Kadın Şairler: 1980 sonrası kadın şairlerinin genellikle imgeci şiire yakın durdukları, bireysel/kişisel deneyimlere öncelik tanıdıkları, bu özellikleri dolayısıyla kimi zaman itirafçı şiir kurdukları öne sürülebilir. Toplumsalı dolayımlamaktan çok gerçeksizlik düzeyine çekilmeyi tercih ederler (İP; 87). Bkz. İmgeci Şiir.
Kapitalizm ve Şiir: Küresel kapitalizm imgeler alanını, yani sanatsal alanı da sömürgeleştirmiş bulunuyor. Ama şiiri hala sömürgeleştiremedi ve Pazar ekonomisine eklemlendiremedi. Magazinel edebiyat basını şiiri manşet yapamıyor ve ayağa düşüremiyor (İP; 11).
Köleleştirici teknoloji söylemine karşı direnmenin yuvası olarak metafor (eğretileme), aynı anda eğretilemenin gizemleştirici momentinin tepkisi ve yalanlayıcısı olarak metonomi (İP; 17).
Kemalist-Sosyalizm: Ben o gün de bugün de Attila’nın Kemalist Sosyalizmine hep mesafeli oldum. Stalinist olmayan ama Kemalist olmayı da öngörmeyen bir Marx yorumunu önemsedim (İP; 219). Bkz. Marksçı Bir Şiir/Yazın.
Konvansiyonel Kalıplar: Özerkleşen, çeşitlenene ve farklılaşan bir toplumda şiirsel ifade yollarının konvansiyonel kalıplar içinde kalınarak bulunup bulunamayacağı herhalde hayli tartışılması gereken bir sorun. Folklorik ve popüler malzemenin derinlemesine bir politik bilince yol açıp açmadığı da (İP; 120).
Kopya: “Kopya” sözcüğünü ağır bulacak olanlar bulunsa bile, bu modelleştirilme olgusunun Hilmi Yavuz’un ve Enis Batur’un şiiri için de geçerli olduğu söylenebilir. Kuşkusuz, bir şairin dünyası başka şairleri etkileyebilir, ona esin verebilir. Ama modeli özümsemeye değil modele öykünmeye çalışıldığında çıkmaz bir yola girileceği açıktır (İP; 78). Bkz: Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri.
Küçük İskender: Küçük İskender, ün sağlamayı ve popüler olmayı şiirinin biçimsel/içeriksel öğelerini medyatikleştirerek değil kendisini medyatikleştirerek sağlamayı başarmaktadır (İP; 80). Bkz. Medya ve Şiir; Kapitalizm ve Şiir; Gösteri Nesnesi, Birey.
İskender’in biçimsel/biçemsel kaygıları konusunda itirazlarım olmasına rağmen, kurguladığı dilin kozmopolit yapısının (Osmanlıca, Öz Türkçe, özgün türetme, dönüştürme, Frenkçe) ötekilere oranla daha yıkıcı, negatif olmaya aday bir gizilgüç taşıdığını öne sürüyorum (İP; 104, 105). Bkz. Bin Dokuz Yüz Seksenli Yıllar Şiiri..
Laik Şiir: Terimlerin hoş görülmesini dileyerek, laik şiirin de İslamcı şiirin de sözcüklere ve imgelere gizemsellik kazandırmak konusunda tam bir uyum içinde bulunduklarını düşünüyorum (İP; 150, 151).
Lale Müldür: Lale Müldür çokuluslu bir dil kullanmasının yanı sıra lettrist ve somut şiir bağlamında görülebilecek deneylere girişmekten (..) çekinmemektedir (İP; 88). Bkz. Somut Şiir.
Lettrizm: Bkz. Lale Müldür.
Marksçı Bir Şiir/Yazın: Marksçı bir şiir/yazın yazgıcı değil başkaldırıcı, genelci değil tikelci, betimleyici değil irdeleyici, tarihsel değil sınıfsal, öznel değil nesnel olmak zorundadır (İP; 207).
