (SDK; 19). Bkz. Düşüncenin Oluşumu.
Düşüncenin Oluşumu: Bir düşünce, kendi çevresiyle, toplumsal arkadaşlarıyla çarpışa çarpışa, dövüşe dövüşe oluşur biliyorum ben (D; 75).
Biz sıkı şairlere göre, bir düşünce yazarken oluşur genelde; oluşturulur (SDK; 19).
Ece Ayhan Sözlüğü: O sözlük’ten ben de yararlandım, kimi şeyler de öğrendim. Örneğin, ilk üç kitabımda hep zehirli çiçekleri seçmişim (D; 52).
Edip Cansever: Edip Cansever kendi kuşağının bir dolu şairini sollamıştır (SDK; 23).
1957 başlarında Pazar Postası’nda benim için “şiirin ne olduğundan habersiz” diye yazmasına çok geç de olsa teşekkür ediyorum. Yıllar önce söylediği sözler bugün doğru çıkıyor. İçtenlikle yazıyorum şunu: 66 yaşındayım ama şiirin ne olduğunu bilmiyorum daha (SDK; 23). Bzk. Engin Günçe.
Eleştirmenler: Bkz. Şiir Müsteşarlığı.
Emlak Laikleri: Bu ‘emlak laikleri’, kendilerinin ve babalarının ve dedelerinin boyun eğişleri, kamburları anlaşılmasın diyedir, tüm ‘tevekkül’leri “bir lokma bir hırka anlayışıdır, başka bir şey değildir” anlamında belletiyorlarsa ben ne yapayım. Ben yolumda, şiir yolunda gideceğim (D; 30).
Engin Günçe: “Otuzbir çekerken el değiştirirsen başkasının eline vermişsin gibi olursun” derdi uzmanlık alanında. O da Edip Cansever gibi sıkı delikanlıydı (SDK; 21). Bkz. Parasız Yatılılar; Cemal Süreya.
Eskiyi Arkalarına Alanlar: O zamanlar (1955 ve sonraki yıllar kastediliyor-Sekoya), Suut Kemal Yetkin’in, Yaşar Nabi Nayır’ın, ünü tüm Anadolu’yu tutmuş bir Eski’yi arkalarına alıp benim de Cemal Süreya’nın şiirlerimizi görünce canhıraş ve tüyler ürpertici seslerle bağırmaları, işi ukalalık olarak ele almaları önemli bir urgan ucudur, toplumsal yönden de (iki kip’in bir sözcükte belirtilmesi olmazmış, sözcük bir ünlemle bölünemezmiş, vesaire). (D; 51). Bkz. Yaşar Nabi Nayır; Yanlış Bakış, Şiire.
Eylül Ayı Kentleri: Eylül ayı kentlerinde büyük bir kırım olur; bütünlemeler! (D; 75).
Fazıl Hüsnü Dağlarca: Kemalist Dağlarca’nın Çakırın Destanı’nda “Ay Başlarında Memnundu” şiirindeki “Memnunuz cihandan ve hükümetten” dizesini ise hiç unutmam. Bence bu, bütün Cumhuriyet şiirinin en güzel ve en manalı dizesidir (BŞBÇ; 26).
Gaspard de la Nuit: Ben İsviçrelerde burslarla yaşadım, annem de İstanbul’da benim biriktirdiğim kitapları satarak geçinmeye çalışmıştı, en son Gaspard de la Nuit gitmiş (BŞBÇ; 79).
