Şiir ve İnanç Bahsi: Şair İlhami Çiçek

 

"Anlar birbirini kovalıyor ve biz buna zaman diyoruz. Narin kesitler… Devine devine saatleri, mevsimleri, yılları
oluşturuyorlar. Hep akarlar mı böyle? Yoo, hiç de zorunlu değiller. Kesilebilir de bu akış, başa alınarak yeniden
yaşatılabilir de. Ben anın içindeyim ve sorumluyum. Seçebilirim; bu konuda donatılarak yaratılmışım. Zaten sorumluluğum da mutlaka seçim yapmamı gerektiriyor."*

Şiiri bir çevrim eyleminden başkaca, olduğu gibi bırakma edimi, yalınlığa bir kilit beraberinde bir anahtar işlevi taşıma boyutu kazandırıyor. Bundan kastın şiirin kendi iç gelişim, oluşum serüveninin çetinliğiyle birlikte, aynı şiire içkin zihinsel deney ve bilinç aksinin işlerlik katında algılanması demek olduğudur. İzlek olarak genişletici bir alanda iz sürmek, inanç bahsini gene şiiri için ideal fikir kertesinde özümlemiş bir şairin 'İlhami Çiçek'in dizeler bütününe bakmada en doğru yol olduğunu kaçınılmaz kılıyor. Yapılan alıntıdaki seçenek konusu, esas olarak başlı başına bir sorun, şair içinse kendini bilme sorumluluğu. Düz ve anlaşılır… Bu samimiyeti Satranç Dersleri'nde bütün olarak yansıtması bir tarafa, İnancının bağlısı bir şairin konumlandığı düzlemin seçenek tanımayan ikrar telkininin, sorun tanımlamasını bir paradoks düzeyine yükselttiğini öncelikle ayırt etmek gerekiyor.

İlkin yanıt bulmak gerekiyor, nedir seçenek? En başından içinde olma 'doğma' zorunluluğu taşıdığınız bir çağın karmaşık, ziyankâr tutumuna yöneltilen olumsuzlama çağrısı mı, aynı doğrultuda bir yol göstericiyi yol mesabesine yükseltme yanılgısını taşıyabilecek anlık şuur mu, yoksa göstermelik bir geçimlikte gene göstermelik bir istenç boyutunun değerinin üstünde anlamlarla çoğalması ya da yoğalmasının tekrarına yönelik seküler bir bilinç hali mi?

"çapraz özgürlüklerinde filler / acılardan yapılmış bir alanda /ne zaman ki esrirler"

Özgürlük tercih yapabilirliğin söz konusu olduğu şu veya bu alanda söz konusu olabilir. Ama bunun gerçekleşmesine yönelik bir ön koşul ya da zorunluluk, çözümlemesi ancak boşluğa kapı aralayabilecek karmaşık bir düğümü çözme fiilini gerektirecektir. Oysa düğümün açılmasıdır boşluk, başlangıçta getirilen derinlik, yalınlık haline göndermelerde bulunan bir son bulmadır.

Biz soyutlamalarımızı ısrarla "hangi tercih" konusu üzerinde odaklandırıyoruz. Sözgelimi satranç derslerinin ikinci şiiri de bu tercih sakınmasının haklı gerekçelerini sıralayan bir görünüm sergiliyor. Kabul ama ya sonra der gibi bir başa kakışı. Sabır bu meyanda zaten öncelenmiş bir unsur, zira onsuz mevcut bilinç tamlığıyla bir gün kalınabilmesi bile olanaklı değil.

Geçerli yaşamsal realiteler ile bulunulan konum edinilen deneyler ve bağlısı olunan değerler arasında bir karşı kutup zıtlığı söz konusu. İşte kanı olarak tercih yapılabilirlik bu iki kutup arasındaki seçenek ayrımında ortaya çıkıyor. Bu da bizi meselenin yani şiirin, yani temanın başlangıcından sonuna ya da sonundan başlangıcına doğru bir yönelişin müzmin bekleyişine sevk ediyor. Ilhami Çiçek mümin bir şair olarak tercihini vehbi olarak bu doğrultuda yapmış bir şair. Tercih ve vehbi sözcükleri burada da bir paradoksu imliyor ancak getirilen örneklemelerden sonra bir tema öğesi olarak 'yazgı'  kavramını açımlama sorununu da yerinde bir yaklaşım olarak göstermiyor.