Marksist olanların çıkmazı başka yerde: Sanatsal düzeyde. Siyasal söylem’in estetik kaygıdan, daha doğrusu estetik öngöreklilikten bağımsız olduğunu varsayıyorlar. Siyasal tavır alışın bir başına yeterli olabileceğini sanıyorlar. Şu ayrıma dikkat edilmeli: Okur Marksçı kurama sanat eseriyle bütünlenecektir, makale yoluyla değil (İP; 208, 209).
Mavi Hareketi: Mavi öngörmemiş olmasına rağmen, yeni bir edebiyat arzusunun ilk kışkırtıcısı olarak bence İkinci Yeni’nin laboratuarı olmuştur (İP; 220).
Medya ve Şiir: Edebiyat ve şiirin de öteki sanat dallarında olduğu gibi medyanın egemenliği altına girmesi ve yapıta tüketim değeri ile meşruiyet kazandırılması olgusu, özgün görünmeyi, aykırı görünmeyi şu ya da bu ölçüde kışkırtmakta, şairi durmadan yenilik yapmaya zorlamaktadır. Bu bir kaçınılmazlıktır belki de. Ama, şiirden ödün vermemeyi bilmek gerekir (İP; 79). Bkz. Görselleşmek; Kapitalizm ve Şiir; Küçük İskender; Postmodernizm.
Medyatikleştirme: Bkz. Küçük İskender, Gösteri Nesnesi, Birey.
Melih Cevdet Anday: Şiirinin mitlerle, eski yazıtlarla bağlantı kurmasının altında yatan temel kaygının, somut gündelik yaşamdan dışlanmış olguların anımsatılması yoluyla, şimdiki zamanın olumsuz içeriğini açığa çıkarmak olduğunu düşünüyorum (İP; 157, 158).
Çağdaş ikonların, çağdaş söylenlerin karşısına yitik boyutu çıkarır Anday (İP; 167).
Anımsama, Anday’ın şiirinde son kertede direniş ilkesinin temelini oluşturur. Anımsayarak zamana, dile ve usa direnir Anday (İP; 168, 169).
Metafor (Eğretileme): Köleleştirici teknoloji söylemine karşı direnmenin yuvası olarak metafor (eğretileme), aynı anda eğretilemenin gizemleştirici momentinin tepkisi ve yalanlayıcısı olarak metonomi (İP; 17).
Metinlerarasılık (İntertextuality): Bu dönem şiiri, kültürel/düşünsel öğeye olduğu kadar geleneksel şiirin izleklerine, mazmunlarına ve mitologyasına da göndermede bulunmakta, dize ve metin alıntılarına yer vermektedir. Üstelik, bu oldgunun sadece Türk yazın ve düşüncesiyle bağlı kalmadığını, dünya yazınının adlarına ve yapıtlarına açıldığını da söylemek gerekir. Metinlerarasılık olgusunun, şiirin anlamsal/kültürel çevrenini genişlettiği, en azından böylesi bir gizilgücü barındırdığı vurgulanmalıdır (İP; 81, 82). Bkz. Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri.
Metonomi: Bkz. Metafor (Eğretileme).
Mısra: Modern şiir, geleneksel dize (mısra) anlayışının bir yadsınması gibidir: Ölçüye ve kalıba bir isyandır (İP; 27).
Yahya Kemal, “Mısra haysiyetimdir” demişti. Ama Cansever’in neredeyse bu cümleye açık bir saldırı oluşturduğunu düşündüğüm “Mısra işlevini yitirdi” sözünü de her zaman anımsamak gerekir. Aforistik biçemi sevmem. Ama gerek Cansever’in bu sözünün gereke Süreya’nın, “Şiir geldi kelimeye dayandı” sözünün, Türk şiirinin içsel evrilmesinin doruk noktasında yazıldığını, bir tür paradigma dönüşümünü imlediğinin düşünüyorum (İP; 27, 28). Bkz. Şiirin Birimi.
Mısracı Şiir: Bkz. Eski Şiirimiz.
Modern Şiir: Modern şiir, en yüzeyden ve kestirme tanımıyla, bireyliğin şiiridir (İP; 125).
Modern şiir, Batı dünyasının bunalım döneminin (savaş, ekonomik çöküntü, kültürel tıkanma) ürünüydü. Birkaç merkezde birden başlamış olmasının nedeni budur (İP; 137).
