Birey, Bireylik, Birey-Oluş: Bireylik ya da birey-oluş sorunu, Türkiye’de gerçek anlamda ancak 1970’lerde belirmeye başlamıştır (İP; 129). Bkz. Modern Şiir.
Bireylik/ bireysellik sorununun dünya şiirinin gelişim sürecindeki isyancı içeriğiyle algılanamamış ve o biçimde yaşanamamış olması yüzünden, Baudelaire’ci şiire onca hayranlıklarına rağmen Cahit Sıtkı da Ahmet Muhip de güzel mısra anlayışının ötesine geçerek bireyin terkedilmişliğini, yabancılaşmışlığını öne çıkaran, cinselliği en uç noktalarında yakalamayı isteyen ve egemen töreye karşı koyan bir şiir kuramamışlardır (İP; 131). Bkz. Modern Şiir; Ödev Duygusu.
Boş Sözcülük (Verbalisme): Mazmun günümüz şiirinde de işlevini ve yerini koruyor. Gül ve bülbül gitti; ama yerine, toplumsal sınıf ve kesimlerin fantasmagorik beklentilerini ve gündelik maddi yaşamın ölçülerini karşılamayan bir imgesellik ikame edilmiş bulunuyor. Genç şairlerin çoğu bir tür boş sözcülük (verbalisme) tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş durumdadır (İP; 151). Bkz. Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri.
Broy Çevresi Şairleri: Broy çevresi şairleri siyasal/ideolojik bağlantıları ve inançları açısından şiirlerini modernist poetikalar’ın doğrultusunda biçimlendirmeğe çalışmışlardır (İP; 83). Bkz. Bin Dokuz Yüz Seksenli Yıllar Şiiri.
Bütüncü Şiir: Bkz. Eski Şiirimiz.
Büyük Şiir: Henüz belirmemişi görebilme yetisi: Budur büyük şiirin temel özelliği (İP; 10).
Şiir, bizi mevcut dünya hakkında değil, daha çok ve özellikle başka, olumsal bir dünya hakkında aydınlatır. Büyük şiir, hemen ve kolayca gündelik dile ve gündelik beklentilere çevrilen bir anlam üretmez; tam tersine; o dili olumsuzlayan, gündelik anlam dünyasının ötesini öngören, daha doğrusu böyle bir dünyayı bir anda yangın alevi gibi görünür kılan bir anlam, üretir (İP; 161). Bkz. Şiir.
Cemal Süreya: Bkz. Türk Şiirinin Dönüm Noktaları.
Çokuluslu Dil: Bkz. Lale Müldür.
Deneyci Şair: Bkz. Fazıl Hüsnü Dağlarca.
Devrimci Sanat: Devrimci bir sanat, gücünü insana bakışından alır, şu ya da bu programa uygunluğundan değil (ŞK; 25): Bkz. Nazım Hikmet.
Dil: Saltık bir yeni dil yoktur. Sözcükler, üst üste kayıt yapılan ses bandı gibidir: Daha önceki sözcüğü iptal ettiği gibi o sözcüğün anılarını, titreşimlerini de tevarüs etmiştir. Dünya ve gerçeklik, sam yeli gibi lekeler bırakır dilin derisinde. Bir farkla: Siyahtır onlar, yelinkinin tersine (İP; 91).
Duygu, Duyguların Boyutu: Günümüz toplumu, duyguların boyutunu abartarak onun iç gerilimini yok ediyor aslında. Pornografiye dönüşen erotizm nasıl kendi amacından uzaklaşıp yabancılaşıyor, şeyleşiyorsa, melodrama dönüşmüş bir duygusallık da gücünden yitiriyor. Bu noktada bekleyen tehlike trajik ya da komik olmak değil, gündelik dildeki anlamıyla gülünç olmak (İP; 118, 119).