Söz’ün Kayıp Hanesi:Ahmet Oktay’ın Poetika Sözlüğü

Gerçeklik: Gerçeklik metinde yeniden kuruluyor (İP; 212).

Gerçeklik Kaybı: Şiir, hatta tüm sanat türleri, gerçekle ve hakikat duygusuyla ilgisini koparmak istemese de ve etik bir eğilimi öngörse de, imgelem düzeyini ön aldığı sürece, ister istemez belli ölçüde yaşam pratikleriyle bir kopukluğu da yansıtır. H. C. Seeba’nın sözleriyle daima bir “gerçeklik kaybı” söz konusudur (İP; 176). Bkz. İmge, İmgeci Şiir.

Gerçeksizlik Düzeyi: Bkz. Kadın Şairler.

Gösteri Nesnesi, Birey: Kültürel yaşam sadece televizyon aracılığıyla görselleşmiyor. Artık bireyin kendisi bir gösteri nesnesi durumunda. Kültürel ortam içinde var olabilmek için, dolaşımda kalabilmek için görünmek zorunda birey. Ya da şair. Şair, meta olarak paketlenmeyi, etiketlenmeyi ve pazara sürülmeyi kabul etmeye kışkırtılıyor (İP; 97). Bkz. Kapitalizm Ve Şiir; Medya ve Şiir; Kapitalizm ve Şiir; Küçük İskender; Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri.

Halkçı Sanat: Halkçı sanat, sosyal şartları içinde çırpınan insanı verdiği ölçüde gayesine yaklaşmış olur (ŞK; 15). Bkz. Orhan Veli.

Hırsızlık Edimi: Bkz. Yıkıcılık, Yapıcılık.

Huzursuzluk Hazzı: Şiiri, gündelik ve toplumca kabul ettirilmiş gerçekliğin rasyonalitesi içinden okuyamayız: Aldığımız haz, bir huzursuzluk hazzıdır aslında (İP; 168).

Hilmi Yavuz: Bkz. Kopya.

İkinci Yeni: Edip Cansever de İlhan Berk, Turgut Uyar, Ece Ayhan gibi şairlerle birlikte şiirsel geçmişini iptal ederek ve “bir çağ mı değiştik sabah sabah ne” diye yürürlükteki her şeyi askıya alan bir soru yönelterek (Yerçekimli Karanfil), “akılla oynamaya” başlar. Şiir, birdenbire, o tarihe kadar görülmemiş biçimde (Haşim’in, 1939’larda başlayan Tasfiye Hareketi’nin ve Garip şiirinin manifestoları da dahil olmak üzere) özerklik ilan eder ve toplumsal amaçlara hizmet etmesi yolundaki her türlü anlayışı reddeder (İP; 174). Bkz. Bin Dokuz Yüz Elli Dönemi.

İkinci Yeni, siyasal baskı dolayısıyla bir metanet kaybının ürünü olmadığı gibi, gerçeklikten de kaçış değildir. Egemen gerçekliğin karşısına başka türden imgesel/düşlemsel bir gerçeklik çıkarmıştır, kendi özgül alanında kalarak (İP; 175). Bkz. İlhan Berk; Mavi Hareketi.

İktidar ve Şiir: İktidarın gerçeği ile bütünleşmiş, muvafık bir şiir gerçek anlamda asla dolaşımda olmamıştır. Çünkü böyle bir şiir, hangi rejim ve hangi iktidar içinde yaşanırsa yaşansın korunması gereken promesse du bonheur’e ihanet ediyor olacaktır. Şairin siyasal bağıtlığı, şiirin özgürce üretme süreci içinde bu vaade bağlılığıdır, parti ilkelerine ve resmi ideolojiye değil. Şair, Öteki’nin, Farklı’nın ve Yasaklı’nın adına söz alır daha çok (İP; 32). Bkz. Şiir, Şiirin Dili.

