Şiir ve Sorumluluk

Şairin sızısı,içinde yer aldığı halkın sızısıdır.Çilesi,halkın çilesi;şikayetleri,halkın şikayetleridir.Acı çekmek,sadece acı çekmek,şairi onurlu kılmaya yetebilir.Şairin hissettiği ve yaşadığı bireysel acının anlamı,toplumun hissettiği ve yaşadığı müşterek acının anlamını açıklar,gün yüzüne çıkartır.Bireysel acıyla toplumsal acı arasında mahiyet farkı yok gibidir."Şairin toplum yüzü",bu bütünsellikte yoğunlaşır,bütün bir anlama kavuşur.Sünni şair,hemen her zaman topluma,topluluk ruhuna duyarlı,duyargaları halka çevrilmiş,projektörleri toplumun üzerinde bir şairdir.Bu böyle olmadığı taktirde,kendi muhitimizde,kendi sınırlılığımızla kalakalırız.Yine aynı şekilde ‘Şair Adam’ veya ‘Şiir Adam’ın iler tutar bir yanı kalmaz,beyhude bir anlam arayışına,çetin bir çıkmaza,çetin bir dolambaca ve labirente mahkum oluruz.Şairin bizatihi bir ‘anlam’ı kalmaz,kendi toprağımızda eğleşmeye devam ederiz.Bu böyle sürüp gider.Sorumluluk, ‘anlam’ ile yakından ilintilidir.

Şiir,insanın ruhunda bir güç,bir dinamizm kaynağıdır.Şair hemen her zaman toplumun bir adım önünde yürür.Şiirden aldığı enerjiyle toplum davranışlarını yönlendirişi,bu davranışlara eylemsellik kazandırması,eyleme tempo tutuşuyla yeni bir umut kaynağıdır.Şair yeni bir menba oluşuyla mühim fonksiyonları icra eder.O,terennüm edici bir muganni,bir sitemci veya övücü bir dalkavuk değil,toplumu yeniden dirilişe götüren bir önder,bir rönesansçı,bir devrimci ve hemen daima bir uyarıcıdır.Toplumların felakete,belaya duçar olduğu zamanlarda şiir,en yüksek derecede bir eylem,bir silahtır.Şiir insan için ve insan adına yeni bir kan ve bir tazeleniştir.Bir yoğrulma,bir dönüşüm,bir devinim,bir hareket ve cesarettir.

Halk,şairde yaşar ve şairde hayat bulur.Şairin halkın oğlu olarak işlevi,halka dirimsellik aşılamak,dinamizm katmaktır.Halk,sıkıntısını şairde bulur,şairde ve şiirle giderir.Halk,umudunu şiirde dillendirir,ifade imkanına kavuşur.Halkın umut olarak ifadesi,şiirde billurlaşır,kıvama erer,kemal bulur.Şairin olgunluğu,halkın olgunluğu;şairin uçarılığı halkın uçarılığıdır.Şairin toplum içindeki fonksiyonunun en net ifadesini,Sezai Karakoç’un satırlarında buluruz:

"Şair,bir toplum için başlı başına bir devrimdir.Şairden önceki toplulukla,şairden sonraki topluluk arasında bir fark vardır.O,sanki araya giren garip ve esrarlı bir unsur olarak,cansız toplumu harekete geçirir,onu diriltir.”

Halk,şiirde yaşar ve şiirde hayat bulur.Halkın şiirde hayat bulması,onun şaire olan bağı ile ölçülür.Şaire duyarsız bir halkın,hayat damarlarından birinin tıkandığını söyleyebiliriz.Biz yine de cesaretimizi halkın içinden toplayacak,gücümüzü oradan devşireceğiz.Şairin kuvveti,onun halka olan bağlılığıyla,halkın oğlu olmasıyla yoğunlaşır.Yine de şairi ciddiye almayan bir halkı,bir topluluğu ciddiye almak zorunda değiliz.Aynı şekilde halkı,topluluk ruhunu gözetmeyen bir şair de önemsel değildir.

Şair,milletini savunmak zorundadır.Çünkü "sözcüsü" ve gerekirse "yol göstereni" olmuştur şair.Şiirlerinde topluluğun nabız vuruşlarını duyurmayan bir şairi de önemsel kabul edemeyiz.Şairin ciddiyeti bir halkın ciddiyetidir aynı zamanda."Atan nabzı,çarpan yüreğidir."

Şair,milletle olan bağını tazelemesi gerekiyor.Bir halkın kalbi olarak şaire bundan başkası yaraşmaz.Şiir,sorumluluktur.Şair de hem şiire yani sanatına,hem de varoluşunu borçlu olduğu,yeniden doğuşuna teminat olan millete karşı sorumludur.Bu toprakları "bu topraklar" yapan değerlere karşı sorumludur.Bir halkın kurtuluşuyla bir şairin esenliğe kavuşması arasında çok sıkı bir bağ var.Bu bağın ifadesini,en yoğun söyleyişini,en keskin ve kesin sözcüğünü,en açık,en yalın ve en net anlatımını şiirde ve onun inşacısı olan şairde,onun zihin dağarcığında,onun ruh evreninde,onun gönül dünyasında buluruz.Sezai Karakoç’un ifadesiyle:

"Şairi olmayan millet yok demektir.Şairlerini görmeyen millet,kendini görmüyor,şairlerini yaşamayan millet,yaşamıyor demektir."

