"Can kamaram
Yalnız göğsüm değil
Hayat var kaçıp bıraktığım zamanlarda da
Ölmek koşup varmak mıdır oralara"
Anlamla ilgili klişe söylem ve kaygıların Zarifoğlu şiirini sorgulamada merkez alınmasının, Şairin de bıkkınlık getirip içten içe küçümsediği bir ilgi kaymasının etrafında döndüğünü biliyoruz.Esasen bir şiirden nesnel ve ortak bir anlamkurgusu çıkarmaya çalışmanın mantığı başlı başına anlamlandırılmaya muhtaç bir konu.Şair bu sarmalı:"Nasıl ki ağaçlar da topraktan yeryüzüne doğru büyürken amaçsızdırlar,insanlar onları sonradan fark eder" biçiminde basit bir örneklemeyle açıklıyor.Bizce de Şiirlerini metne içkin bir öte dille kurduğu söylenebilir Zarifoğlu'nun.Söz dizimi ve imge tekniği açısından yer yer Rilke-Sezai Karakoç-İkinci Yeni üçgeniyle ilişkilendirildiği görülse de;anlam,duyarlılık,algı ve aks bağlamında spesifik ve doğaçlama bir kayıt tutma ediminde olduğu savlanabilir.
Aynı göreceliğin kapsamında söz konusu şiire ait bağlılık noktalarına bakarken ;toprak, kök, çocuk,hayat,su,ruh,kadın,ağaç,dağ,baba,deniz,gök,ev…gibi kavramların kayda değer temsil veya simgeler olarak ele alındığını görüyoruz.Tabiat vurgusu ve İnsan bedeni içeriği sürekli genişleyen,doğurgan,güçlü ve keşfedilmeyi dışa vurulmayı bekleyen hassalar bütünü olarak yansıtılıyor.Hatta karın,baş,alın,gövde,parmak gibi uzuvlar şiire sokulurken canlılık dışı ya da bütün ilineği gibi anılmaktansa gerçekliğin kendi başına var bulunan değişik birer yansıması gibi ele alınıyor.Bu minimal ancak bütüncü bakış, anlamak için aynı anlamın içinde olmayı da gerektiriyor.Bir izleyici ya da etken olarak değil.Bir şeyin kaplamında tecrübeyle öğrenmek salık veriliyor.
Bu kavramlardan biri olan Çocuk, Zarifoğlu şiirinin vazgeçilmez bir lâytmotifi olarak varoluşa dair dirimsel bir itici güç olarak, vuzuha çıkıyor.Köklü bir geçmiş ve gelecek olgusunun varoluşa dair açılımı olarak her sancı bir yeniden doğuşun habercisi,her oluş bir muştu imkanı boyutuyla düşünülüyor.Gelecek de tıpkı geçmiş deneyimlerle oluşturulan yapı gibi özveri ve dayanma gücüyle inşa ediliyor.İnsan , özelden genele doğru bir dolayımla bütün uygarlık ve gelecek tesisinin en temel yapıtaşı olarak görülüyor.
Şiiri tez(deney-birikim) ve duyarlık(duygu-düşünce-inanç)bileşimi olarak alıp ilham ve zeka kaynaklı bir çaba olarak görüyor şair.Varlığın,yaşamın,ölümün,varlık öncesinin,ölüm sonrasının zamana dair ve modern şiirin isterlerinden biri olarak anakronik tüm hatlarına inme güdüsünün deneyleri gibi algılanabilir Zarifoğlu'nun bu çabası.Ancak çağdaşı veya değil aynı duyarlılık noktasında kesişen hiçbir zihni birikimin varmayı denemediği ya da denemek istemeyeceği bir uç noktadan gösteriyor bu alegorik çabayı.
Sözgelimi şu ikilikte uyarılan çok katlı duygularla:"anne eve dönünce/ anne eve dönecek." içselleştirmesinde özne salt bir his boyutuyla soyutlanıyor.Merak ve soru gerektiren yanıtlarla nesne anlamlandırılmaya çalışılıyor.Varolanı dile getirme çabası her durumuyla madde mana birlikteliği, eksiksiz muhatarasız bir anlam için gereklilik konumuna taşınıyor.
