Oyunlaştırılmış Sanatsal Dil: Oyunlaştırılmış sanatsal dilin doğrudan biçime indirgenmesi, kimi zaman şiirin bir anlama ve bağlama indirgenmesine karşı çıkan, şiirsel iletişimi görsel/işitsel düzlemde kurmayı ve boş sayfa uzamını doldurmayı öngören lettrist ve somut şiire uzantı vermiş (Tarık Günersel, Sina Akyol’un vb. kimi ürünlerinde), böylelikle de rutini beslemekten başka işe yaramadığı düşünülen gündelik semantiği aşma tasarısına yol açmıştır (İP; 75). Bkz. Bin Dokuz Yüz Seksen Sonrası Şiiri.
Ödev Duygusu: Türkiye’nin kendine özgü toplumsal, siyasal, törel ve kültürel sorunları ve koşulları, daima bir ödev duygusuyla birlikte varolagelmiş şairi durmadan kendisini rehabilite etmeye, normalleştirmeye, uyumlu olmaya (devletle, partiyle, grubuyla) zorlamıştır. Modern dünya şiirinin izlediği yol tersinedir oysa (İP; 129). Bkz. Modern şiir.
Öteki: Bkz. İnsan.
Özne: Yaşanan ortamda öznenin bütünlük duygusunu olduğu güven duygusunu da yitirdiğini öne sürebiliriz. Parça parça, an an yaşanan, nesnelerin de, görüntülerin de uçucu bir nitelik kazandıkları, kararsızlaştıkları bir ortamda, dil de bir açıklama aracı olduğu yerde ansızın şifreye dönüşüyor, içrekçi bir hava yansıtırken günceli dile getiriyor. Belki de Türk şiirinde özne ilk kez böylesine somut bir biçimde öne çıkıyor. Yolunu arayan ben (İP; 117).
Pornografik Şiir: Sadist ve mazohist olduğu kadar pornografik de olabilen şiirler yazılabileceği düşüncesine açık olmak gerekiyor (İP; 147).
Postmodernizm: Postmodernizm, sanatın ayağa düşürülmesinde, işlevsizleştirilmesinde ve amaçsızlaştırılmasında, kısaca yozlaştırılmasında büyük bir rol oynadı (İP; 45).
Kullan-at ilkesi, sanatsal düzeyi de kuşatmış bulunuyor. Plastik sanatlarda gözlenen post-modernist eğilimler, şiire de şurasından burasından sızıyor. Sızmaması olanaksız. Bu yüzden arkaizm ile modernizm aynı tinlerde buluşabiliyor. Sözcüklerin ve imgelerin saldırısına alabildiğine açığız (İP; 120, 121).
Resmi Ulusal Bayramlar: Yarıda bıraktığım öğrenimim sırasında en nefret ettiğim günler resmi ulusal bayram günleriydi (İP; 216).
Risk Almak: Bkz. Amaç Sahibi Olmak.
Ses Şiiri: Sesi şiirin temel birimlerinden olarak gören yaklaşım, öyle sanıyorum ki zaman zaman Baki’ye şöyle bir göz atacaktır (211).
Sina Akyol: Bkz. Oyunlaştırılmış Sanatsal Dil.
Siyaset, Şiir: Şiirde dile getirilecek siyasetin kendine yeni biçim ve biçemler üretmesi bekleniyor (İP; 120).
Somut Şiir: Kişisel olarak sözel, sesçil ve görsel öğeleri öenemseyen, anlamdan çok bu öğelerin düzenlenmesini öngören ve son kertede bu düzenlemenin algılanmasını isteyen bu şiire kendimi yakın hissetmediğimi söyleyeceğim. Sözcüklerin anlamı ile değil maddeselliği ile ilgileniyor somut şiir. Anlamsal matris yerini Max Bense’nin sözleriyle “yüzey düzenlemesine bırakıyor” (İP; 226). Bkz. Lale Müldür.