İlhan Berk: İlhan Berk, 1940’larda Whitman’dan esinlenmiş şiirlerini yayımlamaya başladığında kolay kabul görmemişti (İP; 132).

İkinci Yeni’nin estetizmine 1980’lere kadar bağlı kalan tek şairin İlhan Berk olduğu söylenebilir (İP; 175, 176).

İlhan Berk’in, şiirini ısrarla duygudan arındırmasına bir şey diyemeyiz elbet. Ama ben, bu şiirin, tam da bu yüzden zaman zaman bir hayatiyet yitimine uğradığı kanısını taşıyorum (İP; 149). Bkz. İkinci Yeni; Gerçeklik Kaybı.

İmaj: İmaj, şiirin ilk değilse bile, önemli, unutulmaması gereken ilkelerinden biridir (ŞK; 14).

İmge, İmge Düzeni: Şiir ancak dilde ve imgede var olur. Şiirin anlamı dediğimiz şey, dışarıda bulunan bir anlam değildir; dilden ve imgeden başka bir şey değildir o (İP; 240).

Varolmayan, gerçeklikten doğmamış gibi görünen bir varlık olarak şiir, kurduğu imge düzeni ve ürettiği fantazya dünyasıyla gerçekliğe ilişkin olumsuz tavrı dile getirir. Orada bulunmayanın, suskunun içeriği, bir imge, bir sözcük aracılığıyla yukarı yükselir, belleği canlandırır (İP; 96).

İmgeci Şiir: İmgeci şiir, dünyaya ilişkin açık, hemen okunabilir ve kavranabilir bir anlamı öngörmediği için, dünya-varoluşsal bir anlamlandırma tasavvuru ve pratiğinden uzak durmamasına rağmen, şiirin kendisinden başka bir gönderme alanı bulunmadığı yolundaki görüşe yakın durmuş ve bir yan-anlam sanatı olan şiirin, sözcükler ile nesneler, duygular ile gerçeklik rasında birebir ilişkiyi ve iletişimi öngören gündelik semantikten kopuşu ima ettiğini vurgulamıştır. Şiirsel anlam, imgeci şiir bağlamında, daha çok imgesel/duygusal, sessel/çağrışımsal düzlemde beliren bir anlam olarak anlaşılır. Olumsal ve sezgisel bir anlamdır bu. Bilinçdışını (unconscious) olduğu kadar gerçeksizlik düzeyini (irreality level) de öngörür. (..) Anlam hayalin kendisidir artık (İP; 80). Bkz. Bin Dokuz Yüz Elli Dönemi; Gerçeklik Kaybı.

İnsan: Bir tekillik değildir insan, tam tersine: Bir çoğulluktur. Ama ancak ötekinin varlığına bağımlı olarak. Her ben ötekinin sorusu ve yanıtı değil midir? Eksik bile olsa (İP; 114).

İslamcı Şiir: 1980 sonrasında büyük ivme ve işlerlik kazanan İslamcı şiir, belki zamanla çekilme olanağı bulacağı Kur’anî / Sünnî söylem ve format içinde değil, ironik biçimde modernist şiire eklemlenerek atılım yapmıştır (İP; 83).

Bürokratikleştiği ve rutinleştiği için, toplumcu gerçekçiliğin boşaltmak zorunda kaldığı alana İslamcı şiirin yerleşir gibi olduğunu söylemek gerekir (İP; 85).

Bir zamanlar sadece sosyalizme ait olarak görülmüş kavramlar ve sözcükler, artık radikal/ siyasal İslam tarafından da paylaşılıyor (İP; 150). Bkz. Laik Şiir; Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri.

İtirafçı Şiir: Türk şairi, İtirafçı Şiir’i 1960’lara doğru tanımış, 1960’dan sonra da itirafı şu ya da bu ölçüde pratiğe geçirme yoluna girememiştir (İP; 129). Bkz. Modern Şiir; Kadın Şairler.

Bir yanıt yazın