Şairin kriz hali,toplumun resmi gibidir.Toplumsal tablonun puslu görüntüsü,şairin tavır ve tutum olarak net bir fikre,bir berraklığa kavuşamadığını telkin eder.Tablo netse,şair doğrudan ifadeye,direkt söyleyişe sahiptir zaten.Böylesi bir mütekabiliyet,daha çok duyarlılık alanlarını ilişkilendirir.Bu ilişkilendirmenin birinci sacayağını kalp-zihin uyumu oluşturur.Temelde bir düşünce-davranış bütünlüğü gözetilmiyorsa,yazılan şiire ‘yazılmasa da olurdu’ tespitini yapmak için fazla cesur olmaya gerek yok sanırım.Şairin ‘anlam’ı,milletin anlam dünyasında mevcuttur.Şairin bireysel dirilişi de,zihinsel ve ruhsal kalkınması da bu milletin dünyasında ete kemiğe bürünür.İkaz eden de yönlendiren de şair!Ruha işleyen de kalbe resmeden de şair!

Şairin ‘reklam’a gelmeyen,görüntüyle uyuşmayan bir tarafı var.Görselliğe en yakışıklı cevabı şair verir.Bu cevap;şairin yapıtı,şiiri,şiirindeki tavrı,şiirinde netleşen sorumluluğu,şiirindeki duruşu,tutumu ve sesidir.Bu yüzden yüksek tonda ve erkeksi bir sesi olmalı şiirin.Bu ise konuşmayı,doğrudan konuşmayı öncelemekle olur.’Konuşmak’,sorumluluk alan bir kaynaktan devşirilmeli.Şiirin,bir temel fikri,bir ana fikri,içinde devineceği bir atmosferi olmalı.Böylece,sorumluluk alan şiir,mesele taşıyıcı bir güce ulaşabilir,sağlam temellere,sağlam dayanaklara,bu şekilde,bu ölçütlerle kavuşabilir.Bu şiir,sorumluluk almanın en onurlu duruşunu sergileyebilir ve ancak bu şiir,milleti adına söz alabilen bir şiir olabilir.Çerçevesini çizdiğimiz bu şiiri bekleyen tehlikelere karşı Sezai Karakoç’un yaptığı uyarılar dikkate şayandır:

"Çağa karşı direnmeli.O,asla çağdaş değildir.Çağdan ileridir hep.Ona "çağdışı" ya da "geri kalmış" gözüyle bakacaktır çoğu kez çağ.Aldırmamalı buna.Çağ,ondan,hiçbir şey vermemek karşılığında,her şeyi ister.Onun ruhunu,geleceğini ister.Geçici ün için gerçek ve sürekli ününü ister.Doğar doğmaz ölen alkışlar karşılığında,gelecek çağları dolduracak alkış çınlayışlarını ister."

Şairin sorumluluğu noktasında karşımıza çıkan ilk mesele,"şairin görevi" meselesidir.Şairin yaşadığımız çağda görevi nedir öyleyse?Standartlaştırılamayan,suratına bir damga basılamayan,göğsüne bir sayı iliştirilemeyen şairin görevi nedir?Sezai Karakoç’un ‘şairin görevi’ noktasında ifadelerini önemli buluyor ve adeta prensip olabilecek nitelikte görüyoruz:

"İdeolojilerin,sistemlerin,süper güçlerin şairler ordusu olmamalı.Şair,kendisi bir süper güçtür.Bunu unutmamalı.Onu bir Donkişot olarak nitelendirebilirler böyle davranırsa.Varsın olsun,onlar da dev değil,yeldeğirmenleridir.Bir gün yel kesilecek ve değirmenler dönmez olacaktır."

Ölüm,intihar ve çıkmaz kelimeleri,şairin sesi ve çağımız söz konusu olduğunda birbirine bir anlam bağı ile bağlıdır.Şairin çıkmazı,çağın çıkmazını imler.Şairin sesi,çıkmaz kaçınılmaz olduğunda,tonu yükselir,a-tonal bir vaziyet alır ve birdenbireleşir ve önem kazanır.Ölüm ve intihar,çağın rengini verir veya çağın rengi intihara ve ölüme akseder.Şairin görevi bu kaosa düzen vermektir.Çıkmazlara su serpmek,insana bir çıkış yolu önermektir,yine şiirin işaret taşlarıyla olacaktır bu.Şiir umuttur çünkü,her şeyiyle ama her şeyiyle.

One thought on “Şiir ve Sorumluluk

Bir yanıt yazın