Öğütlediği gerçek yaşamla iç içe olmak kaydıyla şiir cevherini kendiliğindenlikle kendi ünsiyetinden alıyor.Şiirini harekete geçiren kökler kendi yaşam deneyini geride bıraktırdığını hissettiren bir anlatımla yansıtılıyor.Ortaya çıkan güven unsurunun bu düzlemde tensel şiirlerinde de zedelenmediğini belirtmek gerekir.Özgünlüğünü dışavururken insana karşı cesur ancak Yaratıcı'ya karşı bir zaaf hissi taşıdığını duyumsatabiliyor.Bu 'Bilme',özgünlük aktarılırken de bütünü algılamadaki rahatlık,yaşamı çözümleyişteki zirve bir nokta olarak vuzuha çıkıyor.
Şiire özgü bu ilhama dayalı yoğunluk,nerede kesileceği belli olmayan kaynak zenginliği adeta şairin irade kullanımıyla bitiriliyor veya bir sonraki şiire erteleniyor.İlham yoğunluğunun keskinliği yazılanlarda kapalı da olsa metne ait bir iç tutarlılık hissi kazandırıyor.Bunu parça parça birleştirilmiş ipuçlarını yeniden aynı şekilde bölümleyerek çözümleme çabası her şeyden önce boşunalığa atılmış bir adım olarak kabul edilebilir.Şair yazdıklarının insani bir soluk olduğunun bilinciyle şiirinin mahiyetinin farkındalığını taşıyor.
Derin yazgı,derin umut,varoluş ve tevekkül…Hissiyat ve varlık bir öz bütünden hayatın çetin bir zorundalık olduğunu özetlemeye girişmektir.Zarifoğlu en çok bunu ihsas ettiriyor;yaşamın, senkron tutturmada güçlük çektiğimiz bu aksak müziğin arkaplanda taşıdığı gizil insicamı.Söylemini oluştururken dili araç olarak değil de simgesel bir teknikle kotarıyor.
Sırasında hayat ve toprak özdeşleşiyor.Biri ötekini doğuran iki anne iki özsuyu olarak.Biribirinden kopmaz bir bağla bağlanarak.İnsan olmanın dahası varolmanın hamurunu yoğurarak.Şiirinin içinde sade bir insan ve bir şair olarak Zarifoğlu da gerçek yaşamın köklerine ışık tutuyor.Biz bu ışık huzmesinden kelimesiz yazmak ya da meselesiz yazmamak arasında ayırıcı bir tercih yapmadığını görüyoruz Zarifoğlu'nun.Esasen pek de belirgin nüanslara değinme cesaretine gerek görmediğimiz bu notları paylaşma sebebimizi tetikleyen en sarih reaksiyon da bu.
İşte notlarımıza dair kökler üzerine bilincimizde iz bırakan birkaç dize:
"Mutluluğumuz anlaşılsın yıkıldık
Toprağa dağıldık ve büyüdük
Çünkü topraktan ancak böyle geçtik" …
"Bir bebek susar nihayet
Sezer de ağaçların otların
Topraktan çıktığını" …
"sen bir şehir açısından çevrilensin
Bu koşan eski ve solgun
Aşkın İkinci serpilişin bir yüreğe
Tuzaktır adını bildirmek …
"Anlamadığım koşuyu birden bırakır ağlarken
Birden kaybolan oyuncak atlı çocukları dönerdim
Küçüklüğümün oralarda dehşetle devrilirdim …
"Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
Ağzı konuşmaz kılan
Ağzımızda
Dilimizi şişiren ayrılık bademi …
"Toprağın altındaki bitki kökleri
Ne sabırlı bir rüya
Çektikleri
Beklerken kesilirken çürürken…"
Devam ediyor…
1.Yaşamak,C.Zarifoğlu,Beyan Yayınları
2.Şiiirler,C.Zarifoğlu,Beyan Yayınları —