ÖLÜM SİVİL DOLAŞIR: Ece Ayhan’ın Poetika Sözlüğü

Marjinaller: Oysa ve bence ve temelde ‘marjinallik’, herhalde, her türlü toplumsal cendere’nin ya da çember’in olabildiğince ve gerçekten de en ‘uc’unda, (bir ‘uçbeyi’ gibi kalarak) insanın kendi işlediği iş’e karınca kararınca bir katkı’da bulunması anlamında da alınmalı. Asıl böyle alınmalıdır (BŞBÇ; 66).

‘Marjinaller’, sözcüğün her anlamıyla ‘dürüst’ ve ‘doğru’ insanlardır. Ve herhangi bir ‘kötülük’ dayanışması’na girmeye tenezzül dahi etmezler (BŞBÇ; 35).

Gerçekten ‘marjinaller’ her halükarda mülkiyete ilişkin de değillerdir, olmamışlardır ve olamazlar da. Katkı’ları ise, sözgelimi 30-40 yıl, ölünceye kadar sürer. (İdris Küçükömer, İsmail Beşikçi, Şerif Mardin, Mete Tunçay gibi bilim adamları gerçekten ve dört dörtlük ‘marjinaller’e örnek gösterilebilir. Şiirde ise Nilgün Marmara, Turgay Özen ve Küçük İskender..) (BŞBÇ; 34). Bkz. Yeni Marjinaller.

Mor: Kırk yıldan beri mor benim rengimdir. Şimdi “Morötesi Raquem”, bir küçük anlatıdır, kısacık.Bkz. Zambaklı Padişah.

Mor Şair(ler): ‘Deniz Eskisi’nde, hele, Arşipel’deki şiirlerle, seni (İlhan Berk’e hitaben, İlhan Berk kastediliyor Ece Ayhan-Sekoya-) ben bir Divan şairi olarak düşünemiyorum. Artık iyice morarmışsın. Zaten, Türkçe’de topu topu dört-beş mor şair vardır; bence (D; 36).

Muhalif Şiir: Şiirin, hele hele bu şiirin her zaman ve her anlamda ‘muhalefet’te olduğu unutulmamalıdır (D; 84).

Mustafa Kemal: Bkz. Asker.

Mülkiye Hareketi: Cemal Süreya, “İkinci Yeni” fenomenine, hadisesine, “bir Mülkiye hareketidir” derken, herhalde Nejat Tunçsiper’in yolunu bulmak için kışın çıkardığı Mülkiye dergisini düşünüyordu (SDK; 22).

Açıklıyorum! (“Mülkiye” lafı fakülte değil, dergidir.) Bkz. İkinci Yeni.

Nazım Hikmet: Bence mükemmel bir şairdir (SDK; 65).

Nazım Hikmet şiirinin, bilinenlere ve tekrar edilen görüşlere karşın, gerçekte sepet gibi gevşek örülmüş bir Cumhuriyet’le, temelde, herhangi bir sorunu olmamıştır. (Sözgelimi; parasız yatılılıktan gelen sivil şairler, şöyle ya da böyle, bu emlak cumhuriyetinden derin bir biçimde tedirginlik duymuşlardır hep. Hatta Cemal Süreya’ya, Sezai Karakoç’a ve özellikle İsmet Özel’e “Cumhuriyetle Yaralanmışlardır” diyebiliriz) (BŞBÇ; 61).

Sanıyorum ki Nazım Hikmet’in şu kadar yıl hapislerde yatması Kemalistler arası bir iktidar anlaşmazlığı sonucudur (BŞBÇ; 62).

Nilgün Marmara: Haklılığın inadıyla apaçık yazıyorum ki, Nilgün Marmara uçsuz bucaksız sivil şairlerden birisidir. Belki de en önde geleni. Sözgelimi, kendi kuşağı rahatça onun adıyla anılabilir. Nilgün Marmara’nın şiirlerinde, yabancı etki aranıyorsa, en çok Dylon Tomas çizgisi vardır denebilir. Anglo-Sakson şiiri (SDK; 52). Bkz. Yeni Marjinaller.