Birçok kültürel imge ve figürü paylaşan, ortak bir duygu ve düşünce iklimine sahip olan, daha da önemlisi, sürekli iletişin /etkileşim içinde bulunan Batı Dünyası’nda üretilen modern şiir ile, 1923 yılındaki kopuşa kadar bu dünyanın hemen hemen karşı kutbunda üretilen Türk şiiri, ancak 1960’lara doğru temasa gelebilmiştir (İP; 123). Bkz. Ödev Duygusu.
Modern şiir, geleneksel dize (mısra) anlayışının bir yadsınması gibidir: Ölçüye ve kalıba bir isyandır (İP; 27). Bkz.İkinci Yeni.
Modelleştirme: Bkz. Kopya.
Mutlu Yazar: Mutlu yazar, bence ölü yazardır. Mutlu olmak, yasaklanmıştır yazara. Daha kesinlikli konuşayım: Mutlu olabilen yazar olmaz, yazar olmayı istemez (İP; 221).
Yazı yazmak, mutlu yaşamın altını oyar: Kafka mutsuzdur, onun şatolarda ömür sürmüş karşıt figürü Rilke de mutsuzdur. Çünkü sözcüklere ve imgelere mahkum edilmişlerdir (İP; 222).
Nazım Hikmet: Türkiye’de Çağın Ruhunu yakalamayı başaran tek kişinin Nazım Hikmet olduğunu söylemek gerekir (İP; 134).
Nazım Hikmet, bilinçli ve büyük bir şairin yolunu izleyerek somut tikelden soyut genele doğru açılan bir hareketin şiirini kurar (ŞK; 18). Bkz. Toplumcu Gerçekçi Şiir.
Nazım Hikmet, bir mit kurucu olmayı değil mit yıkıcı olmayı öngörmüştür (İP; 25).
Nazım Hikmet’te dil, tikel olanı başkasının aracılığıyla nesnelleştirir (..). İnsana yapışıktır bu dil, imgeye değil: Üretimde bulunan ve haberleşen insana. Bu yüzden alabildiğine somuttur (ŞK; 17).
Nazım Hikmet, şiirsel ses’i genellikle kafiye yoluyla sağlar (ŞK; 31).
Orhan Veli: Orhan Veli öleli dört yıl oldu. Bu dört yıl içinde kişiliğinin ve sanatının çok sözü edildi. Daha da edilecek. Zaman ilerledikçe, şiirimiz geliştikçe hakkında kırıcı yargılar da verilecektir belki. Ama o, şiirimizin dönüm noktaso olmak mutluluğunu yitirmeyecektir (ŞK; 9).
Orhan Veli doğru bildiğini yılmadan savunan namuslu bir insan, koca bir kültür kurumuna “hayır” diyebilmiş eksik bir öncü ve eksik bir şairdi (ŞK; 16).
O, gerçekçi, hayatını çalışarak kazanan, seven, acı çeken, halkın içinde dolaşan bir sanatı tutuyordu. Sanat eseri, hikâye, roman, şiir olsun, insan hayatından ayrı değildir (ŞK; 11).
Destan Gibi kitabıyla halkın ağzına eğildi. Fakat bu çaba onu halkçı sanata değil, formalizme götürdü (ŞK; 11).
Çocukluk duygularını, insanın olaylar içindeki tabii davranışlarını şiire sokma k çabası, onu bir parça sürrealistlere yaklaştırır (ŞK; 13).
O, sadece Breton’un ifade ettiği “ruhi otomatizmi” alıyordu. Şekilden kurtulmak, bunu haklı göstermek istediği ruhi otomatizm fikriyle yakından ilgilidir (ŞK; 13).
Şiiri süsten, yapmacıktan kurtaracağız diye imajı kovmak yerinde bir hareket midir? Bu soruyu hayır diye cevaplamanın gerekli olduğu kanısındayız. İşte Orhan Veli bu noktayı unutmuştur (ŞK; 14). Bkz. Edebiyatsız Edebiyat.
Orhan Veli yıkıcılık hareketinde başarılı olmuşsa da, yeni ve milli bir sanatın ilkelerini koyamamıştır (ŞK; 15). Bkz. İkinci Yeni.