Söz’ün Kayıp Hanesi: Her zaman aktarılamayan bir şeyler kalır. Her kişisel söz’ün küçümsenemeyecek bir kayıp hanesi de vardır. Söz’ü sahici kılan aynı zamanda bu kayıplar hanesi’nin keşfedilmeye açık içeriğidir (İP; 217).
Şair: Şair, Öteki’nin, Farklı’nın ve Yasaklı’nın adına söz alır daha çok (İP; 32). Bkz. İktidar ve Şiir.
Doğayı ya da dünyayı bilmez şair, sözcükleri bilir. Ama, sözcükler yaşamın kendileridir de (İP; 114).
Şairin hedefi Edebiyat Tarihi değildir denilmeli ki, sağın-solun kollanması bir yana bırakılabilsin. Gerekiyorsa kargışlanmayı üstlenecektir şair (İP; 213).
Şair ve düşünür, bana hiçbir zaman karşıt kimlikler olarak gözükmedi. Belki de bu yüzden şiirimin kaynaklarında öteki şiirlerden çok felsefe yazılarına, romanlara rastlanabileceğini sanıyorum (İP; 204).
Her şair, en yeteneksizi bile, Öteki’nin ruhunu çalmak ister. Verili her düzenin (toplumsal ve sanatsal) yıkımı adına gerçekleştirilen bu hırsızlık edimi tek kutsanacak edimdir (İP; 224).
Şair, son kertede müzmin bir yalnızdır (İP; 228).
Şairin bilici yanına ilişkin vurguları önemserken gizemselleştirmelerden kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Şair vahiy ile çalışmaz, ondan esinlenmez (İP; 228).
Şairin İşi: Şairin sorunu kurulu düzene karşı çıkma değildir. Şairin sorunu şiirini kurmak, yıkmak, yeniden kurmaktır. Şiir ve sanatla politikanın, devrimin ilişkisini yanlışa yol açabilecek bir düzlemde konumlandırmamak gerekir. Şairin işi şiirini, dilin ve biçim-biçemin içinde devrim yapmaktır (İP; 227).
Şiir: Şiirin gizemli bir yaratım olduğunu öne sürecek değilim. Ama şiirin gerçeğin birebir yansıması olduğu da söylenemez. Şiir açıkladığından çok gizlediğiyle beliren bir sanat olarak düşünülebilir (İP; 9, 10). Şiir, genelinde sanat apaçıklıklardan söz etmez. Onun aradığı daha derinlerdedir: Dilin ve tinin içerilerinde (İP; 10).
Şiirin nesneleri araştırılabilir ama belli bir ilke doğrultusunda test edilemezler (İP; 14).
Şiir, sanat öğüt vermez; tam tersine bir yaşam ve düşün deneyimini gerçekleştirir ve öne sürer (İP; 222).
Bir şiir-bilime fazla inanamıyorum. Ama kendi içinde görece seçmeci (eklektik) ve çeşitli şiir kuramları geliştirilebileceğini düşünüyorum (İP; 14).Bir şiir biliminden çok, farklı bilimsel disiplinlerden yararlanan, onları harmanlayan ve eklemleyen yorumsamacı (hermeneutik) yöntem daha olanaklı görünüyor (İP; 17).
Şiir doğrudan doğruya maddi yapıyı değiştiremediğine göre, dil’e ve kişilik’e bağlı kalacaktır (ŞK; 30). Bkz. Dil.
Varolmayan, gerçeklikten doğmamış gibi görünen bir varlık olarak şiir, kurduğu imge düzeni ve ürettiği fantazya dünyasıyla gerçekliğe ilişkin olumsuz tavrı dile getirir. Orada bulunmayanın, suskunun içeriği, bir imge, bir sözcük aracılığıyla yukarı yükselir, belleği canlandırır (İP; 96). Bkz. Şair.