Oktay Rifat: Oktay Rifat akıl yürüterek yazıyormuş şiirlerini (D; 46).

Bay Horozcu (Oktay Rifat), mahalleye yeni gelen kiracıların çocukları gibi süregelmekte olan oyunun başından başlamak istiyor, üstelik bu oyunun kurallarını bilmeden, salt öykünerek, dün dediğinin tam aksini söyleyerek, acemiye yapıyor bunu. Mahallenin asıl elebaşlarıyla bir anlaşmazlık çıkacağı doğaldı. En iyi, annesi (Hüsam) onu sokağa bırakmamalıydı, diyorum. Perçemli Sokak, bayramlarda çocukların salt patlatmak için ağlaya, tepine annelerine satın aldırdıkları düdüklü balonlara benziyor, o kadar (BŞBÇ; 13).

Okur: Benim “kurduğum”, “kurabildiğim” şiirde (..) okur denilen kişi karınca kararınca dahi olsa ‘silinmiş’ olduğu için, bütün kavramlar nesnel gerçeklikler, vb. hızlı bir değişime, belirli bir şiir perspektifinde yerlerini alıncaya dek gelişmeye uğruyorlar (D; 56). Bkz. Şiir; Akbaba.

Benim okurlarım her zaman çocuklardır, onları düşünerek yazarım, yazacağım (D; 60).

Benim okurumun (..) kim olduğu belli. Hemen hemen bütün halinde kentliler. Kendileriyle bir bağıntı kurmak dileğinde bulunmadığımı (..) söylemiştim. Onların yargılarına da saygı duymuyorum (D; 71). Bkz. Akbaba; Sarı Kurumlar.

Okuru sarsalım, şımartılmıştır (D; 102).

Okurun şiir algılama değer yargılarına karşıyım, bu konuda akıl yürtmelerine de. Okur akbabaydı, akbabadır hala. Yine de şiir yazarken hep omzumun üzerinden bakan birilerini duymuşumdur. Bir şiirimde (Mısrayım) ona ‘simruğ’ dedim (D; 133-134).

Orta İki: Çocuklar için ‘Orta İki’ bir dönüm noktasıdır (D; 75). Bkz. Cemal Süreya.

Otuzbir: Bkz. Cemal Süreya; Engin Günçe.

Öğretmen, Öğretmenler: Ben öğretmenleri sevmem. Çocukları sınıfta bırakırlar. Düzenle şu veya bu şekilde uyuşmadır bu (SDK; 64).

Öz-Biçim, Şiirde: Yazış biçimiyle öz dediğin şey öylesine iç içedirler ki, ben bu güne kadar bu ikisini ‘yazarken’ ayırt edememişimdir; bir bileşke de olabilir (D; 41).

Parasız Yatılılar: Kimdi yahu kimi kimsesi olmayan bu parasız yatılılar? İneğin bayramını bile yapıyorlardı. Cemal Süreya’nın, İlhan Berk’in, Turgut Uyar’ın, Edip Cansever’in (yalnız o parasız yatılı değildi o kadar) şiirleri patlayınca ortalık altüst olmuştu. Toz duman! Aykırı ve özgün bir şiir bütün içi geçmiş, eski ve eskimiş şairleri kasıp kavuruyordu. Silip süpürmek de denebilir. Yani adeta bir deprem’ Engin Güne İkinci Yeni’de başlangıçtan beri vardı çaktırmadan; Çatladıkapı’dan işte bir parasız yatılı daha (SDK; 21). Bkz. İkinci Yeni; İkinci Yeniyi Yadırgayanlar.

Perçemli Sokak: Bkz. Oktay Rifat.