Şairin kendine özgü şiirsel dilinin saf bir bildirimi olarak ortaya çıkıyor bu farkındalık. Zaman, yaşam ve getirdiklerinin dolambaçlı öykülemini dokuyan, derinliğine inildiğinde yabancılanmayacak bir bütünlüğün anlatısını serdediyor. Sorusuz, sorunsuz bir kabul ve tevekkül bilincini. Şiiri mesele olarak tanımlayabileceğimiz bir ruh doygunluğu kitabın metinsel bütünlüğünden edinebileceğimiz. Bu boyutuyla gerçek özgün ve duru bir duyarlık, seçkin ve seçilebilir bir şiirsel dil, büsbütün içselleşmiş, kemikleşmiş bir muvazene durumu. Sekiz bölümlük Satranç Dersleri bu yanıyla da tematik ve kurgusal bütünlüğü bulunan bir toplam. Sonraları eklenen şiirlerinde de aynı estetik düzey ve bilinç tutarlılığı egemen.

Başlangıçta okuru yoracakmış izlenimi veren dizelerle açılmasına karşın arı bir işlerlikle devam edip son bulan bir sözler bütünü.

"artık / öyle bir ıssızlık düşle ki içinde"

Yalnız nesnel gerçekliğin değil algılama işinin reddi de anlık da olsa hissedilebiliyor. Lirizmi hareket noktası kılan bir tekemmül anlayışı, salt bir kendiliğindenlik, bunun açılımları da girift bir oluşum özelliği taşımıyor."Bu tuvalde nesne kendisi değil." Kendi kollarıyla bütünleşik bir damar gibi herhangi bir su yığılışına değil kendi kaynağına dönüyor şiir, en başa, iki ucu keskin bir bıçağın dönülmezliğine. Çoğu olmamış bilinç bu yaklaşımı sekte edici görebilir. Fakat şairin durduğu yerde yapılanın aksi söz konusu değildir. Esasen buna olanak da yoktur. Bu ayırım ya da tevekkül bilinci seçeneği gerektirmez.

Meselesiz yazmamayı şiire yaraşanı gereğince özümlemeyi en iyi açıklayan şairlerden biri olarak İlhami Çiçek öğütsüz ve ödünsüz, ama sözcükleri bir işaret fişeği gibi kullanmayı en iyi örneklendiren şairlerden biri. Bununla birlikte arı damıtılmış kendi yazınsal ve varoluşsal sürecini genel geçer kaygı ve biçimlerden yalıtmayı da yeterince özümlemiş, kayıt altında tutmuş bir duyarlık sergiliyor. Modern dönemlerin kendi kriterlerini sürekli bir yanıltışla kemikleştirdiği modern kişi ve onun taşıdığı inançla arasındaki açmazlar, ilerleme halindeymiş gibi görünen inançla da ilintili durağanlık ya da tıkanıklık, samimiyetsizlik, bu yaklaşımın kapısını bile çalamamaktadır. " ey e hattındaki budala / tanrım ne saflık, "kaleyi buyruksuz düşündü mü kişi / demek ki bütündür sallantıda " örneklerindeki gibi İlhami Çiçek şiiri özetle serapa bir inanç durumunu yansıtmaktadır, süreç içi bir hal değerlendirmesini değil. Aynı şiire özgü bir diğer özelliğinse içsel anlatımın ehil bir duyarlığın yanı sıra belki bunun bir uzantısı olarak ilham yoğunluğunu da imliyor olması. İfadeler vazıh hislerin dışavurumunda hiçbir dişil öğeye yer vermeden yoğunluk sağlanabiliyor. Yalınlık, yalnızlık, haşyet, kaygı ve umut gibi benden kopan gene bu öze dönüşü kaçınılmaz kılan öğeler olarak yoğruluyor.