Şiir, bizi mevcut dünya hakkında değil, daha çok ve özellikle başka, olumsal bir dünya hakkında aydınlatır. Büyük şiir, hemen ve kolayca gündelik dile ve gündelik beklentilere çevrilen bir anlam üretmez; tam tersine; o dili olumsuzlayan, gündelik anlam dünyasının ötesini öngören, daha doğrusu böyle bir dünyayı bir anda yangın alevi gibi görünür kılan bir anlam, üretir (İP; 161).
Şiiri, gündelik ve toplumca kabul ettirilmiş gerçekliğin rasyonalitesi içinden okuyamayız: Aldığımız haz, bir huzursuzluk hazzıdır aslında (İP; 168).
Şiir, sanat son kertede bir gizli örgüt dili kurar. Benim şiirim ve yazım, belli bazı şair ve yazarlar gibi, aynı sorunlar, kuşkular, günahlar, duraklayışlar konusunda suç ortaklığı yapmış okurları gereksinir. Her şair, en yeteneksizi bile, Öteki’nin ruhunu çalmak ister. Verili her düzenin (toplumsal ve sanatsal) yıkımı adına gerçekleştirilen bu hırsızlık edimi tek kutsanacak edimdir (İP; 224).
Şiir Yazmak: Şiir yazmak bir can verme edimidir. İkili bir anlam var burada: Dirim ve Ölüm bağlamında. Budur şiir yazmak (İP; 241).
Şiirin Anlamı: Bkz. Anlam.
Şiirin Birimi: Hayır: Şiirin birimi sadece dize değildir. Eğer öyle olsaydı, en azından Türk şiirinin doruklarından birini oluşturan Nazın Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’nı tarihin çöp tenekesine atmamız gerekirdi (İP; 29). Bkz. Mısra, Nazım Hikmet.
Şiirin Dili: Devletin ve iktidarın dilinin karşıtıdır şiirin dili (İP; 31). Bkz. Oyunlaştırılmış Sanatsal Dil.
Şiirin Özü. Şairane duygunun bulunduğu her yazının şiir olmadığı bir gerçektir. Şiirin ödevi çevremizden aldığımız duyguları şairane bir şekilde ifade etmek değil, onu karşısındakine duyurmaktır (ŞK; 12).
Şiirsel Anlam: Bkz. İmgeci Şiir.
Şiirsel Boom Noktası: Her zaman doğru saptayamayabiliriz, ama vardır bu nokta (İP; 94).
Şiirsel İmgelem: Şiirsel imgelem, belirli bir izlerçevrede hemen alımlanabilecek, ortak, kabul bulacak söylemsel öne sürmelerle iş görmez. Varlığı önceden kabul edilmiş, özellikleri üzerinde ortak kanıya varılmış bir gerçekliği yansıtmayı öngörmez şiirsel imgelem, başka gerçekliğin üretilmesini öngörür (İP; 22). Bkz. Anonimlik; İmgeci Şiir.
Şiirsel imgelem, kendi özgün sarhoşluğu içinde uyanık kalır. Sarhoşluk içinde uyanıklık: İşte sınırı zorlama budur (İP; 223). Bkz. Yazmak Eylemektir.
Tasavvufi Öğeleri: Ben, bir başka konuşmamda da belirttiğim üzere tasavvufi öğelerden yararlanıyorum şiirimde. Ama beretik bağlamda (İP; 229).
Tasfiye Hareketi: 1940’lardaki Tasfiye Hareketi(..) gözden kaçmayacak ölçüde bir kuramsal yetersizlik sergiler. Oysa hareketin içinde birçok yabancı dil bilen, Fransa ve Almanya’da eğitim gören insan vardır. Ne var ki, modernist şiirin isyankarlığı, toplu yıkım isteği ve ayaklanma çağrısı ile verili törel değerlere başkaldırması, o dönem Türk şair, yazar ve plastik sanatçıları arasında itibar görmemiştir (İP; 132, 133). Bkz. Modern Şiir, Ödev Duygusu; Baudelaire; İkinci Yeni.