Sağ: Bütün sağ, iktidar olarak, hükümet olarak okullarıyla, şusuyla busuyla sanata karşıdır, bilinçli olarak hem de. İlgisiz değildir asla. Ellerindeki bütün olanakları, araçları bu uğurda ve bu anlamda kullanır durur; ünlülerden daha dikkatli. Şiiri, sanatı filan bırakın bir yana, ulusun kendi dilini bulmasını bile engellemek ister, çabalar, çırpınır. Türkçe’nin kendini bulmasının bir çeşit Nato’dan çekilme anlamını taşıdığını içgüdüsel bir sezişle bilir adeta (D; 86-87).

Sait Faik Abasıyanık: Oysa Sait Faik cumhuriyet şiir tarihinde yeri olan ve Şimdi Sevişme Vakti şiir kitabındaki şiirleriyle de ve daha dergilerde yayımlanırken hikayeleriyle de, sözgelimi hiç değilse ‘ilk sivillikler’ İkinci Yeni dizgesinin merkezinde bulunan ve olayı 1955-56’larda asıl başlatanlardan Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’u etkimiş olduğunu biliyorum (BŞBÇ; 67).

Sarı Devletler: Sarı devletler çocukların üzerine basarak yükselmişlerdir hep, yeryüzünde tarih boyunca (gerçekte ‘yükselmişler’ midir? Orasını bilemem). Kara bireylerce verilmiştir o ‘sarı’lık biraz da. En azından kara bireylerin payları vardır uzak ve yakın ve gizli; ad’a ya da taşıyanına yazılı pay senetleri (D; 62). Bkz. Sarışın, Sarışınlar.

Sarı Kurumlar: Bilinir ki, bugünkü okurun ilgi alanları çeşitlenmiştir çok. Bunlar siyasal, toplumsal sorunlar olsa çoğunlukla, takılmayacaktım; şu küçük geçmişteki sol yayınlara gösterilen ilgi gibi örneğin, böylesi bir ilgi sonunda şiire daha bir kolay açılabilir. Ama okur ayaktopu, at yarışları, polis hikayeleri, resimli romanlar vs. peşindedir ve daha yüzlerce şeyin peşindedir. Onları oraya bugünkü şiir sürmüştür demek ineklik etmektir. Bu olgunun sorumluluğu elbet bir takım sarı kurumlarındır doğrudan doğruya, ama okurun sa yok mu? Müşteri daima haklı mıdır? (D; 85). Bkz. Okur; Şiir Müsteşarlığı.

Sarı Tarih: Bence geri dönerek yürünmelidir sarı tarihte. Tanzimat’a doğru, 1839’a. Ancak belki o zaman biraz sivilliğe, başıbozukluğun güzelliğine, ihtiyaç toplumuna varabiliriz (SDK; 33). Bkz. Sivil Anayasa.

Sarışın, Sarışınlar: Anadolu’daki insanların, toplulukların, toplumların tarihini tarihlerini (ve de ayıklayarak, budayarak, yıkarak, buruşturarak) hep ‘sarışınlar’ yazmıştır şimdilere dek; hem de ‘muhtasar’ ve ‘nezih’ kılınarak (D; 10). Bkz. Sarı Devletler.

Sezai Karakoç: Sezai Karakoç, İkinci Yeni’de topu topu bir hafta kaldı. Ama İkinci Yeni’nin karkas, oluşum ve çıkış günlerinde o da vardı. Cemal Süreya ile yatakhanede ya da kantinde saatlerce şiirden konuşurlardı. Bence yalnız ikisi Prevert’i sevmede birleşmişlerdir (SDK; 22). Bkz. İkinci Yeni; Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar; Sait Faik Abasıyanık.

Simruğ: Bkz. Akbaba.