Gözü Kara Şairler: (İsmet Özel’in deyişiyle) ‘Beşeri mesele’yi deşenler ya da kurcalayanlardan, sözgelimi İzzet Yaşar, İsmet Özel, Süreyya Berfe… gibi şairlerin şiirleri benim dikkatimi çekiyor. Bu toplumun, bu ‘topluluk’un temel niteliği, tarihi ve oluşumu üzerine düşünüyorlar ve düşündürttürüyorlar; kül yutmuyorlar yani (İzzet Yaşar, gırgır geçiyor, ‘görmüş’. İsmet Özel, asıl yüzlü ve asık yüzle, ‘görmüş’. Süreyya Berfe, kopkoyu bir üzünç içinde, ‘görmüş’. Akif Kurtuluş’un iki virgül arasında güzel şiirlerini okudum, ama düşünüyorum, ‘görmüş’ mü? Murathan Mungan? Bilemiyorum, bilemeyeceğim). Şükür ki, diyorum, gözü kara iki-üç şair var. İzzet Yaşar ‘apostrof’u (kesme imi) bir şiirinde kullanabiliyor yüreklilikle. İsmet Özel, 1962’den bu yana, çok şeyi bir tek kip’in içine sığdırabiliyor (yalnızca ‘ben’ yazın’ının _ben edebiyatı’nın yani_ arkasında olması pek hoşuma gitmiyor o kadar). Başka gözü kara şairler de var bu ‘şiir toplumu’nda doğallıkla; aklıma ‘noterlerle evlenen dalgın kızlar’dizesi olmasaydı Neruda’nın keşke, ama yine de Yıldırım Türker’in, İsmail Uyaroğlu’nun adlarını da yazacağım, yazdım (D; 14, 15).
Genç Şiir Serüveni: ‘Genç şiir serüveni’ni, genç şairlerin serüvenlerini izliyorum, olabildiğince. Arkadaşların evlerine gittiğimde zaman zaman onlardan dergileri, kitapları alıp okuyorum, saptayabildiğim iki ana özellik ( ya da eğilim) var; biri ‘kentlerin şiiri İsmet Özel, İzzet Yaşar, Süreyya Berfe, Murathan Mungan, Haydar Ergülen, Barış Pirhasan, Enis Batur, Mehmet Müfit, Erol Çankaya, Abdülkadir Budak (‘Gömleği Leyla desenli olan Budak), Akif Kurtuluş… hatta hepsinden yaşça büyük olan Ertuğrul Oğuz Fırat’ı ve Kadıköylü şair Sabrı Altınel’i. Benim bugünlerde ilgimi çekenler, bence ivmesi yükselenler yani; Haydar Ergülen, Akif Kurtuluş, Egemen Berköz’dür. Ötekisi, ‘kasabaların şiiri’ (Ahmet Telli, Ahmet Ada, Cahit Zarifoğlu..) (D; 14). Bkz. Beşeri Mesele’yi Deşen Şairler.
Görmek: Bkz. Çağı Yaşayanlar.
Halkevi Şairi: Bkz. Yahya Kemal (içinde).
Hermetique Şiir: Bence hermetique şiir” Türkçeye “sıkı şiir” diyedir aktarılmalıdır (SDK; 50).
İbrahim Tatlıses: Bkz. Yaşar Kemal; Arabesk Şiir.
İkinci Yeni: İkinci Yeni atılımı (başlarda “bu bir Mülkiye Hareketiydi” denmiştir) denince hemen insanın aklına Cemal Süreya, Edip Cansever; Turgut Uyar, -İlhan Berk de var- geliyor (SDK; 19-20). Bkz. Eskiyi Arkalarına Alanlar; Parasız Yatılılar.
‘İkinci Yeni’ denilen şey Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’dır! (D; 49).
İkinci Yeni yanlış bir adlandırmaydı. O günlerde Sivil Şiir diye başlansaydı, tanılama ve tanımlama açısından iyi olurdu. Ayrıca o şiirin içeriğini, meram’ını, sıçraması’nı, kakışım’ını, logaritma’sını, bakışımsızlığını, atonalliğini… açındıran bir adlandırma olurdu. Ben zaman zaman da “sıkı şiir” diyorum (SDK; 34).
İkinci Yeni anlatmaz, duyurur (D; 129).
Biz aslında ayrıntı’yız. Ayrıntı, bütünden büyük olabilir bizde (SDK; 12). Bkz. Muhalif Şiir; Sözcük.
Bu şiir, şiirimizin içine düştüğü bir bunalımın itmesi ile oluşmuştur. Belki başlangıçta burada devinmiştir (BŞBÇ; 11).
İkinci Yeni’den Uzaklaşanlar: Bkz. Kemal Özer.