İnanç ve tercih değerlendirmesi yazının girişinde konumlandığımız ana unsurlar. Fakat söz konusu şiirin yalınlığı nispetince eklentisiz, kendi doğrusunda dallanıp budaklanan hacimli değerlendirmeler gereksinen teknik yapı özelliğini imge ve söyleyiş sadeliğini, ritmik helecanını yok sayma tutumu olarak algılanabilmesine olanak tanımamalı bu konumlanma.

Özellikle değinilmeli: Bu şiir ontolojik bir takım değerlendirmelere olanak tanımayacak kadar düz ve sorunsuzdur.
Gerçekten saygı uyandıran bir duyarlığın yansımasını kendi kapsamında barındırıyor olması öznel kanılar dillendirilirken ölçülü ve çekinceli olmayı da gerektirmektedir. Yalnızca icmalen değinmek gerekirse şiirlerin tümünde genel olarak metinsel bir bütünlük, mana ve biçim insicamı söz dizimi ve dize yapısındaki titizlik, duru bir söyleyişi hâkim kılma çabası öncelikli olarak göze çarpan unsurlar. Şair şiire yüklediği işlevi bu izlenimle bağlantılı olarak şöyle açıklıyor : "İbrahim'in yaptığını yapmak özü örten her şeyi kırmak." Bu yaklaşım tam da Cahit Zarifoglu, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Necip Fazıl gibi şairlerin kendi şiir iklimlerinin kurulu olduğu atmosferin benzer bir tarafını çağrıştırıyor. Özgün, yalın, duyarlıklı ve açılıma elverişli bir anlayışı. Sırası gelmişken söylemeliyiz aynı dünya görüşünü taşıyor olsun olmasın dönemin kendi gerçeklerinin bir gereği olarak doksanlar ve sonrasında bu tarz yaklaşımlarla birlikte adı anılabilecek düzeyde şiir örneklendirmesi henüz belirmedi. Bulunduğumuz zaman kesitinde bir takım yanlış yönlendirmelerin dikkatsiz zihinleri oyalama ve yanıltma sürecinden söz edilebilir ancak. Bu tarz farklılık örneklemeleri derinliğine açımlanabilir.

Sözü edilen farklılığın samimiyetle ilgisi büyüktür. Şairin yazın deneyini dışsallaştırdığı Karşı anamalcı ekolün ödünsüz tavrında konumlanmış bir zihin ve şiir serüveni elbette yapaylığın gitgide doğal işlerlik akışını yakaladığı bir süreçte gereğince değerlendirilemeyecektir. Ve her dönemin kendine özgü gerek ve gerçeklikleri bulunmaktadır. Hiçbir eğilim tümüyle yadsınmayı hak etmeyecek olsa da son birkaç on yılın inancı önceleyen girişim ve oluşumları da şiire bakışta sahih bir Müslüman görüşünü yansıtamamaktadır. Buna postmodernizm dolaylarında suçlamalar getirmek gereksiz. Tekrar altı çizilecek olursa aynı konudaki anahtar tanımlama samimiyet noksanlığıdır. Kanı olarak Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera'nın başarıları bu samimiyet düsturunun yerli yerinde uygulanmasından geçiyordu.

Biz de içinde durduğumuz zamansal kesit ve koşulları dikkate alarak değerlendirmelerimizi bu bağlayışla sonlandırmanın uygun olacağını varsayıyoruz.

Konu için son bir tümce getirecek olunursa: İlhami Çiçek şiiri kendi öz varlığından kopan imanlı, içtenlikli, yalın, dolaysız ve düzgün akışını yazdıklarıyla zamana yaymış olmayı tercih ediyor.

"çünkü satrançta
çünkü orda ve burda
her zaman
öğretidir zaman
"

2 thoughts on “Şiir ve İnanç Bahsi: Şair İlhami Çiçek

  1. İlginiz için teşekkür ederim Sayın Hayal.
    Alıntıyı Göğekin’in bildiğim tek nüshasından yapmıştım.Sonradan kaynak göstermeyi unuttum.Hatırladığım kadarıyla daha sonra ne Göğekin’in ne de Satranç Dersleri’nin ikinci bir baskısı yapılmadı.Ancak verdiğiniz linkte göğekin’deki diğer yazıların da yer aldığını gördüm.Hatırlattığınız için Tekrar teşekkürler…

Bir yanıt yazın