Sivas Katliamı: Şairler yoksa kızlarla, delikanlılarla birlikte “Sünni” Sırplarca, hem de alkışlanarak yakılmadı mı tarihte? Sivas’ta ve şiirin tarihinde? Gerçekten Sivaslığı ve İslamlığı da yaralayan ilkel ve barbarca düpedüz bir cinayet işlenmiş olduğunu hiçbir kurnazlık ve laf kapatamaz. Cumhuriyetin en anlamlı olayıdır bu. Arkası da gelecek (SDK; 4). Bkz. Bizim Sırp Şairi.

Sivil Anayasa: Ne yazkı ki, (biz Ece Ovası’ndanız ya) Ece adlı torunum da sivil bir anayasa hazırlandığını göremeyecektir. En azından Yeni-Yeniçeriler sular kesilmesin diye izin ve yol vermez çünkü (SDK; 33).

Sivil, Sivillik: Ölüm sivil dolaşıyor (D; 75).

Bir söz çırılçıplak söylenirse hoşlanılmazmış. Oysa çırılçıplaklık “ters Türkçe”de sivil anlamına gelir. İngiltere’de Shakespeare’in saatler süren oyunlarını ayakta izleyenlere sivil denir (SDK; 16).

Bizim kendi tarihimizde keşke Kabakçı Mustafa’lar, Patrona Halil’ler, Ali Suavi’ler… kestirmeden, “Başıbozuklar” kazansaydı” diyorum şimdi de; tabii zaman zaman. Ki onlar hiç değilse devlet memuru değillerdi, hepsi sivil! (SDK; 31).

Ben, eğnime dar gelen yampiri hayatım boyunca hep sivilliği, -ona asker kafalılar ‘başıbozuk’ diyorlardı-, ararım, aranırım. Ve tabii bulamıyorum (SDK; 32). Bkz. Sarı Tarih.

Jön Türklerin sivil ‘okumuşlar’ kesimi (..): Bunlar eskiden Bektaşi olurlardı, şimdi Laik oluyorlar; aynı! (BŞBÇ; 23).

Sivil Şiir: İkinci Yeni’ye ben giderek Sivil Şiir diyorum artık (SDK; 33).

Sivil Şiir deyimini, benim bildiğimce, o zamanlar şiir ve roman yazan ve dil konularında yazdığı yazılarla tanınan, Roma’daki ünlü sinema okulunda dersler veren Pier Paolo Pasolini ilk kez 1966’da kullanmıştır. Herhalde Gramsci’nin sıkı düşüncelerinden esinlenerek (SDK; 33).

Sivil şiir’de, düşünce yazarken oluşur, oluşuyor temelde. Ya da son çözümlemede (SDK; 25). Bkz. İkinci Yeni; Logaritmalı Şiir; Hermetique Şiir.

Sivil Şiir akımının babası Cemal Süreya..(SDK; 58).

Sivil Toplum: Şimdi 1982’de (..) ‘sivil toplum’ gündemdedir, gelecek günlerde de, aylarda da, yıllarda da gündemde olacaktır büyüyerek (D; 11). Bkz. Cumhuriyet.

Sıkı Şairler: Bkz. Cemal Süreya; Turgut Uyar, Edip Cansever; Nilgün Marmara.

Sıkı Şiir: Evet, insanlık, sıkı şiir’e baka(göre) işin sonunda değil, daha başındadır. Yeni başlıyoruz (SDK; 25). Bkz. İkinci Yeni; Logaritmalı Şiir; Hermetique Şiir.

Sorumsuzluk: Bence ne çıkacaksa, sorumluluktan değil, sorumsuzluktan çıkar, çıkacaktır. Karışıklık, kötülük iyinin anasıdır. Bugünlerde geniş meşrepliler sanki insanda yurttaşlık duygusu bırakılmış gibi “sorumluluk”tan konuşuyorlar. Gençler sorumluluk duysun istemiyor. Oysa sınırlar yeniden çizilmeli. Her şeyin, yazın’ın, şiirin, coğrafyanın, dünyanın sınırları (SDK; 9).

Bir yanıt yazın